Milliyetçilik mi

DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül yeni Ankara temsilcimiz Nur Batur’a verdiği ilk demeçte ‘şovenizm fırtınasına kapılmayalım’ demiş.Ağzına sağlık, çok güzel söylemiş ve akl-ı selimin öngörüsüne tercüman olmuş.Ama ben daha ileri gideceğim ve başka ‘fırtına kopartacak’ olmasına tınmadan, aslında o ‘şovenizm’i de doğuran ‘milliyetçilik fırtınasına kapılmayalım’ diyeceğim. Hattá bırakın borasını ve tayfunu falan, hafif meltemine bile kapılmayalım.Yoksa teknenin baştan kara kayaya bindirmesi mukadderdir ve nedenine geliyorum. * * *EN önce, madem merámımızı lisandaki genel zihin şemasıyla ifade ediyoruz, o halde zaten topu topu 19. yüzyıl sonuna uzanan kelimenin Türkçe’deki karşılığıyla başlayayayım.‘Milliyetçilik’ sözcüğü tümüyle yanlıştır! Bu yanlış da tesadüfi değildir!Fransızcanın ‘millet’ anlamındaki ‘nation’dan ‘nationalisme’ olarak türeyen ve dilimize oradan giren terimin karşılığı ancak ve ancak ‘milletçilik’ olabilir. Oysa biz daha alt ve esas itibariyle hukuki mülki kimlik yansıtan bir ‘milliyet’ kelimesinden ‘millliyetçilik’i üretmiş olmakla paçayı en baştan ele veriyoruz..Çünkü bizim ‘millet’ kavramımız kolektif hafızamızda, çokuluslu İmparatorluğumuzun ‘dini aidiyet’le bütünleştirdiği ‘millet’ tanımıyla özdeşleşmiştir.Bunun pozitivist şemayla aşmak iradesi Yusuf Akçura’nın 1904’te tarihli ‘Üç Tarz-ı Siyaset’ makalesine uzanır ki, ‘milliyetçilik’ deyiminin tedricen lügate girmesi ‘tercüme hatası’nda değil, bir öncekini etimolojik açıdan bile ‘dışlamak’ azminde hayat bulur. Zaten, istisnasız tüm milliyetçililiklerin nüvesinde ve özünde, az veya çok; bilinçli ya da bilinçsiz; temkinli yahut saldırgan böyle bir ‘ötekini dışlama’ dürtüsü mutlaka mevcuttur.Nitekim, o milliyetçiliği bizzat üretmiş Batı’nın terimi artık asla kullanmaması, hattá küfür sayması, bu ‘dışlama’ olumsuzluğunu geç düşen jetonla keşfetmesinden kaynaklanır. * * *FAKAT fazla haksızlık da etmemek gerekiyor, zira bizde sanıldığının tersine, kısa süre hariç ‘milliyetçilik’ Batı’da hiçbir zaman öyle ahım şahım bir şöhrete sahip olmamıştır.Sıkı durun ve garip tesadüf, 1798 yılında ve lánet olarak kelimeyi ilk kullanan Fransız Rahip Bunuel aynı zamanda komplo teorilerinin de mucididir ki, derhal unutulan sözcüğü tá 1882’de ve bu defa ‘fışfıklama’ amacıyla tekrar piyasa süren yine Fransız popülist politikacı Paul Deroulede, Prusya’ya karşı intikamcılığın ve savaş kışkırtıcılığının lideri olmuştur.Ve, aynı dönemde Büyük Jean Jaures’in ‘milliyetçilik’ tanımındaki tehlikeyi sezerek daima ‘yurtseverlik’ terimini kullanmasına; kompozitörlüğü kadar fikir adamlığıyla da ünlü Hector Berlioz’un ‘şu sığ fikirli milliyetçilik akl-ı selim sahibi her insana sonsuz saçmalık olarak geliyor’ diye yazmasına rağmen söz konusu Fransa sağı bunu geleneksel bir rota bellemiş ve nihayetinde de işi, işgalci Hitler’le bütünleşmeye vardırmıştır.* * *NİTEKİM size sorarım, o Hitler’in ‘milli sosyalist’ partisinden Stalin’in ‘milli komünizm’ teorisine ve Mussolini’si, Mao’su, Pol Pot’u, Miloseviç’iyle, 20. yüzyılın tüm totaliter rejim ve liderlerinin sığındığı ve kıstas bellediği şey milliyetçilik olmamış mıdır?‘Ulus devlet’i sonradan edinen ya da edinmek isteyen haklardaki ‘geç milliyetçilik’ bugün hálá ve hálá, ‘kurucu baba’ların mirasını reddettiği bir olguya sığınmamakta mıdır?Zaten unutmadan hatırlatayım, o ‘geç milliyetçilik’ kendisini ‘sol’ (!) addedenlerin bile kanına öyle işlemiştir ki, bir ‘eski tüfek’imiz yukarıdaki Jaures’in ‘vatanperverlik’ anlamına gelen sözünü Türkçe’ye yine ‘milliyetçilik’ diye tercüme etmekten çekinmemiştir.Dedim ya, bırakın fırtına ve borasını, ‘ötekini dışlama’ dürtüsü içeren milliyetçilikte meltem esintisi bile gemiyi baştan kara kayaya toslatır ki, aman aman dümeni sıkı tutmalı!
Yazarın Tüm Yazıları