Krizli günler için felsefe

BEN son günlerde Alain de Botton'un felsefeyle ilgili kitabını okuyorum (Consolations of Philosophy; Türkçe'ye de çevrildi).

Beni ‘‘Kayıp Zamanın İzinde’’ külliyatını okumaya iten de bir anlamda onun Proust ile ilgili kitabıydı. Daha doğrusu okumayı bıraktığım yerden bana devam gücünü vermişti, onun meseleyi yorumlama biçimi.

Şuna bir kez daha karar verdim ki, önemli filozofları anlamanın en doğru yolu, onları yorumlayanların kitaplarını okumaktan geçiyor.

Arada benim denediğim ve çoğu zaman da yarıda bırakmak zorunda kaldığım işe girişirseniz, yani filozofu kendi eserinden okumaya başlarsanız büyük ihtimalle kaybolacaksınızdır.

Her önemli filozofun biz sıradan insanlara hayatın acılarını, darbelerini sağlam karşılamamıza yarayacak açılımları sağlamaya uğraştığı, bunların bir kısmının da işi başardığı doğrudur.

Ancak bu ipuçlarını yardım almadan bulmaya çalışmak da hemen hemen imkánsızdır; o nedenle de Botton'un kitabını hemen gidip alın.

Haydi!..

***

İstanbul'da devamlı olamıyorum bu sene.

Devamlı bulunabilsem orada, Tünel'de başlayıp Karşı-Sanat'ta sürmekte olan konferanslar dizisine mutlaka giderdim.

Anladığım kadarıyla bu konuşmaları İskender Savaşır örgütlüyor.

Ondan başkası yapsaydı da şaşırırdım zaten. İskender Savaşır, dünyada felsefeyi anlayıp da anlatabilen az sayıdaki insanlardan biridir.

Onun böyle olacağı daha liseden belliydi. Biz sınıf arkadaşıydık Ankara Koleji'nde. İskender devamlı okurdu, hem de en ağır felsefi metinleri okurdu.

Dersi de dinlemez, masanın altında kucağına açtığı kitabı gizlice okumayı sürdürürdü.

Bir ara ben de ona özendim. Okuduğu kitapları babamın kütüphanesinden alıp okumaya çalıştım.

Aman Tanrım, bir şey anlamıyorum ki! Açıkça söylemek gerekirse, filozofların bence çözümü aslında son derece basit olan konularda neden bu kadar fazla yazı yazdıklarını da anlamıyordum o zamanlar.

Olsun, yine de İskender'in sürekli okuması çok hoşuma gidiyordu ve ben okuduklarımı anlamasam da aynısını yapacaktım işte!

Dersler sürerken aynen ben de gizlice okumaya başladım.

Bir gün Hannah, Mısırlı fizik hocamız, bizi yakaladı ve sınıftan attı.

Ve İskender yanında dışarı çıkarttığı kitabı, ikimiz cezalı olarak koridorda dururken de hiç sektirmeden okumayı sürdürdü.

Şimdilerde gençler abuk sabuk olaylara, hilkat garibelerine ‘‘cool’’ diyorlar ya, bence onun o tavrı yüzde yüz ‘‘cool’’du. Bilmem anlatabiliyor muyum?

***

Biliyorum hayat zor. Türkiye'deki koşullar insanın içini karartabiliyor.

Geçinebilmek çok ama çok zorlaştı.

Ve insanın kafası sorunlarla doluyken, başka şeyleri düşünebilmesi zor, bunu da anlıyorum. Gerçekten anlıyorum.

Ama lütfen okuyun. Bir kitap alın elinize, neyi alacağınızı bilmiyorsanız yukarıdaki tavsiyelerimi tutun ve biraz olsun içinizi ısıtın.

www.yahoo.com/group/maddi-tarih ve www.yahoo.com/group/tunel-heidegger adreslerindeki gruplara üye olun.

Konuşmalara gidin, sorunların çözümünü gündeliğin dayattığı kısırdöngüler içinde aramaktan biraz çıkın, nefes alın ve öğrenin.

Şunu da unutmayın ki, bu ülkenin geleceği sayıları her an azalan düşünen insanlar tarafından kurulacaktır.

Ve tabii ki onların sayıları ne kadar artarsa, gelecek de o kadar hızlı gelecektir.

(Yarın: Tamamen gündem dışı bir konu daha.... Schopenhauer, İtalya'da doğmuş olsaydı bütün bunlar olur muydu ki?)
Yazarın Tüm Yazıları