Ne olacak bu doların hali?

BUNDAN böyle, iktisat sayfalarına ‘‘dolar sayfası’’, iktisat yazarlarına ‘‘dolar yazarı’’, iktisat fakültelerine ‘‘dolar fakültesi’’ denmesini teklif ediyorum.

Kimselere bir şey anlatamaz hale geldik. Geçen gün ‘‘Türk ekonomisinin gelecek 10 yıl içinde yaşaması muhtemel üç senaryo’’ konulu bir konuşma yaptım. Gerek konuşmadan önce, gerek konuşmadan sonra dinleyicilerin bana yönelttikleri tek bir soru vardı: Yıl sonunda dolar kaç lira olacak? Galiba hepimiz dolar manyağı olduk. Biz dolar manyağı oldukça, dolar da ekonomimizi manyaklaştırmaya devam edecek. Unutmayın ekonomide, ‘‘sebep’’le ‘‘sonuç’’ aynı çember üzerinde hareket eder. Yani, önce sebep sonucu doğurur, sonra sonuç sebep olup sebebi sonuç haline getirir. Bir an önce beynimizden doları çıkarıp atmazsak, dolar beynimizi kafatasımızdan çıkarıp atacak.

FRENİ PATLAYAN KAMYON

Bu konuyu daha önce de işlemiştim. Yokuş aşağı inerken, kamyonların freni patlamaz. Hiçbir şoför, fren pedalına basarak fren sistemini patlatamaz. Ama sürekli frene basarak, balataları kızgın hale getirir. Balatası kızan fren de tutmaz. Kaza yapan şoförlerin frenim patladı demesi, yüzde doksan dokuz yalandır. Fren hidrolik sisteminin patlaması veya tanktaki havanın boşalması çok nadir rastlanan mekanik arızalardır. Teklifim şu: Her kazadan sonra yetkili bir mühendis veya usta, kamyonun fren sistemini kontrol etsin ve bir rapor yazsın. Gazetelerimiz de ‘‘Freni patlayan kamyon’’ haberi ile birlikte bu raporu da yayınlasın. Bu yola gidilmezse, freni patlamasa bile, daha çoook kamyon yokuş aşağı inerken feci kazalara sebep olmaya devam edecektir.

ÜÇ İSİMDEN SIKILDIM

Soyadı Kanunu çıkmadan önce, genellikle herkes bir kendi bir de babasının adıyla anılırmış. Ben çocukken, bazı kimselerin üç ismi vardı. Mesela Falih Rıfkı Atay, Hüseyin Cahit Yalçın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar veya Hamdullah Suphi Tanrıöver. Bunlar, Soyadı Kanunu'ndan önce ilk iki isimleriyle kamuoyuna malolmuş, edip insanlardı. Halk, onları daha önce Falih Rıfkı, Hüseyin Cahit, Yakup Kadri, Halide Edip diye bildiği için karışıklığa meydan vermemek üzere soyadı aldıktan sonra onları üç isimleriyle anmak doğru bulunmuştu. Ama kamuoyuna malolmuş bir ismi olmayanlar sadece ad ve soyadlarıyla anılırdı. Bu bir cumhuriyet terbiyesiydi, halkçı bir tutumdu ve tevazuydu. Benim çevremde üç isimle anılmak, palavradan hava basmaktı.

Aslında herkes, göbek adıyla birlikte zaten üç isimlidir. Üç, hatta dört isimli olmanın hiçbir maliyeti yoktur. Bedavadan elde edilen bir şey de kimseye şeref getirmez. Cumhurbaşkanlığı'na Ahmet Necdet Sezer seçildi denince, zannettim ki nüfus káğıdından okudukları için üç ismini de söylediler. Sonra bekledim ki, Cumhurbaşkanı'nın bir gün çıkıp ‘‘Yahu bırakın bu Ahmet Necdet'i, benim adım Ahmet veya Necdet, soyadım da Sezer'dir desin.’’

Şimdi bir de Recep Tayyip Erdoğan çıktı. Daha doğrusu, tekrar çıktı. Kendisinden bir ricam var. Hazır ‘‘yenilikçi’’ bir hareketin başına geçmiş durumda. Yenilik yapsın, tevazu göstersin ve desin ki, ‘‘Arkadaşlar benim adım Recep veya Tayyip, soyadım da Erdoğan'dır. Benim tantana yapmaya merakım yok, bundan sonra beni ad ve soyadımla anın yeter.’’

SON SÖZ: Alçakgönüllü olmak, yürek ister.

Yazarın Tüm Yazıları