Obamaların Vineyard tatili

ABD Başkanı Barack Obama ve ailesinin Martha’s Vineyard’daki tatilini izledim. Amerika’nın doğusunda, New York’a 5 saat mesafedeki adadan notlar...

Kafanızda netleşmesi için bir benzetmeyle başlamak belki daha doğru. Çünkü Vineyard’dayken ister istemez benim de zihnimde hep bazı karşılaştırmalar oluştu.
Amerikan Başkanı’nın ailesiyle Martha’s Vineyard’da geçirdiği, bugün bitecek tatilinin bizdeki karşılığı aşağı yukarı şu: Tayyip Erdoğan, Bodrum’a gidip Türkbükü’nde bir haftalığına 50 bin liraya villa kiralamış. Gündüzleri golf oynayıp torunlarıyla Bodrum’un içine iniyor. Akşamları da karısı ve yakın arkadaşlarıyla yarımadanın iyi restoranlarında yemeğe çıkıyor. Yemek hesaplarını da arkadaşları değil, kendi ödüyor.

40 BÜYÜKADA Martha’s Vineyard, Amerika’nın Atlas Okyanusu kıyısında, zenginlerin yazlık evlerinin olduğu, kışın 15 bin, yazın 100 bin nüfuslu bir ada. Bodrum benzetmesi yerinde oldu. Çünkü pahalı evler dışında, 6 köyü olan, Büyükada’nın 40 katı genişliğindeki yerde isterseniz ucuz bir pansiyon tatili de yapabiliyorsunuz. İsteyen Edgartown’daki golf kulüplerine gider, isteyen Oak Bluffs’ta 3 dolara bira içer, isteyen de Obamaların yaptığı gibi Chilmark’ta lüks bir çiftlik kiralayıp dinlenir.

HER YER POLİS Çiftlik, adanın ortasında, en zenginlerin bulunduğu bölgede. Başkan’ı koruyan Secret Service, eve giden toprak yolu kapatmış. 2 km’den fazla yaklaşmak mümkün değil. Anayol üstündeki noktalara da Massachusetts polisini yerleştirmiş. Polislerden birine yol sormak istedim, “Ben buraya hayatımda ilk defa geldim” dedi.

ÇOK SESSİZLER Ailenin günlük programı sessiz ilerliyor. Mesela siz Oak Bluffs’ta bir Meksika lokantasında Barack o Taco (uydurdukları bir yemek) yerken, Obama’nın çocuklarıyla önünüzdeki sokaktan geçip sahildeki bir büfeye gittiğini, orada falafel ısmarlayıp sonra çocukları bir oyun salonuna götürdüğünü her şey olup bittikten sonra duyabiliyorsunuz. Californialı bir kadınla tanıştım. Şans eseri, aileyi akşam yemeği için gittiği Sweet Life lokantasında fark etmiş. “Restoranın karşısındaki otelin verandasına oturup bir buçuk saat yemek yemelerini izledim” dedi.

BAŞKAN SEÇER Yine de bu durum sizi yanıltmasın. Çünkü programın hiçbir bölümü aslında spontane ilerlemiyor. Ve hiçbir zaman yalnız olmuyorlar. Beyaz Saray’ın Seyahat Direktörü Peter Newell, “Gidilecek yerlere Başkan karar verir, biz de detaylarını hallederiz” dedi. Bunun üzerine kaç görevlinin çalıştığını sordum. Açıklaması yasakmış. Sadece, “Biz Seyahat Ofisi’nde 7 kişiyiz. Fakat bir sürü farklı departman var” dedi.

YANIMDAKİ AJAN Programının nasıl işlediği konusunda en çok detayı ise Sweet Life’ın sahibi Pierre Guerin’den öğrendim. Obama’nın restorana geleceğini o sabah onlar da bilmiyormuş. “Yarım saat önce içeri Secret Service girdi. Mutfaktan tuvaletlere her yeri aradılar. Sonra kapıda başkan, eşi ve arkadaşlarını gördük” dedi. Şef Scott Ehrlich de, “Yanımda bir ajan durdu ve yemekleri her zaman nasıl yapıyorsam, aynı yapmamı istedi” diye anlattı. İyi pişmiş bir biftek istemiş Obama. “Çok pişmiş bifteklere yazık olmuyor mu sizce” dedim. “Biz yargılamayız. İstedi pişirdim” dedi.

HER YER AFİŞ Sadece şef değil. Amerika’da çoğunluk hâlâ toz kondurmuyor Obama’ya. Adanın genelinde de durum aynı. Bu yüzden her yer, “Yes We Can” afişleriyle dolmuş. Yol kenarları, evler, içinde Obama ve Barack lafı geçen ürün isimleri uyduran esnaf... Herkes mutlu. Ancak sağlık reformu tartışmalarına rağmen bunun ne kadarı politik bir duruştan, ne kadarı “Adamıza geldi severiz tabii” tavrından, emin olamadım.

GAZETEYE ÇIKTIM Secret Service’in kapattığı çiftlik yolunun kenarında, bir heykel satıcısıyla konuştum. “Sevindiniz mi buraya geldikleri için” dedim. “Reklamımız oldu, sevindim ama gelmeseydi de ben onu seviyorum” dedi. Sonra New York Times’ın o günkü sayısını gösterip “Benimle New York Times da konuştu, onlara da söyledim bunu” dedi. Biraz daha konuştuk. Sonra yine Times’ı gösterdi. “Bakın ben gazeteye çıktım” dedi. Biraz daha konuştuk. Aynı gazeteyi bir daha gösterdi.
O heykel satıcısını gördükten sonra şüphem kalmadı. Türkler, Amerikalılardan çok daha politik. Kaç kere gitti Antalya’ya...

LÜTFEN ÇOCUKLARI ÇEKMEYİN

Obamaların tatilini Martha’s Vineyard’a gelen 75 gazeteci izliyor. Adadaki okullardan birinin spor salonunu medya merkezine çevirmişler. Günlük bilgilendirmeler, basın açıklamaları burada yapılıyor. Ancak program o kadar hafif ki, aslında Vineyard gazeteciler için de bir tür tatil olmuş. Herkes adaya ailesini alıp gelmiş. NBC’nin kameramanlarından biri, “Bizim ekip 7 kişi. Fazla iş yok. Merkez Bankası Başkanı’nın adaylığı, Ted Kennedy’nin ölümü olmasa neredeyse hiç iş olmayacaktı” dedi. Bu arada Beyaz Saray’ın ise gazetecilerden tek bir özel isteği olmuş: Başkan’ın çocukları Sasha (8) ve Malia’nın (11) özel fotoğraflarının çekilmemesi.

İMAJINI NASIL ETKİLEDİ

Politikacıların tatil seçimi, imajlarını şekillendiren en güçlü faktörlerden biri oluyor her zaman. Bu, Suriye için de geçerli, Türkiye için de, Amerika için de... Adanın yerel gazetesi Vineyard Gazette’in yayıncısı Richard Reston’a bunu sordum ben de. Vineyard Obama için doğru bir seçim oldu mu, işsizlik oranı bu kadar yüksekken lüks bir çiftlik kiralamak akıllıca bir hareket miydi, diye. “Ben Amerikalıların ne düşündüğünü söyleyeyim” dedi: “Bir başkanı korumak dünyanın en pahalı işidir. Ancak ada, her zaman avantajlıdır. Daha az ajana ihtiyacınız olur. Böylece daha az masraf çıkarırsınız. O yüzden bence Obama’nın çiftliğe ne ödediğinin hiç önemi yok. Adaya gelmekle aslında Amerika’ya tasarruf sağladı.”

Amerikan basınında bu pahalı tatil programı hakkında çok eleştiri çıktı. Ama benim duyduğum en sağlam karşıt tez, kesinlikle gazeteci Reston’ınkiydi.

VINEYARD’IN TEYİT ETTİKLERİ

Amerikan Başkanı gazetecileri dinliyor. New Yorker Dergisi’nin genel yayın yönetmeni David Remnick, Obama başkan seçildiğinde bir liste hazırlamıştı. Önceki başkanları anlatan kitaplar tavsiye edip, mutlaka çok okumalı, demişti. Basın sözcüsü, Obama’nın Vineyard’a hangi kitaplarla geldiğini açıkladı. Listede bir John Adams (2 numaralı başkanları) kitabı da var.

Obama bir “zenci” değil. Harvardlı bir siyah. O yüzden üniversite yıllarından beri geldiği, arkadaşlarına konuk olduğu, üst sınıftan insanların bulunduğu bir yerde lüks bir ev kiralayıp golf oynayabiliyor. Bir tarafım sırıtır mı, diye çekince hissetmediği için de kendini bir arkadaş evine ya da bir otel odasına kapatmak zorunda kalmıyor.
Yazarın Tüm Yazıları