Mağluptur bu yolda

Yolsuzluk davası sanığı müteahhit Ali Osman Özmen’den beş yıl önce aldığı 150 bin dolarlık borcu geçen hafta ödeyen MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, paranın kaynağı sorulunca; ‘Bunlar özel şeyler. Bir şekilde buldum ve ödedim. Kimse merak da etmesin’ dedi.

Merak edilmeyeceeeek etme! Hesap sorulmayacaaaak sorma!

Öyle yani...

Yerse...

Üç maymunu oyna; akıl ve ruh sağlığını ya da bir sevdiğini ve canını kaybetmeden kotarabildiğin her biten gün için Allah’ına şükret ve oturrrr oturduğun yerde; fazla kıpraşma...

Bu ülkede kudreti kendinden menkul babalanmaların yol, su, elektrik, nema, saygı vs. olarak döndüğü düşünülünce, nedir ki?

‘Verdiysem ben verdim’ literatürüne bir çentik daha işte...

Şaşırmayız...

Normalde insanın yüzünü müzünü, ensesini mensesini kızartması gereken her türlü hadiseyi kanıksamışız.

Bu konularda aşmış bir ırkın ahvadıyız.

Mustafa Sarıgül, ‘İnsan pes etmedikçe yenilmiş sayılmaz’ şeklinde pek manalı bir vecize buyurduktan sonra ‘Pes etmedim’ dedi bildiğiniz gibi.

Etse şaşardık zaten... Ama etmez... Şaşırmayız...

Bizim tarihimiz, her türlü mağlubiyete devekuşu eda ve nazarıyla bakan muzaffer vatanseverden geçilmez.

Nedir ki?..

Ben yaptım oldu tavrı bile nostaljikten öte, küflü bir lezzettir memlekette. ‘Ben yaptım dedim mi oldu sayılır, ne yaptığımı bile sormayın; oldu işte, o kadar’lara kadar geldik.

Rokfor, rokfor, kaşardan öte...

Durumu, kongreden birkaç hafta önceden gazetem.net’te yayınlanan yazısında Ahmet Altan şahane bir şekilde özetlemişti: ‘Siyasi partiler genellikle iktidardan düşer. Bizim CHP galiba ‘muhalefetten düşen’ ilk parti olacak.’

Pes etmedi ama Sargül; bir dahaki olağanüstü kurultayda, mesela gelecek hafta, hadi bilemediniz en gecinden birkaç ay sonra kazanması hálinde, bu bir galibiyet sayılabilecek mi?

Bu mümkün olabilecek, değil mi? En azından Sarıgül ve şürekası nezdinde...

İnsan bu ülkede iyi bir şekilde şaşırmayı, sevinçle şaşırabilmeyi ne kadar sık ve ne kadar çok özlüyor.

Altan, bu haftaki yazısında da CHP kurultayındaki vatanseverlerden bahsediyor yine:

‘Nasıl bir vatan aşkıydı o öyle, birbirlerine sandalyelerle vuruyorlar, kafa atıyorlar, yumruklaşıyorlar, su şişeleri fırlatıyorlar, içinde ‘ben’ sözcüğünün fazlasıyla geçtiği uzun konuşmalar yapıyorlar, birbirlerini namussuzlukla, ‘düşmanlıkla’ suçluyorlardı.

Bütün bunları da partilerine ve bu ülkeye daha fazla hizmet edebilmek için yapıyorlardı.

Aşk buydu işte.

‘Aşkın olduğu yerde mantık yoktur’ diyenler herhalde daha önce de parti kurultayı izleyip bu karara varmışlardı.

Mantık pek yoktu gerçekten.

Fikir olduğu da söylenemezdi.

Yüzleri kasılmış, öfkeli, bağırarak konuşan bu insanlar niye vatanı bu kadar çok seviyorlar diye merak ettim doğrusu.’

Ne hazin durumumuz...

Neden kapılarını kırıp girdiğin ve yolunu yumruklarla aça aça ilerlediğin bir kongrede sırf pes etmediğin için kendini galip addetmeyesin ki?

Galiptir bu yolda mağlup... Ya da şöyle söyleyelim: Cümleten mağlubuz işte...

Neyse ne...

Bunlar özel işler. Fazla karıştırmayın, hatta merak bile etmeyin yani...
Yazarın Tüm Yazıları