Kör olmayın uyanın!

REFAH Partisi'ndeki değişim ihtiyacını ilk keşfeden ABD'nin eski Büyükelçisi Abromowitch'dir. Eski Büyükelçi bu ihtiyacı şu sözlerle ifade etmişti:

‘‘RP daha çağdaş bir lider bulursa iktidara gelebilir.’’

Eski Büyükelçi'ye 'O kendi işine baksın' türünden sözlerle tepki gösteren Erbakan ve arkadaşları, o sırada bu sözleri ciddiye almamışlardı.

Onlar almamışlardı ama Tayyip Erdoğan ve yakın çevresi bu sözlerin anlamını çabuk kavramış ve Büyükşehir Belediyesi'ne ait Çamlıca tesislerinde içimini yasakladıkları Coca Cola firmasının davetlisi olarak ABD'ye uçmuşlardı bile.

Ancak Tayyip'in ABD'yi asıl keşfi 11 Eylül sonrasında AKP Genel Başkanı olarak ABD'ye yaptığı ziyaret günlerine rastlar. 11 Eylül sonrası Samuel P. Hungtinton'un 'Medeniyetler Çatışması' isimli safsatasını başucu kitabı yapan ABD'li yöneticiler Tayyip'in söylediklerine kulak kabartırlar:

‘‘ABD doğal müttefikimizdir. Eskiden AB'ye karşıydım. Ama şimdi değilim. Üye olabiliriz. IMF'nin de kurucu ortağıyız. AK Parti 11 Eylül'den sonra Batı ile İslam arasındaki medeniyet çatışmasını önlemek için modeldir. Müslümanlar içerisinde bulundukları durumdan demokrasi ile çıkabilirler. Artık ideolojiler devri kapanmıştır.’’

Tayyip'deki bu değişim(!) sadece ABD'li yöneticilerin değil, eski Başkanı Recai Kutan'ın da dikkatini çeker:

‘‘Okyanus ötesinde meşruiyet arayan Tayyip Bey ve arkadaşları kral çıplak diyeceklerine kraldan çok kralcı oldular.’’

KEMALİST DEĞİL AMA ATATÜRÇÜ

Tayyip Erdoğan, ‘‘Türkiye Batı uygarlığı içersinde ikinci sınıf bir ülke olmaktansa, İslam áleminin lideri olmalıdır. Ama bunun için Rusya'da
Lenin'in reddedildiğinden daha şiddetli bir biçimde Atatürk'ün mirası reddedilmelidir. Bunu da hem siyasal hem de dinsel açıdan meşruiyet sahibi olan üstelik Atatürk ayarında bir lider gerçekleştirebilir’’ diye yazan Hungtinton'un tarif ettiği kişi olduğunu kanıtlamak için ‘‘Kemalizm bir ideolojidir. Atatürk ilkeleri demek değildir. Atatürk'ün ilke ve hedefleri Anayasa'da vardır’’ der.

Şimdilik Atatürk'ü reddettiğini açıkça söylemekten çekinen Erdoğan, tüm ideolojiler gibi Kemalist ideolojinin devrinin kapandığını söylemekle yetinir. Kemalizmin bir ideoloji değil bir düşünce sistemi olduğunu unutmuş görünerek...

İnandıklarını ‘‘O günün koşulları içerisinde söyledim ama artık değiştim’’ diyerek inkár edebilen Erdoğan'ın kazara iktidara gelmesi durumunda daha neleri inkar edeceğini şimdiden kestirmek zor olmasa gerek. Siyasi partiler iktidara geldiklerinde var olan sorunları çözmeyi taahhüt ederler; yeni sorunlar çıkartmayı değil... Görünen o ki, Erdoğan iktidara değil Türkiye'nin ve rejimin başına bela olmaya geliyor.

Hálá göremiyor musunuz?

Kör olasanız demiyorum. Kör olmayın da görün bunları.

Cüneyt CANVER-ANKARA

Hadi bakın; yemek orduevlerinde mi yoksa TBMM'de mi ucuzmuş



TÜRK Silahlı Kuvvetleri ve ailelerinin yararlandığı orduevleri ile ilgili olarak bilerek ya da bilmeyerek çeşitli iddialar sık sık gündeme getiriliyor. Bu iddialardan birisi de, 18.4.2002 tarihinde bir milletvekilimizin ‘‘Meclis Lokantası yerine dörtte bir fiyatla daha ucuz yemek yenen orduevlerinin incelenmesi’’ önergesi ile gündeme geldi. Bu milletvekilinin inceleme isteği herhalde bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Bu incelemeye gerek kalmadan TBMM ile orduevlerinin yemek ve içecek fiyatlarını bir tabloyla veriyorum.

Bir noktayı daha dikkatinize getireyim. TBMM'deki lokantalarda memurlar için ayrı bir ödeme sistemi uygulanıyor. Örneğin, Mart 2002 ayında bir memurun ödemiş olduğu 22 günlük öğlen yemeği tutarı 7 milyon lira. (Bir günlük öğlen yemeği ortalama 290 bin liraya geliyor). Oysa normalde bir memurun 22 günlük öğlen yemeği ücreti yapılan hesaplara göre 20 milyon lira tutuyor. Her memur için ödenmeyen 13 milyon lira da TBMM bütçesinden karşılanıyor. Her yıl memurların öğlen yemeklerinin desteklenmesi amacıyla TBMM tarafından ek ödenek çıkartılıyor.

Ortaya çıkan bu standart dışı uygulamanın TSK dahil hiçbir kamu kurum ve kuruluşunda örneği bulunmadığını belirtmeme gerek var mı?

Bu ayrıcalık milletvekillerine yakın olarak çalışmanın doğal bir sonucu olsa gerek. Ayrıca, orduevlerinin yıllık hesapları her türlü denetime açıktır ve MSM müfettişleri tarafından yıllık ve düzenli olarak denetlenmektedir. Burada akla gelen soru, TBMM lokantalarının da böyle bir denetime açık olup olmadığıdır.

Murat TAŞDEMİR-ANKARA


YEMEK ÇEŞİTLERİ


K. et yemeği 1.200 2.225

Izgara köfte 1.300 1.375

Adana kebap 1.300 1.375

Döner kebap 1.400 1.500

Çorba 300 325

Mevsim salatası 500 450

Z.yağlı yemek 800 775

Çay 75 100


GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Kadınsız siyaset, ekmeksiz sofraya benzer.’’

(Güldal OKUTUCU)
Yazarın Tüm Yazıları