Muzır bir yazı

Muzır Neşriyat denen kurulun varlığını çocukluğumda, poşete giren erotik dergilerin (Penthouse, Hustler filan)

Haberin Devamı

“Ah, ah içinde neler var acaba?” dedirten hışırtılı ama açmaya çekinilen dünyasında bırakmıştım.
Oysa bu muhteşem kurul son
dört-beş aydır sessiz sedasız yeniden ünlü oldu, çok acayip gündemler yaratıyor peş peşe.
Yani yıl 2011, bu kurul çağ dışı kararlarıyla yine var, yine var!
Önce William S. Burroughs’un “Yumuşak Makine” kitabını müstehcen buldu muzır birliği.
Son olarak da Chuck Palahniuk’un “Ölüm Pornosu” kitabını.
Çarşamba günü ise Harakiri adlı
mizah-karikatür dergisini 18 yaş altı için sakıncalı buldular.
Ve derginin “sınırlamalara tâbi olmasına” kendi aralarında “alkışlarla” karar verdiler.
Bir kitap, bir dergi ne zaman poşete girse, ne zaman “içeriğine sınırlamalar” getirilse daha çok dikkatimi çeker.
Soner Sarıkabadayı’nın dediği gibi yavrucum, “bu böyle”dir: Daha çok okunur o eser, kısa sürede efsane olur, elden ele dolaşır.
Şebnem İşigüzel’in 90’larda yayınlanan “Hanene Ay Doğacak” adlı kitabı mesela.
Kitaptaki bazı satırların üstü çizilerek sansürlenince olay olmuştu.
İyi de bir yazar ya da çizer; bir olayı, bir karakteri anlatırken/çizerken kendini nasıl kısıtlayabilir ki?
Ayrıca neden kısıtlasın?
Hele bunu bir yabancı yazara nasıl açıklarız?
Mesela Chuck Palahniuk’a. “Ölüm Pornosu” kitabıyla ilgili hazırlanan raporda şöyle denmiş:
“Kitaptaki yazıların normal sınırlar içinde kaldığını ve toplumun sosyal normlarıyla çatışmadığını iddia etmek mümkün değildir.”
Adı üstünde, adam “Ölüm Pornosu” diye bir kitap yazmış, içeriği de herhalde ona uygun olacak.
Demek ki Palahniuk’tan beklenen bir dahaki sefere “toplumun sosyal normlarıyla çatışmayan” bir roman yazması!
Neyse bu muzır yazıyı daha fazla uzatıp içinizdeki duyguları hışırdatmak, dalgalandırmak, onları poşete sokmak istemem.
Bugünlük bu kadar yeter...

Haberin Devamı

Muzır bir grup

Bir müzik grubu değiller. Bir tür Komedi Dans Üçlüsü formatındalar. Ama üçlü değiller, bazen ikili, bazen de bir hayli çoklar!
Onlar, Tel Aviv’deki Arisa adlı gay kulübün gösteri grubu.
Hayır, gidip onları yerinde izlemişliğim filan yok.
Öyle kışkırtıcı, komik ve eğlenceli klipler çekip internette yayınlıyorlar ki (özellikle de “special soccer party”); hani İsrail’e kadar gidip onları izlemeye gerek de yok.
Bir süredir internette bir hayli ünlüler çünkü. Acaba diyorum, İzzet Çapa’nın Nahide’sindeki gösteri ekibi de böyle kaliteli/konulu klipler çekip YouTube’a koysa nasıl olur? Çok ünlü olacakları ve çok tıklanacakları kesindir, diyorum.

Haberin Devamı

Muzır bir ses: Mabel Matiz

Çok acayip bir sesi var, hem de çok. Kesinlikle etkileyici.
İlk duyduğunda ya nefret edersin, “Bu ne ya?” bile diyebilirsin.
Ya da öyle çok seversin ki, gün içinde birkaç kez dön Allah dön dinleyebilirsin. Bağımlısı olursun. Hani ortası yok.
Ben ikinci gruba giriyorum. Yani bağımlısı oldum.
Mabel Matiz’in sesini çok sevdim, habire dinliyorum. Hâlâ bıkmadım.
Mabel Matiz’in asıl adı Fatih Karaca’ymış.
Mabel adı Buket Uzuner’in “Kumral Ada, Mavi Tuna” romanından, oradaki Tuna karakterinin takma adı.
Matiz ise “sarhoş, düşkün kimse” manasında bir kelime.
Müziğini ifade ettiğine inandığı için kendine bu takma ismi uygun görmüş Fatih.
Gayet zekice, çok da hoş olmuş.
Ama ismi, cismi filan geçin, sese bakın!
Mabel Matiz’in sesi, kendi yazdığı söz ve besteleri Türkçe müzik için şahane bir kazanım kesinlikle.
Keşke ilk albümüne internete koyduğu cover kayıtlardan birini (mesela “Hâlâ Haber Bekliyorum Senden”i) koyabilseymiş, nefis yorumluyor o şarkıyı çünkü.

Yazarın Tüm Yazıları