Kurban vermeye doymadık

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Dramatik ölümünden aşağı yukarı bir yıl önce, Prenses Diana'yı televizyon haberlerinde görmüştüm. Görüntülerdeki bir hareketi dikkatimi çekmişti.

Görüntünün tamamı, Lady Di'nin bir binadan çıkıp caddede bekleyen otomobiline binmesinden ibaretti.

Kapıdan otomobiline kadar kameraman ve foto muhabirlerinin kaldırımda oluşturduğu koridoru adeta koşarak geçmişti.

Otomobiline biner binmez ilk hareketi emniyet kemerini bağlamak olmuştu.

Sonra da o utangaç bakışlarını kaldırıp gazetecileri zarif bir el hareketiyle selamlamıştı.

Rahat fotoğraf çekme olanağı tanımadığı için onlardan adeta özür dilemişti.

Çok etkilenmiş olacağım ki o günden sonra otomobile biner binmez, çoğunlukla arka koltukta oturmama rağmen Prenses Diana gibi hemen emniyet kemerini bağlamaya başladım.

Ondan sonra da her kemer bağlayışımda Prenses Diana aklıma geldi ama onun bir yıl sonra bir kazada paramparça olacağını hiç düşünmedim.

Ama o gün bugündür kafamı kurcalayan ve yanıtını bulamadığın bir soru beni hep rahatsız etti.

Acaba Lady Di neden bu kez otomobile biner binmez her zaman yaptığını yapmadı? Neden emniyet kemerini bağlamadı?

Eğer bağlasaydı halkın prensesi bugün büyük olasılıkla yaşıyor olacaktı.

Demek ki ne yaparsanız yapın kaderi değiştiremiyorsunuz.

* * *

Türkiye'deki ürpertici durumu ele alırsak kemer bağlamanın zaten pek kıymeti harbiyesi olmadığını kabul etmek zorunda kalırız.

Trafik anarşisi öylesine gözü dönmüş bir şekilde kurbanlarını aramızdan çekip alıyor ki toplum olarak tam bir çaresizlik içinde kalıyoruz.

Çünkü Türkiye, insanlarını acımasızca yutan bu canavarı yok edeceğine besleyip büyütüyor.

Yıllar önce Milliyet'te çalışırken, rahmetli Abdi İpekçi trafik anarşisine karşı bir kampanya hazırlamamızı istedi.

Bütün gazete seferber olduk ve çarpıcı malzeme toplamaya başladık.

Her gün yazı işlerine gelip soruyordu:

‘‘Ne oldu? Hazır mısınız?’’

Yazı İşleri Müdürü Hasan Pulur, ‘‘Henüz tam hazır değiliz’’ diyor biraz daha süre istiyordu.

Bir gün gazeteye gelir gelmez yazı işlerine girip talimatı vermişti:

‘‘Bugün kampanyayı başlatıyoruz. Ona göre hazırlık yapın.’’

Çaresiz o gün kampanyayı başlatmıştık. Aylarca, hatta yıllarca inatla her gün trafik canavarını yaratan ihmalleri, vurdumduymazlıkları, yanlışları sergiliyor, ölü ve yaralı sayısını tablo olarak veriyorduk.

Kampanyayı çok çarpıcı ama kanlı olmayan dramatik fotoğraflarla destekliyorduk.

Yayın çok büyük etki uyandırmıştı ama bütün bu emeklerin karşısında değişen hiçbir şey olmadı.

Türkiye'nin trafik canavarına verdiği kurban sayısı giderek arttı.

* * *

Bu doymak bilmeyen canavara son kurban olarak da bizim Eren Güvener'in sevgili yavrusu Onur'u verdik.

Ben Eren'i tanıdığımda Onur dünyada yoktu.

Hatta onu dünyaya getirecek evlilik bile gerçekleşmemişti.

Düşünün, Onur'cuk doğduğu zaman onu yıllar sonra amansız bir mücadeleye girdiğimiz trafik canavarına kurban vereceğimizi nasıl bilebilirdim.

Onun için Onur'cuğun uçup gittiğini öğrenince duyduğum acıyı anlatamam.

Hele annesinin, babasının ve ablasının duyduğu acı...

Onu anlatmak hiç mümkün değil.

O acıya dayanmak da...

Nutuk atarak zaman geçirip bu canavarı ellerimizle beslediğimiz sürece Onur gibi daha çok gepegenç fidanı kurban veririz.

Sonra da oturup ağlarız.













Yazarın Tüm Yazıları