Oktay Ekşi: Sezer acele etmiyor mu?

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Daha doğduğunuz anda ‘‘Kral’’ yahut ‘‘Kraliçe’’ ilan edilebilirsiniz. O sıfatla büyürken rolünüzün gereklerini de öğrenirsiniz.

Ama Cumhurbaşkanı olarak doğamazsınız. O nedenle Cumhurbaşkanlığı'nı ancak o sıfatı aldıktan sonra öğrenebilirsiniz.

Sayın Ahmet Necdet Sezer Çankaya'ya gideli henüz bir hafta bile dolmadı. O nedenle kendisinden ‘‘deneyimli bir Cumhurbaşkanı performansı’’ bekleyemeyiz. Beklersek haksızlık etmiş oluruz.

Ama bir gerçek var ki, tüm kamuoyu büyük bir dikkatle kendisini izliyor. Eşi nasıl, çocukları kim, okuduğu okul ne, arkadaşları onun hakkında ne diyor? Tüm bunlar merak konusu...

Bakıyoruz Sayın Sezer'in her şeyi tartışılıyor. Örneğin, ‘‘ant içme töreninde frak giymemiş olması’’ bir mesele haline getirildi.

Getirildi de... Biz bu tartışmanın sebeb-i hikmetini bir türlü anlayamadık.

Öyle ya... Meclis İçtüzüğü'nün 122'nci maddesindeki ‘‘Cumhurbaşkanı ant içme töreninde siyah elbise giyer’’ hükmünü göre göre Sayın Sezer'in frak giymesi mi bekleniyordu ki, ‘‘Geleneği yıktı. Kendi damgasını vurdu’’ demenin anlamı olsun.

Kural o idi, o da bu kurala uydu. Mesele bu kadar basit.

Aslını ararsanız kural öyle olmamalıydı. Ama Meclis İçtüzüğü 1996'da değiştirilirken, belki hayatında frak nedir görmemiş kişiler, böyle bir hüküm koymuşlar. Devlet yaşamında ‘‘geleneklerin’’ ne kadar önemli olduğunu ve ‘‘frak’’ denen kıyafetin estetik değerini bilselerdi, yapmazlardı.

Derken ‘‘frak’’ bitti, onun yerini bu defa ‘‘Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’’nin önceki akşam gazetelere geçtiği uyarı notu aldı:

‘‘Törenleri izleyecek basın mensuplarının, Cumhurbaşkanlığına ve devlet törenine uygun bir şekilde (kravatlı, takım elbiseli), (hanım basın mensupları da döpiyes veya pantolon ceket takım) giyinmiş olarak gelmeleri gerekmekte’’ imiş.

Gerçi bizim basın mensubu arkadaşlar içinde öyleleri vardır ki, görünce mesleğinizden utanırsınız. Bunlar saç sakal tıraşı olmadan, ayakkabısının çamuruna aldırmadan her yere giderler. Ne muhataplarına saygılıdırlar, ne de gittikleri yere... Bunlara kimse -özellikle başlarındaki usta gazeteciler- ses çıkarmaz. O nedenle Cumhurbaşkanlığı'nın bir ‘‘kıyafet uyarısı’’ yapması zorunlu hale gelmiş olabilir.

Ama ‘‘foto muhabiri’’nden, ‘‘kameraman’’dan kravatlı kıyafet isterseniz, olmaz. Ondan ancak ‘‘düzgün kıyafet’’ isteyebilirsiniz.

Bize kalırsa Sayın Sezer bu konularda biraz acele etmektedir. Örneğin, makam arabasını trafik ışığında bekletmesi, Köşk'teki koruma sayısını azaltması ilk bakışta sempatik gelebilir ama, yarın biri ‘‘efendim güvenliğiniz nedeniyle yeni koruma koyacağız ve artık kırmızı ışıkta durmayacağız’’ diyerek o kararları iptal etmeye zorlarsa, tılsım bozulur.

İyi anımsarız... 1950'de cumhurbaşkanı seçilen Celal Bayar, Kızılay'dan Ulus'a troleybüsle gelince pek sevinmiştik, ama iştihamız kursağımızda kalmıştı.

Yazarın Tüm Yazıları