Murat Çelebi’nin serüvenleri

Murat Belge’nin Başka Kentler, Başka Denizler’inin ikinci cildi de yayımlandı. Bu ciltte Amerika Birleşik Devletleri, Güney Afrika Cumhuriyeti, Almanya, İspanya, Portekiz, İsveç, Belçika, Kore, Dubai anlatılıyor.

Önsöz’de Murat Belge, bütün gezi kitapları yazarlarının ortak bir derdine değiniyor. Yazdığınız bir ülkeye yaptığınız yeni geziyi, yazınıza mı ekleyeceksiniz, yoksa yeni bir yazı mı gerekiyor.

Bence ikisi de yapılabilir.

ABD başlığı altında burada gezdiği şehirleri ayrı ayrı anlatıyor, bir bütün ülke içindeki değişik coğrafyaların, farklı tarihlerini, insanlarını, ünlülerini de yazıyor. Gezi kitapları içinde, olması gereken bütün özellikleri toplamış.

Niçin gittiğini, oradaki çalışmalarını, toplantıların niteliğini, oranın insanlarını, başına gelenleri, kendine özgü ironik üslubayla bize aktarıyor.

Sözgelimi hoş bir anı; 1967’de Bozcaada’ya gidiyor. Şarap yapan Kosta adında biriyle tanışıyor, eşinin adı da Rika, şaraba KostaRika adını koyuyor.

Birgün antetli bir káğıt, Kostarika adını ancak müsaadeyle kullanabilirsiniz, diye. Kosta da şarabın adını Kostar Ağa yapıyor.

Yıllar sonra Eminönü’nde konsolosluk arabalarını görüyor, Hamdi Restoran’ın önünde. Meğer fahri konsolosluk varmış.

Gezi yazılarında bir şehrin tarihini, özelliklerini yazmak için, onun kültürünü bilmek gerekiyor. Sinemasını, edebiyatını, müzikçilerini, siyasal tarihini, o kıta içindeki yerini.

Murat Belge’nin gezi yazılarını okumamın nedeni bu. Zevkle sayfaları çevirirken, dünyaya dair bilgiler edinmem.

Almanya bölümünde Almanlar’la ilgili tespitlerine aklımla katılsam duygularım beni önlüyor. Obsessive (obsesif) olmalarını olağan karışılıyorum, bunu ben tecessüs olarak yorumluyorum, bir yere odaklanmazsanız, bunca icadı, keşfi nasıl yaparsınız?

Murat Belge’nin Almanya’ya ilk gidişi, baba acısıyla elbet üzüntüye dönüşüyor.

Ama Frankfurt Okulu ile başlayarak, onların düşünsel yanını da ihmal etmiyor. Almanları bir dönem kötülemenin bir aydın alışkanlığı olduğunu, bunu hak etmediklerini yazdığı satırlar hiç kuşukusuz, beni en çok mutlu eden satırlar.

Gezi kitaplarının okurda uyandırdığı iki özellik vardır.

Orayı gezenler, gördüklerini, okuduklarını bu yazıyla karlaştırırlar, Murat Belge için bu yöntemi uygularlarsa, sanırım kárlı çıkacaklardır. Görmeyenler ise, bunları okuduktan sonra gitme arzusu duyacaklardır.

Bir dostumun dediği gibi, kitap ve seyahat yazılarının ortak bir amacı olmalı. O kitabın okunmasını ve oraya gidilmesini sağlamalı.

Kitaptaki iki ülkeyi merakla okudum, biri Portekiz, diğeri de İsveç. Çünkü ikisini de yeni gördüm.

Lizbon’a Gülbenkyan Müzesi’nde Sakıp Sabancı Müzesi’nin koleksiyonu sergilendiği için gittim, Stokholm’e de Orhan Pamuk, Nobel kazandığından.

Portekiz’e gitmiş, Lizbon’a gelmişler. Ne yazık ki Gülbenkyan Müzesi’ne gidememişler. Onu görmesini isterdim, kişisel zevkin, kişisel tutkunun müzesi burası.

Gerçekten de herkesin bildiği, sevdiği şair Pessoa bölümünü okuyun. Ben Portekiz’i çok sevdim, siz de bu yazılarda seveceksiniz.

Stokholm’ü okudum, o şehrin tarihini ayrıntısıyla burdan öğrendim, sevmiştim o dinginliği. İsveç bölümünde Otobüs filmi ile ilgili notları da okumanızı isterim.

Murat Belge ile birlikte hoş bir geziye çıkın, öğrenin, bilgilenin, eğlenin.

GEZ DOLAŞ, SEYRAN EYLE ŞU DÜNYAYI

P Dergisi’nin Gezi ve Sanat sayısının Önsöz’ünde Celál Üster, Sádî’nin Gülistán’ından bu dizeyi almış.

Gezmek bir sanattır.

Enis Batur, Yola Cıkmak, Yolcu Çıkmak yazısında, gezilerle, gezi kitaplarıyla, gezginlerle ilgilenen herkesin katılacağı bir görüşü iletiyor: "Çıkacağı seferi bilinmeyenleri...

Beni yazının en çok ilgilendiren bölümü, Yurt Gezileri üzerine olan bölüm. O sadece gezmenin/gezginliğin değil, gözlemin, bir ülkenin kimliğinin de belirdiği bir olay.

O sergiyi kaçırdınızsa, bu kataloğu edinin.

Enis Batur’un geziye, bölgeye, ülkeye dair kitaplarını okuyanlar bu yazıdan yeni bir açılım kazanacaklar.

Dergide mutlaka okunması gereken bir başaka yazı da Kristian Davies’in Yolcunun Çölle İmtihanı.

Garların bendeki izdüşümleri, hep sürgünle, göçle ilgili çağrışımlardır. Onun için de Afife Batur’un Doğu’nun Garları yazısını özel bir dikkatle okumanızı salık veriyorum.

Gökhan Akçura’nın Tatilinizi Memleketin Neresinde Geçirmek İstersiniz? sorusuna tarih içinde yanıt arayan yazısı, size bugün için esin kaynağı olabilir.

Alain de Botton da Seyahatın En Güzel Yanı ile size gezi duygusunu bilhassa, gezmek ama neden, sorusunu aşılıyor.

P Dergisi’nin Gezi ve Sanat sayısı gezi kavramını çeşitlendiren hoş bir sayı.

KİTAPTAN

GÖNÜLLÜ GİYİLEN DELİ GÖMLEĞİ

Bizde yola çıkan herkes yolcu, seyyah, gezgin kimliğine bir çırpıda bürünür; oysa yüzyılın vebaları arasında sayılan turizmin yarattığı sefer kalıplarını inceleyen toplumbilimci Urbain’e göre, gezmen (turist) için seçilebilecek en uygun etiket "Seyahat’ın Budalası"dır. Gerçekten de, günümüzde yolculuk, gönüllüce giyilen bir deli gömleğini andırıyor.

Yolcu seyyah, gezgin olmak oysa bambaşka bir şey. Gen haritasını Gılgameş’e, Homeros’a, sonraki çağlardaysa Marco Polo’ya, Evliya Çelebi’ye bağlayabileceğimiz bir yarı-serüvenci türü bu. Çıkacağı seferi bilinmeyenleri, belirsizlikleri, zaman zaman da aşırılıklarıyla isteyen birey, Yolcu. Kimini ıssız diyarlara, kimini mahşer ürkütücülüğünde megapolislere sürükleyen bir kişilik özelliğine dayanıyor. Geçmen nüfusu arttıkça alanı daralıyor Şüphesiz: Gene de, otomatik dünya’dan uzak durulabileceği yolların peşinden ayrılmıyor.

İŞGAL ALTINDAKİ ALMANYA

1967’de Frankfurt Havaalanı’na indim. O yıllarda, daha bu şimdiki, "Avrupa’nın en büyük" havaalanı yok. Kente doğru yola çıktık ve araba arıza yaptı. Tel örgüyle çevrili bir alanın yanında durduk. Elimizden bir şey gelmiyor. Tel örgünün ardından üniformalı bir adam da bizi gözlüyor. "Nereden telefon edilir?" filan diye sorduk. Burası Amerikan üssüymüş, adam da MP, yani Military Police.

O zaman tabiî bilmiyordum. İşgalden sonra Amerikalılar buraya, yani Hessen’e ve daha güney bölümü oluşturan Württemberg ve Bavyera’ya yerleşmişler. Saarland ve Rhein-Pfalz ile Baden’in bir kısmına yerleşmişler. Bunlar çok bilinmez de, Sovyetler’in nereye yerleştiği, Demokratik Alman Cumhuriyeti olarak, çok belliydi. Daha sonraki bir gidişimde, galiba Köln’de, az sayıda Belçikalı asker de görmüştüm. Meğer dört büyüklerden başka bu küçük mağdurların da küçük işgal birlikleri bulunuyormuş.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

İsmail Uyaroğlu Kedileri Severken Ağlayınız YKY

Lawrence Durrell Kıbrıs’ın Acı LimonlarıCan

Erhan Pınarbaşı Aynadaki Kadın Yirmi Dört

John Berger-Jean Mohr Anlatmanın Başka Bir Biçimi Agora

Vivet Kanetti Kurabiye Saatinde Kanat
Yazarın Tüm Yazıları