Propaganda eşitsizliğini giderme zorunluluğu...

-

Haberin Devamı

Bu seçim kampanyası, büyük bir eşitsizlik manzarasıyla başladı. Öyle devam ediyor.

Cumhurbaşkanlığı adaylığını -aday olduğunu ilan etmeden çok önce- fiilen başlatan Başbakan Erdoğan, o eşitsizliğin sonucu olarak eline geçirdiği tüm propaganda imkânlarını kullanmaya, daha o zamandan başlamıştı. Dış gezileri dahil, çok kapsamlı bir seçim kampanyasını, aylardan beri yürütüyordu. İç gezilerinde TOKİ gibi devlet kurumları ile valiliklerin katkılarını sonuna kadar kullanıyordu. Mitinglerine katılan vatandaşların meydanlara taşınmasından, miting kürsülerine kurulan platformların süslenmesine kadar birçok etkinliği onların sayesinde gerçekleştiriyordu.

Cumhurbaşkanı adaylığıyla ‘devlet teşkilatı’ birimlerinin bu ‘işbirliği’nin resmi gerekçesi, Erdoğan’ın ‘başbakan’ sıfatıyla yaptığı konuşmalarda, ‘hükümetin icraatını tanıtmak’ta olmasıydı. O arada yapılan ‘açılış’ törenleri bu gerekçenin ‘kanıtı’ sayılıyordu. Bu yoruma, Başbakan’ın her konuşmasını aynen ve kelime kelime yayınlamayı kural haline getirmiş olan televizyonlar da katılıyordu.

Haberin Devamı

Gerçi Erdoğan’ın o törenlerde yaptığı konuşmaların bir kısmı, hükümet icraatını tanıtıcı cümlelerden çok, muhalefet ve basın başta olmak üzere, AKP yandaşı olmayan herkese yönelik hakaret sözleriyle doluydu. Ama Başbakan o arada ‘iliniz için şu kadar trilyon harcadık’ gibi -‘icraatı tanıtmak’ diye- yorumlanabilecek cümleler de kullandığı için, o gerekçe, gerek RTÜK, gerekse Yüksek Seçim Kurulu tarafından da ‘kitabına uygun’muş gibi görülebiliyordu.

***

Adayların ilan edilmesinden ve resmi seçim sürecinin başlamasından sonra, bu eşitsizlik manzaraları daha da arttı. Oysa seçim mevzuatı o süreçte seçim propagandasındaki ‘imkân eşitliği’ ilkesinin daha da dikkatle uygulanmasını öngörüyordu. Belediyelerin reklamlar için ayrılan yerlerinin adaylara dağıtılmasından, radyo ve televizyon yayınlarında her adaya zaman ayrılmasına kadar tüm eşitlik esaslarına uyulmasını istiyordu. Özellikle de, başta TRT olmak üzere televizyonların adaylar arasındaki denge kurallarına uymasını şart koşuyordu.

Haberin Devamı

Bugün artık Cumhurbaşkanı seçiminin birinci turuna 8 gün kaldı. Ama bu eşitsizlik manzaraları giderek daha da çarpıcı hale geldi.

Belediye başkanlarının AKP’li olduğu yerleşim birimlerinde, reklam yerlerinin adaylar arasında dengeli dağıtılması bir yana... Reklam yeri olsun olmasın her yerde, Erdoğan’ın -üzerinde ‘milli irade’, ‘milli güç’ gibi sıfatlar yazılı- posterleri var.

Başta TRT olmak üzere, televizyonlarda ise sabahtan akşama kadar her vesileyle her konuşması yayınlanan tek aday Erdoğan. Konuşmaları da, öteki adaylara, muhalefet partilerine, basına ve kendisine oy vermeyecek herkese karşı sıraladığı hakaret dolu cümlelerle dolu.

***

İşin ilginç yanlarından biri şudur:

Haberin Devamı

Seçimlerde eşitlik ilkesinin bu şekilde açık açık ve çok kaba bir şekilde çiğnendiğinin kanıtı olan bu görüntülere karşı, TRT Yönetim Kurulu’ndan da, RTÜK’ten de, Yüksek Seçim Kurulu’ndan da bir ses çıkmıyor.

Üstelik TRT’nin Genel Müdürü, bu durumdan şikâyet eden BDP adayı Selahattin Demirtaş’ı, konuşmalarını yayınlama sürecini daha da kısmakla tehdit ediyor.

Bir de bazı iktidar sözcüleri var: Bu durumdan şikâyet eden muhalefet mensuplarına laf sokuşturmaya çalışıyorlar. Diyorlar ki:

“Bu bir beceri işidir. İktidar propaganda konusunda beceriklidir. Siz propagandayı beceremiyorsunuz. Başarılı olmazsanız bunu bahane edeceksiniz.”

Tabii, seçimde hangi adayın başarılı olacağı 10 Ağustos gecesi belli olacak... Ama bugünkü konu o değil. Konu, 10 Ağustos gecesindeki sonuç ne olursa olsun, bugün, seçim öncesindeki bu eşitsizlik manzaralarının yasalara açıkça aykırı olduğudur. Buna neden olanlar, görevlerini ya ‘suiistimal’ ediyorlar, ya da -en azından- ‘ihmal’ ediyorlar.

Haberin Devamı

Hele TRT açısından şöyle bir gerçek var: TRT’nin gelirleri, -Selahattin Demirtaş’ın da hatırlattığı gibi- herkesin ödediği vergilerden karşılanıyor. Kurumun, o gelirlerin bir kısmını ülkedeki siyasi akımlardan birinin lehine ve ötekilerin aleyhine kullanması, hukuk açısından daha da ciddi sonuçlar oluşturur.

Ayrıca, kim kazanırsa kazansın, eğer bu durum bundan sonraki günlerde de böyle devam ederse, bu seçimin, eşit koşullar altında yapılmış bir seçim olduğunu söylemek, daha da zorlaşır.

Yazarın Tüm Yazıları