Otoritenin sıradanlaştırma politikası çöktü

BAZEN olağanın dışında bir şeyler yaşandığında aklınız susar, sezgileriniz konuşur.

Haberin Devamı

Açıkla deseler açıklayamazsınız.
Ve fakat içten içe bilirsiniz, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Gezi olayları patlak verdiğinde havadaki elektrik bu minvaldeydi...
Geçmiş, artık uzak bir ülkeydi.
*
Bu elektrikle çarpılan kimileri bir anda çok şeyin değişeceğini düşündüler.
Bunlar dünyayı bir çırpıda değiştirebileceğini, dilediği şekilde yaşama hakkını tek celsede alabileceğini umanlardı.
Hepimiz tarihin geçici bir parçası, küçük bir anıyız. Ama bu kez biraz daha romantikleşip önemli bir parçası, önemli bir anı olduğumuz hissine kapıldık.
“Tarih yazdık” sözünün sıklıkla zikredilmesi bundan.
*
Tarih dediğimiz şey zaten değişmenin adı.
Türkiye bir günde değişmeyecekti. Ama dijital devrimle kuralları yeniden yazılan yeni dünyada Türkiye’deki değişimin miladı Gezi.
İleride resmi tarihin Gezi olaylarını nasıl ele alacağı tamamen o vakit toplumda egemen ideolojinin ne olacağıyla ilgili.
Çünkü bir toplumda egemen ideoloji iktidardadır ve bu ideoloji onun kadar güçlü olmayan diğer ideolojileri kovar, tarihi kendine uyan şekilde okur ve yazar. (“Uygarlıkların Grameri” adlı kitabın girişinde bunu Mehmet Ali Kılıçbay güzel anlatır.)
*
Benim tahminim, hiç durmadan değişen Türkiye toplumunda çok yakın değil ama çok uzak da olmayan bir gelecekte egemen ideolojinin değişeceği ve resmi tarihin Gezi olaylarını bir “halk hareketi” olarak yazacağı.
*
Bugünün egemen ideolojisi Gezi’yi olmuş bitmiş bir şey gibi göstermeye meyilli.
Üstünü kapatma çabası var.
Gezi Parkı’nın hızla elden geçirilip yenilenmesi, direnişin tüm izlerinin silinmesi bile bu çabanın göstergesi.
*
Ne yapılırsa yapılsın, Gezi olayları Türkiye’nin yeni tarihinin çok önemli bir parçası. Çünkü yeni tarih tekil kahramanlar yaratmıyor. Artık herkes kahraman çünkü değişimde artık herkesin rolü var.
Bunu böyle görmeyen her otorite, her kurum, her birey eskimiş sayılabilir.
*
Rahmetli Ünsal Oskay “Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım” adlı kitabında, hâlâ yitirmediğimiz düş görme yeteneğimizle “daha insanca” bir hayatı özlemlerimizde tasarladığımızı...
Düş görme yeteneğimizi bastırdığımız hayat alanlarında ise önümüzdeki hayattan, insanlardan, insanın dünyasından korku duyduğumuzu söyler.
“Bu korkumuz, demokratik toplum hayatından vazgeçmeye her an hazır ‘sıradan insanlara’ dönüştürmekte bizi” der.
*
Gezi’yle birlikte toplumumuzun korkusunu bir kenara ittiğine şahit olduk.
Bu aslında tepeden tasarlanan “sıradanlaştırma” projesine bir tepkiydi.
Herkesin kahraman olduğu, herkesin sesini duyurabildiği, herkesin herkesle iletişime geçtiği, kendini sanal bir platformda dahi olsa diğerleriyle eşit ve özel hissettiği bir çağda toplumu “sıradanlaştırma” otoritenin en şiddetli çöken politikası oldu.
*
Gezi direnişi dünyada kelebek etkisi gibi yayılan zamanın ruhunu Türkiye’nin de yakalamasını sağladı.
Bunu anlamamakta ısrar edip hata üstüne hata yapan statükonun sırtını sıvazlamayı yeğleyen herkes bu ülkeye ve topluma kötülük eder.
Gündelik siyaseti ve çıkarları öne koyarsak dünyaya yanlış ve köhne bir pencereden bakmayı sürdürürüz.
Attığımız her adım da Türkiye’yi ileri değil, geriye götürür.
Artık uyanmış, daha da ötesi bağırmaya başlamış bir toplumla karşı karşıyayız.
Geçiştirmeleri, kandırmacaları, güneşi balçıkla sıvamayı bırakıp silkelenmenin vaktidir.
Güç muhafazası için değil...
Daha fazla itibarsızlaşmamak için.

Yazarın Tüm Yazıları