Köpekler ve insanlar

İNGİLİZ edip Oscar Wilde, "insanların riyakárlığı hariç, köpekler, o insanların bütün erdemlerine sahip yegáne canlı varlıklar" der. Ben bu kadar ileri gitmeyeceğim.

Gitmeyeceğim, çünkü o büyük "İ" harfli "İnsanlık" tarihinde olup bitenlerden dolayı tabii ki ben de çok ciddi bir "güven bunalımı" (!) yaşıyorum ama, yine de kendimi hálá ve hálá "hümanist" olarak nitelemeyi sürdürüyorum.

Dolayısıyla, üç pazardır lafını döne dolaştıra anlattığım ve dünyanın en güzel, en uslu, en akıllı, en sevimli ve en asil köpeği olduğundan zerre kadar kuşku duymadığım "Dandi"ciğimi sırf "insanlığa küstüğüm" için aldığımı iddia edersem, yalan söylemiş olurum.

Çıkmayan candan ümit kesilmez, Ademoğlu evrende varlığını sürdürdüğü müddetçe ben de ona imanda kusur eylemeyeceğim.

Bu, biiir!

*

İKİ, tamam bütün köpekler, hele hele "Dandi"ciğim sonsuz faziletli canlılar olabilir.

Ama yine de Wilde’in onları riyádan soyutlayan hükmünü göreceleştirmek gerekiyor.

"Dorian Gray’in Portresi" yazarı burada çok fazla bir "idealizasyon"a kaçıyor.

Zira unutmayalım ki, avuç içine sığan en minyatürleri dahil, her köpek son tahlilde, kurt ve çakal familyasından inen vahşi hayvanların ehlileştirilmiş uzantısıdır.

Kuşaktan kuşağa ve ırktan ırka ne denli dönüşmüş olsalar dahi, nihayetinde, yaratığın tabiatından ve o tabiatın da zorunluluğundan inen genetik bir içgüdü varlığını sürdürür.

Başka bir deyişle, doğadaki "ekmek kavgası" pazı kuvvetinin; yani diş sivriliğinin ötesinde her türlü hilebazlıklığı da zorunlu kılar.

Tıpkı insanlar gibi, köpek de fırsatını yakaladığı an dalavere çevirmeye hazırdır.

Nitekim, her nasılsa insafa gelmiş mahalle kasabı sokak kuçukuçularına kemik parçası attığında, bazen sürünün en cılızı aniden aradan sıyrılıp, "mal"ı götürmez mi?

Hadi onlar boş gezenin, boş kalfası ve hiç "rahle-i tedristen geçmemişler" (!) diyelim, ya benim "Dandi"m?

*

EVET aziz okuyucular, zaten biliyorsunuz sizlerden saklım yok ve dolayısıyla, canım ve can-ı cánanım olsa bile "Dandi"de saptadığım bazı "zaaflar"ı (!) gizleyecek değilim.

Ağzımdan yel alsın, dünyanın en güzel, en akıllı, en uslu, en sevimli ve en asil köpekçiğinin aynı zamanda "dünyanın en riyakár köpeği" olduğunu söylemiyorum ama, eninde sonunda kendi genetik formülünün "hayvan özellikleri"ni o da barındırıyor.

Meselá, "sürübaşı" olduğumu iyicene anlasın diye kasten gözlerinin içine bakarak ve ağzımı bilhassa şapırdatarak alarga alarga yemek mi yiyorum, o da hemen tam karşıma geçip boynunu bükmeye ve edásını mahsunlaştırmaya başlıyor ki, aman aman pek içim gidiyor.

Vah zavallıcık, gören de sanacak ki sanki "pet shop" reyonundan itinayla seçilmiş en iyi cins "bebe mamaları"nı obur obur o yutmuyor! Sanki açlıktan kemikleri dımdıklaşmış!

Dolayısıyla, eğer "köpek eğiticiliği"ne dair az biraz kitap karıştırmamış olsam, derhal "merhamet"e (!) gelip yelkenleri mayna ve kendisini sofraya buyur edeceğimin resmidir.

Hazreti masada karşına oturt ve de boynuna ekose desenli peçeteyi bağla!

Sonra da, beyefendinin ağzına lokmaları çatalla ikrám et!

Şimdi bunun adı "Dandi" açısından "riyakárlığın" daniskası olmuyor mu?

*

FAKAT, yağma yok! O köpekliğini, ben de insanlığımı bileceğim.

Önce ben kendi yemeğimi yavaştan yavaşa bitireceğim; ardından bulaşıkları ya durulayıp, ya yıkayacağım; bir değil, iki cigara ve belki kahve içeceğim ve de ancak bütün bunların nihayetinde, "Dandi"nin çanağına kendi mamasını koyacağım.

Bir çeyrek; taş çatlasa yirmi dakika sonra da o çanak oradan tekrar kalkacak.

Yedi, ne álá!

Tenezzül buyurmadıysa da keyfi bilir, gelecek öğüne kadar hava almaya mahkûmdur.

Anladık "Sör Dandi" "asil cins" (!), masil cins ama, o öğünü atlayıp iyicene acıkınca ikincisine öyle bir yumuluveriyor ki, bırakın Majesteleri İmparatorluğu sülálesinden asaleti falan, en lumpen Tophane bitirimine taş çıkartıyor.

*

ZATEN aynı tür bir başka riyakárlığı, af buyurun "pipi-kaka" bab’ında da yapıyor.

Alışsın diye günde üç-dört defa kaldırıma çıkarttığımda, zahir beyimizin poposu da pek nazik ki, eğer hava yağmurlu ve rüzgárlıysa dışarıda "def-i hácet" eylemiyor.

Döndük, keká, kısa bir müddet sonra evin konforlu sıcağında lök diye bırakıveriyor.

Tabii bendeniz de, asla alışamadığım ve asla alışamayacağım berbat kokusundan dolayı burun deliklerimde kolonyalı pamuk ve bir elimde tuvalet kağıdı rulosu; diğer elimde ise dezenfektan şişesi, "helá temizleyiciliği" görevimi ifa ediyorum.

Ancak "Dandi"nin buradaki "riyakárlığı"na karşı çok hoşgörülü davranıyorum, çünkü yavrucağın üç ayı henüz yeni bitti ve de bilhassa erkek köpeklerin, bacaklarını kaldırarak işemeye başlayacakları altı aylık döneme kadar "temizlikte" zorlandıklarını biliyorum.

*

NEYSE, "köpeklerin fazileti"ne ve "insanların riyakárlığı"na dair Oscar Wilde sözünden yola çıkarak lafı yine uzattım ve "Dandi"ciğimi nasıl edindiğime yine gelemedim.

Eh, bari gelecek pazara kalsın.
Yazarın Tüm Yazıları