Osmanlı çileği

Beyaza yakın pembe bir rengi var, hayatımda ilk kez geçen akşam yedim.

Meğer Arnavutköy’müş anavatanı...

Yıllar içinde yok olmuş gitmiş buradaki çilek bahçeleri.

Alt taraftaki evlerin, üst trafta Akmerkez gibi binaların rüzgarı kesmesiyle artık yetişmez olmuş Arnavutköy’de...

Çünkü Osmanlı çileğine o muhteşem lezzeti veren rüzgármış.

Bunları anlatan Arnavutköy kilisesinin papazı...

1920’lerde Karadeniz Ereğli’ye götürülmüş fideler ve burada yetiştirilmeye başlanmış.

1960’larda en büyük şöhretini yaşamış, Osmanlı çileğinden yapılan likör Avrupa’nın zengin sofralarını süslemiş.

1985’e gelindiğinde kaybolmaya yüz tutmuş Osmanlı çileği.

1990’larda Karadeniz Ereğli belediyesi bedava fide dağıtarak yeniden teşvik etmiş yetiştiriciliği...

Şimdi tam Osmanlı çileği zamanı...

Haziran başında meyvelerini vermeye başlayan Osmanlı çileği, çok hassas bir yapıya sahip olduğundan sabahın erken saatlerinde zedelenmeden toplanıyor, 1-2 saat içinde satışa çıkarılıyor.

Çok çabuk bozulduğu için 15-20 saat içinde de tüketilmesi gerekiyor. Yemedim ama asıl reçeli muhteşem olurmuş...

Bizim Fishmekan Çetin, meğer yıllardır bu çileğin peşindeymiş.

Sonunda geçen yıl Osmanlı çileğini anavatanında, Arnavutköy’de yetiştirmek için Rum Vakfı’ndan kilisenin arkasındaki geniş araziyi kiralamış.

Sırf fidesine 25-30 milyar ödeyip, yüzlerce fide dikmiş araziye. İşte benim hayatımda ilk kez yediğim Osmanlı çileği, o araziden çıkan ilk mahsuldü. Ben hayatımda böyle tatlı bir çilek görmedim.

"Bu sabah 21 kilo topladık" dedi Çetin.

Üstelik bunu dükkanında da satmıyor ha, eşe dosta göndermek için yetiştiriyor.

Mevsimi geçmeden Fishmekan’a yolunuz düşerse Osmanlı çileğini mutlaka sorun Çetin’e, belki kaldıysa bir avuç ikram eder size...

Amerika’nın, Avrupa’nın doğal, organik ürün diye çıldırdığı bir çağda Osmanlı çileği gibi ne değerler var bu topraklarda, değerini bilene...

Duygusal çevreci!

Gülben Ergen yakın dostları tarafından doğa sevgisi ve çevreye saygısıyla bilinir.

"Şehrin suları boşa gidiyor" diyerek conta hareketini başlatan...

Çocuğu doğduğunda "Atlas bebek ormanı" kuran...

Olimpos Çıralı’da doğa içinde yürüyüşlere çıkan...

Yoga yapan, doğanın enerjisine inanan...

Çıkardığı masal kitabında çocuklara çevre bilinci aşılayan...

Hatta oğlunun adını Doğa koymayı bile düşünen bir sanatçı o...

Şimdi diyor ki; "100 aileden 33’ü deodoran kullanıyor, Türkiye dünyanın çok gerisinde. Daha fazla deodoran kullanın".

Ee ozon tabakasını yıllarca delen, kanser riskleri ve vücuda zararları tartışılan deodoran değil miydi?

Peki ne oldu da çevreci Gülben birden değişti? Daha ne olsun; Rexona’nın yeni yüzü oldu... Yani tamamen ’duygusal’!..

Sıkı dostlar

Kelebek’teki Zeki Alasya’nın nikahında, Metin Akpınar’ın evlilik cüzdanını uzattığı fotoğrafa bakıyorum.

Çocukluğumuzun unutulmaz oyunlarını sergileyen, oyunlarının kaseti bile yüzbinlerce satan (görüntü falan yok, ses kasetinden bahsediyorum) ve "asla ayrılmaz" denilen ikili yıllarca küstü...

Aynı filmleri, aynı oyunları yaptılar, aynı paraları kazandılar.

Aralarında tek bir fark vardı; Metin Akpınar’ın ticari dehası Zeki Alasya’da yoktu.

Metin Akpınar doğru yatırımlarla parasına para kattı, sadece oyunculuk ve yönetmenlik bilen Zeki Alasya hep battı...

Sonra kırgınlık girdi aralarına, küs kaldılar yıllarca...

Ama Zeki Alasya’nın nikáhında gördük ki, zaman sağlam dostlukları hep temize çekiyor...

Er ya da geç sağlam bir dost bütün kırgınlıklara ağır basıyor.

Ne mutlu onlara.

İkilinin en yakın dostları Türker Abi (İnanoğlu) organize etse, bir de sahnede "Zeki-Metin’ce" patlatsalar şimdi, tadından yenmez vallahi...

Evlenme

hastalığı


Evlenme hastalığı diye bir hastalık var mı?

Bu hastalığa yakalananlar özellikle 2’inci evlilikte de duvara toslarlarsa, hız kesemeyip 3-4-5 diye gidiyorlar.

Bakınız Hakan Aysev, Pelin Doğan’la 3’üncü evliliğini yaptı.

Üstelik müstakbel eşiyle 15 gün önce tanışmış.

15 günde evlilik kararı almak, olsa olsa evlilik hastalığının belirtileridir.

Dikkatinizi çekerim, Pelin Doğan’ın da bu 3’üncü evliliği...

* * *

Yukarıdaki yazıyı 11 Mart’ta yazmışım, daha 3 ay dolmadan boşanma kararı aldı Hakan Aysev-Pelin Doğan çifti...

Sağ olsunlar evlenme hastalığı teorimi de kanıtlamış oldular böylece.

Karşılarına ilk çıkacaklarla 4’üncü evliliklerini de yaparlarsa, tıp literatürüne önereceğim bu kavramı...

Gözüme çarptı...

Özgü Namal ve Oktay Kaynarca 6,5 yıllık beraberliklerini bitirdiklerini faksla basına duyurdular.

2,5 ay önce bitmiş ilişkileri...

2 aydır magazin basını ayrıldıklarını yazıyor, çift her fırsatta inkar ediyordu. Gazeteciler haklı çıktı!

Yalanlanan her haber yalan değildir kuralı bir kez daha doğru çıktı.

* * *

Hülya Avşar ve Sadettin Saran’ın aynı evde yaşamaya başladığını yazmış Milliyet’te Ali Eyüboğlu.

Şimdi yine kızacaksın ama Binbir Gece’den sonra bir düzeltme daha yapmak zorundayım. Yaşamıyorlar Akrep Ali, aynı evde yaşamıyorlar.

Kalpler bir ama evler ayrı.

En azından şimdilik...

* * *

Emre Altuğ müstakbel eşi Çağla Şıkel’i sahnede kendine doğru çekip şak diye dudaklarından öptü.

Fashion TV ödül gecesinde.

Belli ki sürpriz oldu Çağla için, refleks olarak geri çekti kendini.

Sıcak ve sempatikti ama fotoğrafta tek kare donunca sanki Emre’yi istemeyen bir Çağla çıktı ortaya. Bu da Emre’ye kötü sürpriz oldu herhalde...

Bir daha deneyeceğini sanmam.
Yazarın Tüm Yazıları