PKK, ateş-kes’i devam ettirmeli…

PKK, 1 Haziran gününe kadar ateş keseceğini ilan etmişti. Yani hesapça, önümüzdeki pazartesi gününden itibaren tekrar tetiğe basacaktı. Zaten maşallah, bu ne biçim bir ateş-kes idiyse, şimdiye kadar ardı ardına şehit haberleri aldık. Peki, bundan sonra ne olacak? Bu sözde ateş-kes sürecek mi, yoksa her yıl yapıldığı gibi, havaların ısınmasıyla yine silahlar patlayacak mı ? PKK’nın barış aramasının ne kadar samimi olduğu daha iyi anlaşılacak.

Haberin Devamı

PKK önemli bir sınavdan geçmeye hazırlanıyor.

          

Kendi kendine ilan ettiği “Ateş-Kes” süreci , önümüzdeki pazartesi günü bitiyor.

          

Aslında PKK hemen her yıl aynı ateş-kes’i tekrarlar.

          

Kış gelip havalar bozunca, ateşi kestiğini ilan eder ve bu durum ilkbahar sonuna kadar sürdürür. Böylece gerçek barış isteyen taraf olduğunu göstermek ister. Bu süre içinde de, TSK’nın hiçbir operasyon yapmaması koşulunu getirir.

          

Acaba aynı senaryo tekrarlanıyor mu, şimdi göreceğiz.

          

Bu defa farklı birhava var. Kandil’den barış mesajları ve çözüm konusunda öneriler geldiği bir sırada, hem ardı ardına patlayan mayınlarla şehitler veriliyor, hem debarış güvercinleri uçuruluyor.

Haberin Devamı

          

Acaba, Derin PKK silahların yeniden ateşlenmesi için perde arkasında harekete mi geçti? Acaba Kandil’li PKK, gerçekten verdiği mesajlarda samimi mi ?

          

Bu soruların yanıtını, pazartesiye kadar almış olacağız.

          

Eğer PKK, “Harekat yaptınız, üstümüze geldiniz bizde öldüreceğiz” diye yine silahı ele alırsa, çekin ipini gitsin. O zaman, bugüne kadar söylenenlerin hiçbirinin doğru veya samimi olmadığını anlayacağız.

          

Eğer PKK, ateş-kes kararını yine tek taraflı şekilde daha ileriye doğru sürdürürse, o zaman Kandil’den gelen mesajlar hakkındaki kuşkular biraz olsun azalacak.

          

Ahmet Türk, perşembe gecesi 32.Gün programındaydı. PKK’ya bir çağırıda bulundu. Parmakların tetikten çekilmesini istedi. Barış çalışmalarında hangi aşamada olunduğunu anlattı.

 

Son derece doğru saptamalardabulundu.

Haberin Devamı

Eğer önümüze açılan bu “ barış fırsatına” bir şans vermemiz gerekiyorsa, tahrikçilere prim vermememiz gerektiğini ısrarla tekrarladı.

 

Ben de aynı mesajı PKK’nın duymasını istedim.

BUNLAR FUTBOL OYNUYORSA, BİZ NE YAPIYORUZ?

 

Barcelona- Mancester United maçı hala bir çoğumuzun aklından çıkmıyor. Seyrederken, ekranda neler gördüğümü anlayamamıştım.

 

Aman tanrım, o ne biçim paslar, o ne biçim oyun... Sanki uzaydan gelmiş gibilerdi.

 

Barcelona bir harikaydı.

 

Mancester United deseniz, teker teker birbirinden değerlifutbolculardan oluşmuş bir buket.

 

Açıkçası, maç bittikten sonra, bir de bizde oynanan futbolu düşündüm. Fenerbahçe’nin sürüklenir gibi top dolaştırması, Galatasaray’ın çırpınıp çırpınıp dağınık oyunu, Beşiktaş’ın inişli çıkışlıfutbolu aklıma geldi.

 

Haberin Devamı

İnsan ister istemez, “Kardeşim, bu adamlar futbol oynuyorsa, bizimkiler acaba ne yapıyor?” diyor.Merak ediyorum, acaba bizimkiler (özellikle Beşiktaş) Çarşamba geceki maçı seyrettikten sonra “Aman Allahbizde bu adamlarla mı oynayacağız?Bunlarbizi parçalar” demişler midir?

"Kanı durdurmak için Kandil'e giderim"

 

DTP Eş Başkanı Ahmet Türk, bu hafta 32.Gün'de konuğumuzdu. "Kürt sorunu" ve sorunun çözümü ile ilgili değerlendirmeler yaptı. Şu günlerde siyasi arenada esen olumlu hava bir "sahte" mi? Yoksa, sorunun çözümü için gerçekten tarihi bir fırsat oluştu mu?Çözüm için önerileri ne? Bunları anlattı. Barış yolunda yapılması gerekenleri sıraladı. "PKK silah bırakmalı dedi", "Kanı durdurmak için gerekirse Kandil'e gidip bazı şeyleri konuşurum" diyerek uygun şartlar oluşursa bunun için PKK'yı bile karşısına alabileceğini ima etti. İçinden geçtiğimiz kritik süreçte çok önemli bir söyleşiydi. Kaçırdıysanız, programı www.32gunhaber.com adresinden tekrar izleyebilir, bana yorumlarınızı gönderebilirsiniz.

ÖNEMLİ OLAN TARTIŞMAKTI...

 

Haberin Devamı

32. Gün’ün son programı yayınlandığı sırada İtalya’daydım. 14 yıllık 32. Gün çalışanı ve son 9 yıldır da programın genel yayın yönetmenliğini üstlenen Rıdvan Akar programı sundu. Bu Rıdvan’ın ilk sunuşu değildi. Daha önce de seyahatler nedeniyle defalarca 32. Gün’ü sunmuştu ve son üç yıldır programa birlikte çıkıyorduk.

 

Programda Cumhuriyet ve Vakit yazarları ile başta Türkan Saylan olmak üzere iki farklı dünya görüşü ve yayın politikasının yaklaşımlarını tartışacaktık. Ancak öyle olmadı. Sinirler gerildi. Fikirlerin yerini yumruklar aldı. Sonunda Rıdvan programı 23. dakikada bitirmek zorunda kaldı.

 

Bu, 32. Gün tarihinde bir ilkti. Eğer ben programda olsaydım 23. dakikada bu kararı alır mıydım bilmiyorum. Belki biraz daha beklemeyi tercih edebilirdim. Sakinleşmelerini sağlamaya çalışırdım. Ama orada değildim ve doğru kararı Rıdvan verdi.

 

Haberin Devamı

23 dakikalık bu program yayınlanmasa ne olurdu? Vakit Yazarı Serdar Arseven kendisine atılan bardaklar nedeniyle kendisini fena halde mağdur hissediyordu. Daha programın hemen ardından hem Cumhuriyet hem de Vakit yazarları üzerinden zehir zemberek haberleri sayfalarına taşımıştı bile. Eğer o programı yayınlamasaydık. Özellikle Vakit çevresinden olayı örtbas ettiğimiz, gizlediğimiz suçlamalarıyla karşı karşıya kalacaktık. Sadece biz değil, yayın grubumuzu da zan altında bırakacaktık: Nitekim Arseven yazdığı yazıda program arasında yaşananları seyirciye aktarmadığı gerekçesiyle Rıdvan ile başlayıp, benimle devam eden ve sonu Aydın Doğan’a kadar giden müteselsilen bir sorumluluk zinciri yazısı yazıyordu.

 

Şimdi bu işi rating için yaptığımızı söyleyenlere de bir minik hatırlatma yaparak bitirelim. Bu program AB grubunda 65. oldu. 32. Gün genelde 20-30 arasında bir sıralamada yer alırken bu programda rating almadı. 23. dakikada biten bir programın ratingi olmayacağını ne yazık ki mal bulmuş mağribi gibi bize saldıranlar bilmiyor. Ama Rıdvan’ın dediği gibi 32. Gün için saygınlık ratingten önemliydi ve biz de doğrusunu yaptık.

 

Hepimize geçmiş olsun!

Zamandan Bir Ses: Milliyetçi Olmayan Yorumlar 2002-2008

 

Herkül Milas benim kuşağımın yetiştirdiği güzide bir aydın. Ama gençliğimizde onu 100 ve 200 metrede Türkiye şampiyonlukları olan bir atlet olarak bilirdik. Sonra Başbakan Tayip Erdoğan’ın sözünü ettiği o ünlü “faşizan uygulamalardan” nasibini aldı ve belki kovulmadı ama kovmaktan da beter ettik. Biliyorum ki içindeki o muhalif ses nedeniyle Yunanistan’da da milliyetçi-şoven çevrelerin tepkisini çekti. Ama aydın duruşunu hiç terk etmedi. Ankara Üniversitesi’nde Yunan Dili kürsüsünün kuruluşunu sağladı. Yazdığı kitaplar ve çevirileriyle Türk-Yunan ilişkilerinde anlama/empati ve tanı(ş)ma sürecinin mütevazi mimarlarındandır. Şimdi Kitap Yayınları’ndan Zaman Gazetesi’ndeki   yazılarını bir kitaba dönüştürdü. Türk-Yunan ilişkilerinin yol kılavuzudur. Okuyun.


KİTAP KÖŞESİ...

* ÜMİT ZİLELİ’nin Cumhuriyet Kitaplarından çıkan yeni kitabın adı kendi gibi ilginç: CUMHURUN TRAJEDİSİ - Karşıdevrimin Kısa Tarihi. Ümit son dönemlerin savaşçıları arasında sayılıyor. Zaten kitabı da, Cumhuriyet Gazetesindeki Köşe yazılarının en dikkat çekenlerinşin toplaması. Bir Devrim Savaşçısının Günlüğüne benziyor.

 

* SELİM İLERİ bir kitap içinde iki kitap yayınladı. Ben ilk defa böyle bir modelle karşılaştım. Bir kapak DESTAN GÖNÜLLER ve küçük hikayelerden oluşmuş. Arka kapaktan başlarsanız, o zaman FOTOĞRAFI SANA GÖNDERİYORUM adlı kitabı okuyabiliyorsunuz. Selim İleri her zamanki gibi, sürekli kendiyle yarışan bir yazar.

Yazarın Tüm Yazıları