Kullanılmayan ajandalara ne olur

Yeni yıl kararları listesi yapmak, söz vermek gibi: Şikayet ettiğin şeyleri değiştirmeye, hayatı ertelememeye, dizginleri ele almaya, yeniliklere kapı açmaya söz vermek gibi.

Yılın hesap kesim günlerindeyiz. Sadece şirketler bütçe kapatıp, yeni yıl bütçelerini hazırlamıyor; bireyler için de hesaplaşma zamanı.
Takvim denen şey tuhaf. Hem zamana çıpa atmanızı sağlıyor, hem de aleyhinize işliyor. Bütün bu hesaplaşma fırsatı da takvimin bize tanıdığı bir şans (?).
İnsan yapımı yılın sonu, aralık dediğimiz 31 güne; yani 12 aylık döngünün en depresif, karanlık zamanlarına değil de mesela mayısa denk gelseydi, hesaplaşmalar nasıl olurdu acaba?
Kendimizden daha mı az şikayetçi olurduk, ya da daha mı anlamlı gelirdi geçen koca yıl? Ama insan mayısta içine kapanıp da hesaplaşmaz, sokağa çıkıp yaşamaya bakar.
Yılın bu zamanı gündeme alınan bir de yeni yıl kararları var. Yeni listeler hazırlanacak, sözüm ona spora başlanacak, diyet yapılacak, sigara bırakılacak, yeni bir dil öğrenilecek, bir hobi edinilecek, geçen yıl yarım bırakılan işler bitirilecek, daha az iş daha çok seyahat yapılacak... Yaz yaz bitmez. Bu saydıklarım, psikologlara göre en sık alınan yeni yıl kararları aynı zamanda.
Neredeyse 20 yıldır, yeni yıl kararları listesi hazırlarım. Üstelik hepsi arşivlenmiş duruyor; bir iyi niyet müzesi olarak. Neredeyse hiçbiri hayata geçirilmemiş.

TEK MADDELİK BİR LİSTE

Geçen yıl liste yapmaktan vazgeçtim. Ama yılın sonuna iki hafta kala, bir şey yine kıpırdanmaya başladı. Liste yapmak, söz vermek gibi çünkü: Şikayet ettiğin şeyleri değiştirmeye, mutlu ve kararlı olmaya, dolu dolu yaşamaya, hayatın dizginlerini ele almaya, yeniliklere kapı açmaya söz vermek gibi.
Böylece tek maddelik bir liste yaptım: Bu yıl tüm ajandalar sonuna kadar kullanılacak!
Anlamsız gelebilir kulağa ya da iddiasız. Ama ben tüm ajandaları kullandığımda, hayatı ertelememiş olacağım.
Kütüphanem ve gazetedeki masam kullanılmamış ajandalar mezarlığı. Onlarca farklı renkte, büyüklükte, işlevde ajanda... Hepsi başka başka yıllara ait. Kullanmaya kıyamadığım şeyler. Doğduğum yıla ait olanı bile var. Dedemin vefatından sonra çekmecelerini boşaltırken bulmuştuk. O da kullanmaya kıyamamış, sayfaları bomboştu.
İnsan güzel şeyleri kullanmaya kıyamıyor. Benim durumumda mesele hep aynı; o ajandalar günlük randevuları, toplantıları, unutulmaması gereken şeyleri yazmak için fazla güzeller. Onların sayfalarını daha ulvi şeylerle doldurmak gerekir. Belki bir öykü yazmak, en kötüsü günlük tutmak.
Ama yok işte, hepsi rafta yanyana dizilmiş, sayfaları tertemiz duruyor.
Yeni yıla iki hafta kala yine onlarca ajanda geçecek elime. Bazılarını dayanamayıp, rengine, şekline, sayfalarının dokusuna vurulup ben satın alacağım. Ama bu kez hepsine kıyıp, kullanacağım.

KARARLARIN KAĞIT ÜZERİNDE KALMAMASI İÇİN

* Net tanımlar yapın.
* Hepsini bir kağıda yazın.
* Gerçekçi hedefler belirleyin. Örneğin, bu yıl spora başlayacağım yerine bu yıl haftada 1 ya da 2 gün spora gideceğim, daha gerçekleştirilebilir ve somut bir hedef.
* Hareket planı oluşturun.
* İnancınızı kaybetmeyin. Bir pazartesi öğleden sonrasında daha, yeni başladığınız rejiminizi bırakıyor olabilirsiniz. Ama bu salı günü gelmeyecek demek değil.
* Büyük hedefleri küçük parçalara bölün.
* Gerekiyorsa başkalarından destek alın, işbirliği yapın.Çocuklarınızdan, eşinizden, ailenizden hatta tehlikeli bir alışkanlığı ortadan kaldırma ile ilgili hedefler konusunda uzmanlardan yardım alın.
* Karşınıza çıkacak olumsuzluklara karşı esnek olun.
* Kendinize ödüller koyun.

Sağ arka cepleri olmasaydı erkekler ne yapardı

Erkek türü gerçekten basit bir yaşam formu. Basit derken bayağı demek istemiyorum; daha çok sade, karmaşık olmayan anlamında. Gıpta da ediyorum; kadınlar her şeyi karmaşık hale getirmekten sadistçe bir zevk alıyor çünkü.
Erkekler mesela bir pantolonun sağ arka cebine tüm dünyalarını sığdırabiliyor. Cüzdan orada, cep telefonu orada, evin ve otomobilin anahtarları orada, bazı hallerde tarak orada, sigara orada, çakmak orada...
Şaşıyorum bir yandan, bu kadar şey o küçücük cebe nasıl sığıyor diye.
Gazetedeki arkadaşlara az önce “dökün cebinizdekileri” dedim; tüm hayatları masamın üzerine yuvarlanıverdi. Tüm cüzdanlar kıvrık, tüm sigaralar ezik... Pantolonlarda da ciddi bir deformasyon göze çarpıyor. Cepleri tıka basa dolu yürürken arkadan nasıl göründüklerini görseler, yine bu kadar hararetle kullanırlar mı acaba o cepleri?

KADINLAR VE ÇANTALARI

Oysa bir kadın sokağa (bakkala kadar gitmiyorsa) asla çantasız çıkmaz, çıkamaz. Çıksa bile ilk birkaç dakika dengesini sağlayamaz, elini kolunu ne yapacağını bilemez. Çantasız kendini çıplak hisseder. Evden çıkmadan önce dışarıda meydana gelebilecek tüm olasılıklar hesap edilmiş, her olasılığa önlem veya çözüm teşkil edecek ekipman çantanın içine konmuştur.
Yaptığım kısa mülakatlar ve internet sörfleri neticesinde, Türk erkeğinin çanta taşımayı kadınsılıkla ilişkilendirdiğini tespit ettim.
Her zaman yaptığım gibi muhtelif sözlüklere baktım ve Uludağ Sözlük’te ‘erkeklerin çanta taşıması’ diye bir başlık açıldığını gördüm. Bakın altında ne diyor: “Tuvalet önünde bulunulduğunun göstergesi”.
Yani bir erkek, hasbelkader çanta taşıyorsa bile, kesin onun değildir; kadınlar tuvaletinin önünde kız arkadaşını ya da eşini bekliyordur.
Kendilerine şunu söylemek isterim ki, çantayla feminite arasında bağ kuran sadece sizsiniz, kadınlar değil. Dolayısıyla rahat olun, şu arka cepleri rahat bırakın. Üstelik inanın, o koca ceple yürürken gerçekten komik görünüyorsunuz.

TÜRK ERKEĞİNİN ÇANTA ALGISI

* Laptop çantalarıyla sert kapaklı evrak çantaları dışındaki tüm çanta çeşitleri, özellikle de omuza asılan veya çapraz kullanılanlar erkeklerde bir feminenlik rüzgarı estirmektedir.
* ‘Aman sevgili yorulmasın’ diye yapılan bir jesttir. Yapılmaması tavsiye edilir.
* Kadınlar zaten bavul gibi çanta taşırken, erkeklerin taşımasına ihtiyaç yoktur. Ama her dakika yanınızda bir kadınla gezemezsiniz ki...
Yazarın Tüm Yazıları