Mutfak Dostları

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Bütün dünyada ''fast food''a karşı ağzının tadını bilir kişilerin ciddi bir tepkisi var. Bunlar, kötü paranın iyi parayı kovması gibi, kötü yemeğin de iyi yemeği kovmasına izin vermemekte kararlı.

İşin başını çekenler elbette Fransızlar. Çünkü Fransız entellektüeleri, mutfaklarının ulusal bir kültür hazinesi olduğunun bilincinde.

Ama Fransızların bireyci tutumu, bu hareketin toplumsal bir nitelik kazanmasını engellemekte.

Oysa İtalyanlar ''fast food''a tepki göstermekte daha akıllıca davranmışlar. Gerçi İtalyanlar, başlangıçta Roma'daki ilk McDonald's'ın önünde kazan kazan makarna pişirip bedava dağıtarak duygusal bir tepki göstermişlerdi. Ama sonra akıl duygulara galip geldi.

Birkaç yıldır İtalya'da bir ''slow food'' akımı var. Hızlı yemeğe karşı yavaş yemek akımı!

Slow food'çular dünyanın birçok ülkesinde damak tadını ön plana çıkartıyor, gastronomik anlamda yeme ve içmeyi destekliyor, mutfak ve servise ilişkin geleneklerin kaybolmasını önlemeye çalışıyorlar.

''Slow food'' hareketinin en büyük etkinliklerinden biri, geçtiğimiz günlerde İtalya'nın Turin kentinde on bin metrekarelik muazzam bir alanda gerçekleştirildi. Aynı çatı altında çeşitli gösteri, sergi, tadım, seminer ve konferanslar verildi.

Mutfak Dostları Derneği üyelerinin bir kısmı da bu etkinliklere Türkiye adına katıldı.

Dernek üyelerinden Muhtar Katırcıoğlu, 24 Şubat çarşamba günü, izlenimlerini Swissotel girişindeki Taşlık Dans Bar'da anlatacak.

Bence yemek meraklılarının kaçırmaması gereken bir fırsat bu.

Sessiz çoğunluk

Bu köşede en az yazmak istediğim konu, siyaset. Hele gündelik siyasi dedikodular hiç ilgimi çekmiyor.

Ancak önümüzdeki yerel seçimler çok önemli. Bu kentin önümüzdeki dört yılına damgasını vuracak gelişmeler, bu seçimlerde biçimlenecek.

İstanbul belediye başkanı adayım Sadettin Tantan'dı. Benim gibi dürüstlükten yana tavır koyanların adayı da oydu. Tantan dürüstlüğün yanısıra partizan olmamayı, sessiz ve reklamsız hizmeti, büyük projelere herkesi ortak edebilmeyi ve daha birçok erdemi temsil ediyordu.

Ne yazık ki, ANAP'lı müteahhitler ve parti delegeleri Mesut Yılmaz'ın ünlü sessiz çoğunluğuna baskın çıktı. Dürüstlükten ve hizmetten yana olan sessiz çoğunluk yine sesini duyuramadı. ''Sessiz çoğunluk'' balonu erken patladı.

Belediye ile yakından ilgili bir arkadaşım, on beş gün kadar önce ANAP İstanbul İl Merkezi'nde hem müteahhit hem de delege veya delege ağası olanların telefon konuşmalarına hayretle tanık olduğunu anlatmıştı. Adamlar açık açık ANAP Genel Merkezi'ne, ''Tantan dört yılda bize bir ihale bile vermedi. Bu adamı bir de büyükşehir belediye başkanlığına mı getireceksiniz? Bu nasıl rezalet'' diye açık açık söylenmişler.

''Asıl rezalet onların böyle konuşmasıydı, ama sesimi çıkaramadım'' dedi arkadaşım.

Sadettin Tantan bence DSP'den aday olmalıydı. Ama şövalye tavrı buna izin vermemiş besbelli.

İstanbul, önümüzdeki dört yıl kendisine hizmet verecek Saadettin Tantan'dan yoksun kaldı.

ANAP'lı müteahhit ve avantacılar şimdilik kına yaksınlar.

Ancak sevinçleri seçimlere kadar süreceğe benziyor. Çünkü şimdi DSP adayı Zekeriya Temizel de ciddi bir rakip olarak ortaya çıkıyor.

Bu arada bir de küçük özeleştiri yapmadan konuya nokta koyamayacağım.

Şimdiye kadar, ''Ecevit'in partisinde demokrasi yok'' diyip duruyordum. Bu delege rezaletini, partilerdeki pis çıkar ilişkilerini bu kadar ortalığa dökülmüş bir halde görünce midem bulandı. Siyasi zehirlenmeye uğradım. Böyle olacağına Ecevit gibi tek seçici olsun, böylesi bize daha uygun galiba. En azından şimdilik...

Bir teklif

Okuyucularımdan Dumrul Uzkent, Barış Manço'nun adının Gülhane Parkı'na verilmesini öneriyor. Hatta benim bu yolda bir kampanya başlatmamı istemiş.

Bir sanatçının adının ölümsüzleştirilmesini istemek haklı ve yerinde bir gerekçe.

Ancak bir kentin tanınan yerlerinin adlarını zırt pırt değiştirmenin de mahsurları ortada. İstanbul'da adres değişikliği o kadar sık yapılıyor ki, insan ister istemez tepki duyuyor.

O yüzden Gülhane Parkı gibi yerleşik bir adı değiştirmeyi doğru bulmuyorum. Öte yandan Barış Manço'nun adı, pekala yeni bir kültür merkezine konabilir.

Buna herhalde kimsenin itirazı olmaz.

Yazarın Tüm Yazıları