Paris 1919

BİRKAÇ yıl önce, Ermeni fesatçılarının soykırım terörüne karşı kaynak olarak Justin McCarthy’nin Ölüm ve Sürgün (İnkılap Kitabevi Yayınları) adlı kitabı önermiştim. Kitap, aradan geçen zaman içinde ciddi bir referans, ciddi bir kaynak oldu.

Şimdi de tarih fesatçılarının terörüne karşı bir kitap önereceğim. Son iki yazımdan kitabın adını ve yazarını biliyorsunuz zaten: Margaret MacMillan, "Paris 1919. 1919 Paris Barış Konferansı ve Dünyayı Değiştiren Altı Ay", Çeviren: Belkis Dişbudak. ODTÜ Yayıncılık.

BAŞVURU KAYNAĞIM

Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal topludurum (konjonktür) devam ettiği sürece "Paris 1919" benim başvuru kaynağım olacak. Kitap arka kapağında şöyle tanıtılıyor:

"Bütün savaşları sona erdirmek için yapılan savaş"tan sonra, Ocak-Temmuz 1919’da Barış Konferansı için dünyanın dört bir yanından gelen temsilciler Paris’te toplandılar. Konferansın odağında, zamanın üç büyük devlet adamı olan Woodrow Wilson, Lloyd George ve George Clemenceau vardı ama farklı hedefleri olan binlerce başkaları da Paris’e gelmişlerdi. Krallar, başbakanlar, dışişleri bakanları ve bunların danışman orduları, gazeteciler ve çeşitli ulusların kendi kaderlerini tayin hakkından kadın haklarına kadar yüzlerce değişik konuda lobi yapmaya gelmiş olan binlerce insan aynı salonlara yığılmışlardı. O yıl herkesin Paris’te bir işi vardı: Arabistanlı Lawrence, Romanya Kraliçesi Marie, Maynard Keynes, Ho Şi Min.

341’İ OKUYUN

482 sayfalık kitap için özel bir okuma yöntemi önereceğim. İlkin ilk 40 sayfada yer alan Teşekkür, Giriş, Barışa Hazırlanış bölümlerini okuyun. Sonra 341. sayfada başlayan Ortadoğu’nun Fitili Ateşleniyor bölümüne geçin ve sonuna kadar okuyun: "Perikles’ten bu yana en büyük Yunan devlet adamı; Osmanlıların Sonu; Arap Bağımsızlığı; Filistin; Atatürk ve Sevr’in Çöküşü; Aynalar Salonu."

Sonra, tekrar başa dönüp sonuna kadar, altını çizerek, not alarak okuyun. Bakalım Sevr mi gerçek, paranoyası mı gerçek?..

VE 428 - 438

Okuya okuya 428. sayfaya geleceksiniz: "Barış mimarları Damat Ferit’in performansının bir fecaat olduğu konusunda görüş birliği içindeydiler. Wilson, ’Ömrümde bundan büyük aptallık görmedim’ diyordu. Heyetin ülkesine geri gönderilmesini önerdi. ’Katıksız bir sağduyu noksanlığı sergilediler, Batı’yı baştan sona yanlış anladıklarını da ortaya koydular."

Ardından, 438. sayfada Sevr’den söz ediliyor: "Güzel bir anlaşma değildi, ama kolayca çökertileceği çok geçmeden anlaşılacaktı. Müttefik askeri danışmanları, anlaşmadaki koşulları uygulayabilmek için en azından 27 tümen asker gerekeceğini söyleyip uyarıda bulundular. Elde o kadar asker yoktu."

DİKTEDEN PAZARLIĞA

Ve en sevdiğim cümle: "Lozan Anlaşması, Versailles’a, Trianon’a, St.Germain’e, Neuilly’ye ve Sevr’e benzemiyordu, yani Paris Barış Konferansı’nın ürünü olan anlaşmalardan farklıydı. Curzon içinden ’Şimdiye kadar biz kendi barış anlaşmamızı dikte ediyorduk’ diye düşünmekteydi. ’Şimdi ise düşmanla pazarlık ediyoruz, çünkü düşmanın ordusu var, bizim yok. Duyulmamış bir durum’." (S.442-443) Efendim?..
Yazarın Tüm Yazıları