Mehmet Ağar'a oy verilir mi

BUGÜNDEN başlayarak seçime kadar dört liderle ilgili görüşlerimi yazacağım.

Bunların hepsi şahsi görüşlerimden ibaret olacak.

Ne tarafım, ne de yönlendirme amacındayım.

Hangi partiye oy vereceğim konusunda da en küçük işaret vermemeye çalışacağım.

Öyleyse bütün bunların ne anlamı var diye sorarsanız, cevabım şu olacak:

Seçmeni belli bir partiye yönlendirmek isteyen yazarların yaptıklarının ne kadar anlamı varsa, benimkinin de o kadar olabilir.

* * *

Bu yazıları yazmama neden olan şey, geçenlerde Financial Times Gazetesi’nde okuduğum bir yazı oldu.

Gazetenin muhabiri, İstanbul’un iş çevreleriyle görüşmüş.

Bu kişilerin çoğu, aşağı yukarı şu mesajı vermiş:

"AKP’ye oy vermeyeceğiz, ama AKP’nin tek başına hükümet olmasını istiyoruz."

Sizleri bilmem ama ben kendi kendime şu soruyu sordum:

"Bu dürüst bir davranış mıdır?"

Bu soruyu sordum ama arkasından da şu soru aklıma geldi:

"Bu insanların dürüstlüğünden şüphe etmeye hakkım yok. Öyleyse, niye böyle düşünüyorlar? Niye, ülkeyi daha iyi yöneteceğine inandıkları partiye ve lidere oy vermiyorlar?"

Bence bu sorunun muhatabı, bizzat AKP’dir.

Geçmiş 5 yıl içinde AKP, ülkenin en rasyonel kesiminin kafasında böyle bir sorunun yaratılmasına, böyle bir siyasi tercih alternatifinin doğmasına yol açtıysa, bunun çözümü yine AKP’den gelmelidir.

Ben son üç seçimden beri hep duygumu yazıyorum ve bundan da hiç şaşmadım.

Türkiye artık "negatif oy verme" kıskacından kurtulmalıdır.

Yani, "istemediği insan veya partinin gitmesi için değil, ülkeyi yönetmesini istediği lidere veya partiye oy vermelidir".

Mehmet Ağar ve DP’ye de işte bu gözle bakıyorum.

Şahsi kanaatim şudur:

Mehmet Ağar’ın başında bulunduğu DP’nin Meclis’e girmesi, Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemlidir.

DP’li bir Meclis, DP’siz bir Meclis’ten çok, ama çok daha iyi olur.

Neden diye sorarsanız ona cevabım da şu:

Seçimden sonra bir koalisyon ihtimali doğarsa, tek alternatife bağımlı kalmamamız gerekir.

AKP tek başına iktidar olmazsa, önümüzde görünen tek alternatif CHP-MHP koalisyonudur.

Bence hiç sakıncası yok.

Baykal’ın da, Bahçeli’nin de devlet yönetme konusundaki sorumluluk duygularına itimadım tamdır.

Onlarla ilgili görüşlerimi yazdığım zaman bunu daha iyi göreceksiniz.

Ama şurası da bir gerçek ki, AKP-DYP koalisyonu da demokrasinin temeli olan "seçme özgürlüğü" alanımızı genişletir.

Mehmet Ağar ve eşini seçim kürsülerinde seyrettikçe onlara daha da çok ısınıyorum.

Bu duygum, onlar hakkında bu satırları yazmamı da fazlasıyla kolaylaştırıyor.

22 Temmuz’da seçme konusundaki alternatifimi genişletip, beni rahatlatıyor.

Kabul edelim ki Ağar, devletin hassas gerçeklerini en iyi bilen liderdir.

Yine kabul edelim ki, önümüzdeki dönemde "devletin hassas gerçeklerini" iyi bilen siyasetçilere ihtiyacımız olacak.

Bunlar rejimin "amortisör liderleri" olacaktır.

O nedenle "barajın altında kalır" gerekçesi bence, siyasi bir demagojidir.

* * *

Bu seçimde oyumuzu serbestçe kullanırsak, çok daha sağlıklı bir parlamento ortaya çıkar diye düşünüyorum.

1991 seçiminden beri aynı şeyi yazıyorum:

Çünkü 1991’den beri hep ya "Turgut Özal"ı göndermek, ya da "Tansu Çiller’den kurtulmak" için propaganda yapıldı.

Demokrasinin temeli, "ülkeyi en iyi yönetecek partiyi seçmektir".

İşte o nedenle Ağar konusunda da böyle düşünmek gerekir diyorum.
Yazarın Tüm Yazıları