Müşerref olduk Dandi!

Efendim, ben ki yıllarca ve yıllarca hep "mırnav"la yaşamış bir "kedi adam"ım; veya "idim", işte öyle bir anda esiverdi ve de köpek edinmeye karar verdim. Teoriyi pratiğe geçirmekte zerre kadar tereddüde düşmeden de, verdim ve uyguladım.

TEK çare olarak aklıma meşin ceketim geldi. Çünkü üzerimde böyle bir ceket vardı. Hani şu, en önce, 2. Savaş sırasındaki açık kokpitli uçaklarda Amerikan pilotlarının vücut ısılarını korumak için üretilen; ardından, "Batı Yakası’nın Hikáyesi" türünden filmlerle bir "asi modası"na dönüşen; çok çok sonra da, fi tarihinde benim paralı zamanıma rasgelip paşa gönlüme hediye ettiğim ettiğim o giy Allah giy, asla eskimez ve asla paralanmaz evládiyelik "mont" tipi deri ceketler vardır ya, işte sırtıma bunu geçirmiştim.

Áni bir kol hareketi yaparak, canavarı belki bir nebze engelleyebileceğimi düşündüm.

"Coni" muhtemelen en sağlam bizon postunu kullanmıştır, üstelik kat kat miflonuyla daha da bir korunganlık arzediyor, bir ihtimal işe yarayabileceğini hesapladım.

Gözüm fıldır fıldır karşıda ve yüreğim pıt pıt, işte tetikte beklemeyi sürdürüyorum.

*

HAYIR hayır, burada ne bir deri imaláthanesi için reklám yapacağım; ne de vakti geçmiş bir kış koleksiyonunun mankenliğine hevesleneceğim.

Sadece ve sadece "Dandi"ciğimi koruyabilmek içgüdümü anlatıyorum.

"Dandi" kim mi?

"Dandi" benim biricik, canımın canı, canımın canánı köpekçiğim!

Yeni, çok yeni, sonsuz yeni köpekçiğim! Ancak on bir haftası doldu.

Henüz mini minnacık bir bebek. Bir yavrucak.

"Kral Şarl" denilen cinsten ki, burada ballandıra ballandıra tarifine kalkışmayacağım.

*

KALKIŞMAYACAĞIM ama, mümkün mertebe "objektif" (!), "nesnel" (!) ve "tarafsız" (!) bir yorumda bulunacak olursam, biline ki yeryüzündeki tüm köpeklerin en güzeli, en şirini, en akıllısı ve en uslusu!

Biliyorum, tabii şimdi sizler de "eh, kuzguna yavrusu zümrüd-ü anká kuşu görünürmüş" diye bıyık altından müstehzi müstehzi gülümseyeceksiniz.

Hiç mi hiç umurumda değil ve n’apalım, öyleyse öyledir!

Ancak, Allah "Dandi"ciğime uzun ve uzun ömürler ihsan eylediği takdirde, nasılsa daha çook bu satırların kahramanı olacağından, nihayetinde o "tarafsızlığı"ma inanacaksınız.

Zaten bütün mesele de şu "uzun ömür" meselesinden kaynaklandı ya!

*

ÖYLE, çünkü Rabb’ım bir daha beni böylesine acılara gark etmesin, henüz süt dişleri bile adamakıllı çıkmadan yavrucak gümbürtüye gidiveriyordu.

Hiç şüphe yok, önce "Dandi"nin, sonra da benim verilmiş sadakalarımız varmış.

Anlatayım.

*

EFENDİM, ben ki yıllarca ve yıllarca hep "mırnav"la yaşamış bir "kedi adam"ım; veya "idim", işte öyle bir anda esiverdi ve de köpek edinmeye karar verdim.

Teoriyi pratiğe geçirmekte zerre kadar tereddüde düşmeden de, verdim ve uyguladım.

Sonra bu karar hakkında düşünmeye ve derin bilinçaltımı kendi kendime Herr Doktor Freud’ün oto-psikanaliz divanına yatırmaya başladığımda ise, "niçin"ini şıp diye çıkardım.

İnkárı mümkün değil, tıpkı hayat tarzımın "hijyenik ilişkiler"inde artık nispeten "uslanmam"; tıpkı artık çocuklarımı usandıracak ölçüde pimpirikli bir babaya dönüşmem; tıpkı artık hurda düldüllerden "burjuva otomobile" terfi etmem gibi, burada da "yaşlanmak" olgusu devreye giriyor.

Kediden köpeğe geçişim öz itibarıyla bir "ihtiyarlama göstergesi"ne tekabül ediyor ki, açıklamasına girmeyeceğim ve de lütfen konuyu derhal kapatalım.

*

HER neyse, tamam köpek edinmeye karar verdim ama, eh ferah fezá bahçeli kocca malikánede değil, işte taş çatlasa doksan metrekare bir apartman dairesinde yaşıyorum.

Herhalde devása bir Kangal veya heyülá bir Doberman almayacağım.

Ne kurttan korunacak koyun sürüm, ne de bekçiliği yapılacak villam var!

Kaldı ki, zaten bana göre, böylesine bir şeyi düşünmek dahi aslında hayvan sevgisine falan değil, tam tersine, "hayvan işkencesi"ne tekabül eder.

*

ÖYLE, çünkü malûm, her yaratık kendi genetik formülüne uygun bir içgüdüyle doğar.

Fakat siz tutar, şöyle veya böyle bunu tırpanlamaya kalkışarak, örneğin, doğası gereği sonsuz koşmak isteyecek bir Afgan tazısını; yahut, yine doğası gereği durmadan çekmek arzulayacak bir Eskimo "Husky"sini iki duvar arasına tıkmak gafletine düşerseniz; üstelik láf aramızda da, aslında etrafa sükse yapmak için ve sadece pipi yaptırtmak amacıyla köpekcağızı dışarı çıkartmakla yetinirseniz, böyle bir eziyet "hayvan sevgisi" diye tanımlanabilir mi?

Kaldı ki, adım gibi eminim, "ego"lu falan değil resmen "egoist" bu tür insanlar, köpek haklı olarak ya evin altını üstüne getirmeye; ya sağa sola saldırmaya; ya da ruhi travma geçirerek etrafa küsmeye başladığı takdirde, canlıyı derhal başlarından salıverirler.

Hatta ve hatta, baytar iğnesiyle "havhav cenneti"ne yollamakta tereddüde düşmezler.

Böyle "hayvan sevgisi"ne kitakse ki, ne benim, ne de "Dandi"ciğim kitabında yazar.

*

PEKİİ, bütün bunların o dünyanın en güzel; o dünyanın en sevimli; o dünyanın en akıllı ve, o dünyanın en uslu benim "Dandi"mle ne ilgisi mi var?

Hele hele, yine bütün bunların, yazının en başında sözünü ettiğim ve yıllardır paralaya paralaya sırtımdan düşürmediğim o meşin pilot ceketimle nasıl ilintisi mi olabilir?

Cevabı hafiften hafife açmayı gelecek pazara bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları