Normal olana şaşırdık

MÜSTAFİ Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, başta Başbakan olmak üzere kimsenin beklemediği bir şeyi yaptı, hem bakanlıktan, hem milletvekilliğinden istifa etti, hem de Başbakan’ı istifa etmeye davet etti.

Haberin Devamı

Normal olana o kadar uzak kalmışız ki Bayraktar’ın bu istifasını açıkladığı an her kesimde derin bir heyecan dalgasına da neden oldu.
Yapması gerekeni yapmış olmasına şaşırdık. “Anormallikler ülkesinde” zaten şaşırmasak olmazdı.
Bayraktar
istifasını açıkladığı konuşmasında “Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın onayıyla yapıldı” diyor.
Türkiye’de uzun süredir işlerin nasıl yürüdüğünü bilenler için hiç şaşırtıcı bir durum değil bu.
Başbakan adeta tek kişilik bir ihale komisyonu gibi çalışıyor. Bir parsel arsa için imar planının nasıl değiştirileceğinden tutun, büyük ihalelere ve hatta kimin gazetesini, televizyonunu kime satacağına bile karar veriyor.
Bayraktar’ın açıklaması, herkesin bilip, üzerinde kimsenin konuşmaya cesaret edemediği bu durumu gözler önüne serdi.
Bayraktar’ın “Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için Sayın Başbakan’ın istifa etmesi gerektiğine inanıyorum” çağrısı elbette karşılığını bulmayacak.
Rüşvet skandalının belgeleri ortalığa saçıldığından bugüne ne yaptıysa aynısını yapacak, aynı şarkıyı çalacak: Dış güçler, odaklar vs.
Kim bilir, belki bakarsınız danışmanlarından biri çıkıp “Bakan Bayraktar telekinezi yoluyla hipnotize edilerek böyle bir çağrı yapmaya yönlendirildi” bile diyebilir.

Haberin Devamı

Hayatın olağan akışına uygunluk kriteri

BİLİYORSUNUZ artık hukukumuzda “hayatın akışına uygunluk” gibi bir içtihat var.
Balyoz davasında sahteliği ileri sürülen deliller tartışılmadan “hayatın akışına uygunluk” kriteri ile cezalar verildi, onaylandı.
Oğlu rüşvet ve yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklu olarak cezaevinde bulunan müstafi İçişleri Bakanı Muammer Güler, oğlunun evinde bulunan 1 milyon 200 bin lira nakit parayı şöyle açıklıyor:
“O paralar oğlumun Bahçeşehir’deki villasının satışından elde edilen paradır. Satış sırasında ipotek sorunu doğmuş. Dolayısıyla paranın bankaya konulması halinde kaynağının gösterilmesi mümkün değil. O nedenle 1 milyon 200 bin liralık ipoteğin çözülmesi için beklemişler.”
“Hayatın olağan akışına”
pek uymayan bir durum olduğunu söyleyebilirim.
İpoteğin çözülmesi, alıcı açısından önemli bir durum, çözülmeli ki tapudaki işlem yapılabilsin.
Peki, parayı elden verdiğine göre ipoteğin çözülmesini nasıl garanti altına alabilmiş, doğrusu merak uyandırıyor.
“Hayatın normal akışında” şöyle olurdu: Alıcı parayı bankada bloke eder, satıcı (yani bakanın oğlu) ipotek işlemlerini halledince parasını bankadan alabilir, kendi hesabına aktarabilirdi.
Diyelim ki alıcı ile arasında güçlü bir güven bağı var, alıcı parayı nakit olarak peşin ödedi, bu durumda bankaya yatırmak neden sorun olsun?
Müstafi Bakan Güler, oğlunun evindeki odalardan birinde ortaya çıkan büyük boy altı kasayı da “işyerini boşaltan oğlunun pintilik edip kasaları evine götürmesi” sözleriyle açıklıyor.
Bana öyle geliyor ki bu da “hayatın akışına” hiç uymuyor.
Bakanın oğlu, altı tane büyük boy kasaya ihtiyaç duyacak ne iş yapıyordu, merak ettim.
Dev şirketlerin muhasebelerinde bile böyle çok sayıda kasa yok, herkes işini bankalar üzerinden hallediyor, kimse bu kadar kasayı dolduracak nakit parayı işyerinde tutmuyor. (Mesela benim yönettiğim şirkette 13 yıldır böyle bir kasa yok. 10 liralık ödemeyi bile banka üzerinden yapıyoruz.)
Bakanın oğlunun suçlu olduğuna ilişkin peşin bir yargım yok, olamaz da zaten.
İlk gün de yazmıştım, hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı olmadığı sürece herkes masumdur, bunu aklımızda tutalım.
Ama madem Güler bu açıklamayı yaptı, anlattıkları “hayatın akışına” uymuyor, onu da söylemiş olayım.

Haberin Devamı

Dış mihrakların hediyelerine dikkat!

KAMU görevlilerinin hediye almaları ile ilgili uyulması gereken kurallar var.
Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 3. maddesi ve kanunla ilgili yönetmelik bunu düzenliyor.
Her düzeydeki kamu görevlilerinin, yabancı devlet adamlarından bir aylık asgari ücretin on katını aşan hediyeler alması yasaklanıyor.
Alınan hediyelerin ise beyan edilmesi gerekiyor. İmzalı fotoğraf gibi hediyeleri kendinizde tutabiliyorsunuz, değeri fazlaysa Hazine’ye devrediyorsunuz.
Suudi Arabistan Kralı’nın, devlet büyüklerimizin eşlerine verdiği hediyeler vesilesiyle sıkça hatırlatmıştım bu kanunu ve yönetmeliği, sizler de ezberlemiş olmalısınız.
Bu hediyeler beyan edilmedi, edilmiş olsaydı bir belge gönderirlerdi, ben de burada yayımlardım.
Pakistan gezisi sırasında Başbakan’ın kızına da bir at hediye edilmiş, gazeteler öyle yazdı.
Bu kanunu yöneticilerimiz ihmal ediyorlar, ben yine hatırlatmış olayım ki sonra dış mihraklar bu hediyenin beyan edilmeden şahsen kabul edildiğine ilişkin tezviratlar ile güçlü ülkemize zarar vermeye kalkışmasınlar.
Tabii 700 bin liralık saat hediye edilen bakan da bunu beyan etmiş olmalıydı ki “rüşvet almış gibi” muamele görmesin!
Hükümet ile Fethullah Gülen cemaati arasındaki son tartışmada dini kavramlar, hadisler, ayetler sıkça kullanılıyor.
Bu konuda bir hadis de ben biliyorum, onu aktararak bu hediye meselesinin önemine işaret edeyim.
“Ey insanlar, sizden birisi bizim bir işimizin başına getirilir de o işten (hâsıl olan) bir iğneyi veya daha küçüğünü bizden gizlerse bu (gizlediği şey onun boynuna geçecek) bir bukağıdır. (Bu kimse) kıya­met gününde Allah’ın huzuruna onunla beraber gelir.”

Yazarın Tüm Yazıları