Renkler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Minik tuvalette diyalog

AŞAĞIDA anlatılan olay 17 Eylül Cuma günü New York şehrinin Manhattan adasının Greenwich Village semtinde west 4th street'deki MacDonald's'ın erkekler tuvaletinde meydana gelmiştir.

Olayın yaşanma vakti 13.45 olup yaklaşık 5 dakika sürmüştür.

Olayın tarafları 1 metre 70 boyunda, şişko, şaşı, beyaz bir Türk gazeteci ile 2 metre 10 santim civarında, son derece atletik yapılı, her davranışından cehalet akan, kulağında takılı mikrafondan sürekli müzik dinleyen ve büyük bir ihtimalle de hamburgercinin karşısındaki basketbol oyun sahasında esrar satan çetenin lideri olan zencidir.

* * *

Türk, New York'ta sırt çantasıyla gezmektedir.

Olayın geçtiği tuvalet taş çatlasa 8 metrekareden ibarettir.

Bir lavabo, iki pisuvar, bir de alafaranga tuvalet bu mekána sığdırılmıştır.

Gerçi normal boyutta insanlar tuvalete girdiği zaman üç kişi içerde rahat hareket edebilmektedir.

Ancak sadece kendi fiziğiyle üç kişilik yer kaplamayı başaran bir yaratık aynı mekána girince potansiyel sorunlar hayli fazlalaşmaktadır.

Kamuoyuna açık mekánlarda pisuvar kullanmaktan hoşlanmayan Türk, o gün çaresiz kalınca işlemi yapmaya başlamıştır. Türk, sırt çantası taşıyan bir insanın pisuvarda küçük tuvaletini yaparken sırt çantasını sırtında tutmasının bilimsel açıdan en doğru yöntem olduğuna karar vermiştir.

* * *

Ancak işlem biterken tuvalete giren zenci vatandaş aynı fikirde değildi anlaşılan.

Çünkü Türk, tam çıkmaya hazırlanırken arkasında bir sesin, ‘‘Bazı insanlar sırt çantalarının yer kapladığını düşünmüyorlar’’ diye konuştuğunu duymuştur.

Bunun üzerine hızla arkasına dönmüş, ağzın olması gereken yere bakmış, sonra da konuşan ağzı bulabilmek için gökyüzünde uçuşan balonları seyreden çocuklar gibi kafasını kaldırmak zorunda kalmıştır.

* * *

Yaklaşık toplam 14 yıl New York'ta kalan Türk, hálá daha yaşıyor olmasını bu gibi durumlarda tamamen suçsuz olmasına rağmen içtenlikle özür dilemesine borçludur. Ancak bu tespit Türk'ün ayık kafalı olduğu durumlar için geçerlidir.

Türk o gün öğle yemeğinden önce üç adet sek gin'den yapılan martini içmiş, yemekte de sağlıklı olsun diye sadece bir şişe kırmızı şarapla yetinmiştir.

Dolayısıyla da tuvalette zenciyi aşağıdan yukarı bir süre süzdükten sonra -ki bu süzme olayı kaplanılması gereken mesafenin hayli fazla olması nedeniyle hayli de uzun sürmüştür- ona ‘‘Bana mı konuştun?’’ diye sormuştur.

Ve daha cevap vermesini beklemeden ‘‘Ne yani pisuvardayken sırt çantamı sırtımda tutmayıp da hangi organıma asacaktım ki’’ diye bağırmıştır.

* * *

Kendisine karşılık verilmesine alışık olmayan zenci, cüceden gelen bu tepkiye şaşırmış ve ‘‘Sen neredensin’’ diye sormuştur.

Bunun üzerine Türk, bir zencinin kendisine etnik köken sormasına feci halde sinirlenerek daha da saldırganlaşmış ve ‘‘Bunun ne önemi var, senden daha iyi İngilizce konuşuyorum’’ demiştir.

Suratı iyice aptallaşan zenci ‘‘Önemi var çünkü buralardan olsaydın ne demek istediğimi anlardın’’ diye konuşmuştur.

Buna karşılık olarak Türk ‘‘Vay canına yani sana göre şimdi ben senin gibi mükemmel bir insanın dediğini anlayamayacak kadar kültürden, bilgiden yoksunum, öyle mi. Bırak Allah aşkına beni güldürme’’ diye bağırmıştır.

Zenci ‘‘Arkadaşım lütfen benimle konuşmayı bırak. Seninle bir alıp veremediğim yok. Sana iyi, güzel, mutlu günler diliyorum’’ demiştir.

Türk, tuvaletten çıkarken ‘‘Ben sana aynı şeyi söyleyemeyeceğim, çünkü günümü mahvettin’’ diye konuşmuş ve kapıyı çarparak dışarı çıkmıştır.

* * *

Dışarı çıkan Türk aynı anda iki şeyi fark etmiştir:

1- Hanımefendi bir bayanla iki güzel çocuk içerde biraz önce Türk'ün kavga ettiği babalarını beklemektedirler.

2- İçerdeki zenci sırt çantası ile ilgili sözleri Türk'e değil, o anda dışarı çıkarken çantayı kendisine vuran bambaşka bir insana yapmıştır.

Türk çok utanmıştır ama geri adım atmaz. İstifini bozmadan hızlı adımlarla olay yerinden uzaklaşır.

Utancı on saniye içinde kendini büyük bir mutluluğa bırakır.

Yazarın Tüm Yazıları