Okunmayan gazetecilerin dramı!

AKP medyasının yeni hedefi belli oldu: Seçim sonuçlarıyla ilgili tahminleri doğru çıkmayan gazeteciler!

Amaçları belli tabii: Yeni dönemde muhalif sesleri şimdiden böyle susturacaklar. "O neyi biliyor ki zaten" diyecekler, "seçim sonuçlarını bile doğru tahmin edemedi".

Gazeteciliğin geleceği görmeye yönelik bir "falcılık" mesleği olmadığını gözlerden kaçırmak isteyecekler.

Dün AKP’nin yarı resmi yayın organı durumundaki iki gazetenin yazarı, Yeni Şafak’ta Fehmitahakorukıvanç ve Star’da da Mustafa Karaalioğlu bu konuyla ilgilenmişler.

Yazarları istifaya davet ediyorlar, medyanın yeniden yapılandırılması gerektiğinden söz ediyorlar.

Buradan hareketle "merkez medyayı" gazeteciliği bilmemekle suçluyorlar.

Neresinden baksanız saçmalık ama bir iki şey söylemek istiyorum.

Arkadaşlar, madem bu kadar iyi gazetecilersiniz, neden kendi gazeteleriniz bizim gazetelerimiz kadar satmıyor?

Hani sizin için halkın seçimi her şeyin üstündeydi?

Sizin bedava dağıttığınız gazetelere yüz vermeyen Türk halkının, bizim gazetelerimizi parayla satın alması size ne ifade ediyor?

Yeni Şafak Gazetesi’nin bayi satışı 29 bin. Star ise 101 bin. İkisinin 50 60 bin civarında parası başkaları tarafından ödenerek evlere, dükkánlara bedava dağıtılan tirajı da var.

"Merkez medya" diyerek küçümsedikleri gazetelerin en kötüsünün satışı Yeni Şafak’ın neredeyse on misli!

Bu arkadaşlara şunu söyleyeyim: Başkalarının gazeteciliğini eleştirmeden önce kendinize bakın. Bakın ve düşünün. Neyi yanlış yapıyorsunuz ki halk sizin gazetelerinizi okumuyor?

Seçimden önce neredeydiniz?

CHP’nin yerel örgütlerinde "particilik" yapan bir arkadaşım, seçim sırasında sandıkların başına gönderecek görevli bulmakta çok güçlük çektiklerini anlattı.

AKP’nin her sandığın başında bir gözlemcisi varken, onlar 20-30 kişiyle çok geniş bir bölgedeki sandıkları kontrol etmeye çalışmışlar.

Bu tablo çok önemli bir soruna işaret ediyor: Milyonlarca insanın siyasete ilgisi sadece ve sadece seçim günü gidip oy kullanmaktan ibaret.

Üstelik bunlar seçim sonuçlarından en çok şikáyet edenlerin de başında geliyorlar.

Hem siyasetin içine girip sorumluluk almıyorlar, hem de Deniz Baykal’a, Mehmet Ağar’a ya da AKP’ye oy veren halk çoğunluğuna "acayip kızıyorlar".

Seçim öncesi laiklik mitinglerine elinde bayrak koşturanların ezici çoğunluğu, seçim öncesinde bir partinin kapısını çalıp "Bu zor dönemde size nasıl yardım edebilirim, biliyorsunuz laiklik tehlikede, ben de elimden geleni yapayım" demedi.

Ve seçim gecesi sonuçları beğenmeyince de önce televizyonunu kapatıp yattı. Ertesi gün de medyadan tutun da parti liderlerine ve seçmen çoğunluğuna kadar herkese söylenmeye başladı.

Bana da ulaşan e-postalardan çıkardığım kadarıyla bu tip "öfkeli seçmen"in önemli çoğunluğu da genç.

Bu arkadaşlara şunu öneriyorum: 5 yıl sonraki seçimde de bugünkü gibi bir ruh hali içinde olmak istemiyorsanız hemen bugün gidip size en yakın partiye üye olun. Parti teşkilatlarında çalışın, halkı kazanmaya ve tanımaya gayret edin.

Madem bu ülkeyi seviyorsunuz, siz de elinizi taşın altına koyun. Unutmayın, sevmek sorumluluk almaktır. Ve ülkenizi sevdiğinizi sadece seçim günü hatırlamanız işe yaramıyor!

Tırnaklarınızı marine etmeden önce

BAZI okuyucular biliyordur belki ama benim Doğan Yayın Grubu’nda bir de idarecilik görevim var.

Türkiye’nin önde gelen dergilerini yayımlayan Doğan Burda’nın İcra Kurulu Başkanı’yım.

Bu şirkette Almanya’nın önde gelen yayın grubu Burda Media ile ortağız.

Önceki gün Yönetim Kurulu toplantımız vardı. Yönetim Kurulu toplantısını yaptığımız salon minimalist tarzda döşenmiş. (Yani minimum mobilya, maksimum para anlamına geliyor bu.) Ve o beyazlık içinde bizlerin işaret parmaklarının sanki üzerlerine çekiçle vurulmuş gibi morarmış olması Alman meslektaşlarımızın dikkatini çekti.

Düşünün bir salonda altı tane Türk ile oturuyorsunuz ve altısının da işaret parmağı morarmış!

Burda Media adına Yönetim Kurulu’nda görev alan Alman meslektaşlarımız iyi ailelerden yetişmiş, iyi eğitim görmüş terbiyeli insanlar.

Bu nedenle önce sormaya çekindiklerini fark ettim ama sonunda biri dayanamayıp sordu: "Parmaklarınıza ne oldu?"

Parmaklarımızdaki morlukların sırrını öğrenince önce şaka yapıyoruz sandılar, ama dedim ya terbiyeli insanlar, sonunda inandılar. Daha sonra kendi aralarında ne konuştular bilmiyorum ama onlar için eğlendirici bir durumdu.

Bu arada parmak boyasının nasıl çıkacağına ilişkin bilgiler de sağdan soldan yağıyor.

Bir arkadaşım zeytinyağı-sirke karışımına parmağını sokup yarım saat beklemenin işe yaradığını söyledi. Bence bu sadece tırnak yeme alışkanlığı olanlar için işe yarayabilir. "Marine edilmiş tırnak" normalinden daha iyi olsa gerek.

Bir arkadaşım da kadın berberlerinde bulunan saç açma ilacı oryalin işe yaradığını söyledi. Boyadan önce saçların rengini açan bu ilaç sayesinde parmaklar "ilk günkü gibi" oluyormuş, benden duyurması.
Yazarın Tüm Yazıları