Oh!.. Hata yapmak da güzel

OH!.. Sonunda bir “maddi hata” yapmışım. Sevinmedim dersem, gerçeğimi gizlemiş olurum. Sevindim dersem, ayıp olur mu!

Haberin Devamı

Sevindim, ki “sanat” yazılarını okuyanlar varmış benim bir köşecikte yazdığım.
Sevindim iki, tepkisini gecikmeden veren “dikkatli” okuyucular eksik değilmiş.
Ve dahi sevindim, “bizim” okulların edebiyatında Nazım Hikmet yok sayılmışken “yabancılar” unutulmazlarını unutturmamayı eğitimin temel ilkesi bellemiş, besbelli.
Önce şu “hata” neydi, görelim.

***

Bana bir e-posta iletisi aktardılar Hürriyet’ten. Şöyle:
“Erol Aksoy Bey’i tanımam. Mutlaka çok değerli bir kişidir... 12 Aralık tarihli yazısında Jacques Prévert’in bir şiiri şöyle biter: “Blasco Posnet adında biri - Tatara titiri” demiş. O “Blaise Pascal adında biri” olacak. ST Joseph’de dünya kadar şiiri boşuna ezberlemedik. Hürriyet ciddi bir gazetedir... Biz okuduklarımıza inanmak zorundayız...”
Sayın Uğur Yüce göndermiş iletiyi.
Doğru...
Ya şu acı gerçeğimize ne demeli! Lisede de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde de geçen yıllarımda bizler bir Nazım Hikmet şiiri bulabilmek için gizli gizli uğraşıp dururken, ST Joseph’de, marksist, bayrağına ve ulusal marşına hiç de saygılı olmayan Jacques Prévert“gibileri”ni  ezberletiyorlarmış.

***

Haberin Devamı

Bilmem ki, yaptığım “hata”yı “bile bile” yapmış olduğumu söylemem, benim yakamı Jacques Prévert’den kurtarır mı!
Fransız kültür adamı Prévert’in, “esprit gaulois” dedikleri Fransız şakacılığına yakışır bir deyişle küçümsediği “Blaise Pascal”, bir “deha” sayılmakta. Kendi adıyla anılan “üçgen”i de bulmakla ünlü, Fransız matematikçi, fizikçi ve dinine düşkün bir filozof. 1662’de 39 yaşında ölmüş.
Jacques Prévert, şiirinde “Un certain Blaise Pascal – etc... etc...”  demiş.
Sabahattin Eyüboğlu da o derinlikli Türkçesi ile “Blaise Pascal adında biri – Tatara titiri” deyivermiş. “etc... etc... - vesaire – falan filan” değil de “tatara titiri”.
“etc... etc...” mı, “tatara titiri” mi? Siz hangisini seçersiniz!

***

Ben de bir seçim yaptım kendimce, Bernard Shaw’un oyunlarından anımsayıverdiğim bir rolün adını, “Posnet”i “Pascal”ın yerine koyuverdim. Oldu “Blaise Pascal”, “Blasco Posnet” diye uyduruk biri.
Ne demiştim ben geçen haftaki yazımda?
‘Kordonboyu’nda gizlenmiş bir gelin gibi duran Fransız Konsolosluğu’ndaki “ard izlemci” resim sergisini görünce kendimi bir an Blasco Posnet gibi “tatara titiri” biri sandım! Paris’te Louvre Müzesi’nde beklenmedik bir yerde bekler gibi duran Mona Lisa’yı gördüğümde, yine öyle, sorar gibi olmuştu sanki o, alaycı gülümseyişle: “Ben yaşıyorum. Ya sen?”’
Ne Mona Lisa karşısında, ne Renoir’a bakarken kendimi “Pascal” sayamazdım doğrusu. Mona Lisa’lar karşısında “vesaire” oluveren, yeryüzündeki “tatara titiri”lerden biri olmayı seçtim.
Diyelim, yine de Jacques Prévert’i incittimse affola. Ve bir şiiri ile beni bağışlaya!
“Asker kasketimi kafese - Kuşu başıma koydum çıktım.
Ne o? dedi kumandan sokakta - Selam vermek yok mu artık?
Hayır, dedi kuş. - Selam vermek yok artık.
Affedersiniz, dedi kumandan: Ben var sanıyordum da.
Zararı yok, dedi kuş - İnsan dediğin yanılabilir...”

Yazarın Tüm Yazıları