Olmayan şeyi nasıl bulacaksınız?

GALATASARAY için yapılan yeni stadyumun açılış törenindeki protestolar belli ki Başbakan’ı gerçekten çok sinirlendirmiş.

Haberin Devamı

İki gündür tek meselemiz bu olmuş gibi görünüyor.
Konuşmalardan ve basına yansıyanlardan anlıyoruz ki bir “provokasyon” olduğu konusunda hem Galatasaray yönetimi, hem de hükümet çevreleri çok emin.
Hürriyet’in haberine göre polis törenden hemen önce “300 provokatör içeri sızdı” bilgisini vermiş!
Provokatörleri, normal seyircilerden nasıl ayırt edebilmişler, anlayamadım? Kaç kişi olduklarını bile sayabilmişler ama hiçbirini tecrit edememişler. Bu daha da tuhaf!
Bunu yapamamış olmalarının bir tek nedeni var: Çünkü öyle birileri zaten yoktu!
Şimdi yine açıklamalardan anlıyoruz ki protestocular polis ve güvenlik kameralarından tek tek tespit edileceklermiş! Galatasaray yöneticileri bu konuda çok kararlı, onları bir daha maçlara da sokmayacaklarmış!
Bunu nasıl yapacaklar merak ediyorum. O insanları neyle suçlayacaklar, hangi gerekçeyle stadyuma girmelerine izin vermeyecekler?
Gerçek bir “temel haklar” sorunu bu. Protesto gösterisi yapmak, şiddete başvurulmadığı sürece bu ülkede temel bir anayasal hak değil mi?
Hatırlayacaksınız, Başbakan daha önce de iki kere böyle protesto edilmişti. Birisi 30 Ağustos 2010’daki Türkiye-Rusya basketbol maçında, diğeri 12 Eylül 2010’da Türkiye-ABD basketbol final maçında.
O zaman da “provokatörlerden” söz edilmişti.
O günlerdeki gazetelerde de bugünkülere benzeyen haberler vardı. Kamera görüntüleri incelenecek, protestocular tek tek saptanacak, oturdukları koltuklardan kimliklerine ulaşılacak ve hepsine günleri gösterilecek! O tarihte Radikal’de “bir yetkili”nin şöyle dediği de yazılı: “Yuh çekenler sıradan kişiler değil ve seyircileri provoke ettiklerini gözledik.”
Kimseyi bulamadılar tabii. Olmayan provokatörü nasıl bulacaksınız?

Haberin Devamı

Her taşın altında bir provokatör aramak

NORMAL demokrasilerde halkın şu ya da bu nedenle siyasi liderleri protesto etmesi yadırganmaz.
Bunun yadırgandığı, yadırganmakla kalmayıp cezalandırıldıkları ülkelere de zaten “demokrasi” demiyoruz.
Normal demokrasilerde siyasi liderler, kendilerinden farklı düşünenlerin de olabileceğini bilirler, protesto edildikleri zaman ya gülüp geçerler ya da bundan bir ders çıkarmaya çalışırlar.
Otoriter eğilimler taşıyan liderler ise bunu kabul edemezler.
Kendilerini o kadar çok beğenirler ki, nasıl olup da protesto edilebildiklerini de anlayamazlar zaten.
Her şeyi o kadar mükemmel yapar, o kadar mükemmel idare ederler ki bunun aksini iddia eden ya rejim düşmanıdır, ya casus ya da provokatör!
Eski dönemlerde diktatörler, muhaliflerini, çalışma ve eğitim kamplarında bu nedenle toplarlardı. “Eğitilirlerse” artık muhalif olmayacaklarını düşündükleri için!
Bizde çok şükür henüz o aşamaya gelmedik. Ama ilk aşamadaymışız gibi görünüyor.
Birisi yöneticilerimizi protesto ederse ya Ergenekoncu oluyor, ya darbeci ya da provokatör!
Tersi düşünülemiyor. Bazı insanların, ülkedeki bazı şeylerin gidişinden hoşlanmayabilme haklarının olduğu kabul edilmek istenmiyor çünkü!
Başbakan’ın sözlerine ve tutumuna hâkim olan “Bugüne kadar neler yaptım, sizin için neler yaptım” söylemi bunun bir sonucu.
Kendisini o kadar mükemmel bir mevkide görüyor ki bazı insanların icraatlarından memnun olmayabileceğini aklına bile getirmiyor.
Etrafta yağcı da çok olunca gelsin “provokatör” arayışları!
Oysa önce şunu düşünmeliler: Bu kadar az sayıda provokatör, bu kadar büyük bir kitleyi harekete geçirebildiğine göre, ters giden bir şeyler olmalı!

Haberin Devamı

Stratejik derinlik bu işi kapsamıyor

TUNUS diktatörünün bir halk ayaklanmasıyla memleketinden kaçmak zorunda kalması, öteki Arap diktatörlerinin eteklerini tutuşturmuş gibi görünüyor.
Kaddafi, “Tunuslular çok acele ettiler, üç sene bekleselerdi zaten adam bırakacaktı” diyor.
Bir yandan da kendi halkına sopa sallıyor: “Bakın orada şimdi kanunsuzluk var, korkuyorlar, bir gece yataklarında öldürülebilirler!”
Mübarek de “Arap liderler bu olaydan ders alsın, halkın demokrasi taleplerine kulak versin, halkla el ele vererek reformlar yapsınlar” diyen Batı ülkelerine kızıyor: “Arapların işlerine karışmayın!”
Belli ki bu işin bulaşıcı olabileceğinden korkuluyor. Elbette bu mümkün, ama Kırgızistan’da halkı açlık ile boğuşurken, boğazına kadar yolsuzluğa batmış diktatörü deviren devrim böyle bir yayılma istidadı göstermedi. Burada da mümkün olmayabilir.
Bu ayaklanmadan demokratik bir düzenin çıkabilmesi de oldukça zor görülüyor.
Çok uzun yıllardır baskı altında yaşamış bir halk var. Örgütlenme deneyimleri yok, muhalefet dağınık.
Muhalif aydınlar ya yurtdışına sürülerek ülke ile ilişkileri koparılmış ya da yıllardır hapislerde süründürülmüş.
Ama gördüğünüz gibi diktatörler yine de endişe içinde, sıranın kendilerine de gelebileceğinden korkuyorlar.
Dün bizim Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesine baktım, Tunus’a gidecek vatandaşlarımızı uyaran bir mesajdan başka açıklama göremedim.
“Stratejik derinlik” bu tür meseleleri kapsamıyor galiba!

Yazarın Tüm Yazıları