Paylaş
Brooklyn'de her sabah açtığı tütün dükkanının fotoğrafını...
Çektiği binlerce fotoğraf aynı gibidir ilk bakışta.
Her günü birbirine benzer geçen bir ömür gibi...
Oysa aynı değildir.
Çünkü fotoğrafın çekildiği her an farklıdır.
Mevsimiyle, o "an"dan geçen, sonraki fotoğrafta artık olamayan ya da fotoğrafa yeni katılan insanlarıyla...
O fotoğraflar külliyen bir ömrün albümüyse, "hayat" fotoğraflardaki farklı "an"lardır aslında.
* * *
Senaryosunu Paul Auster'in yazdığı Smoke filmini hatırladım yine, yeni yıla girerken.
Ve hayatta "an"ların değerini.
Filmden bir kesit hep gözümün önünde:
Sigarayı tartarsın; sonra yakar, içersin, ardından da izmariti, külleri de teraziye koyarak, tartarsın yeniden. Aradaki fark, dumanın ağırlığıdır.
Duman gibi uçuşup giden bir ömre oranla kısacık anların, 21 gramlık ruhların, yaşamdaki ağırlığını düşünüyorum.
"Ömür" denilen aritmetik dizin, yılların toplamı.
Büyük harfle "Hayat" ise sadece ömürden çalınan "an"ların...
Ömrün uzun olması başka şey, yaşanan "Hayat" bambaşka.
* * *
"Bir yılbaşı hikayesi"nin anlatıldığı filmin final sahnesini izliyorum bir kez daha.
Tom Waits'in "Innocent when you dream" şarkısı eşliğinde:
"Bu çok eski bir his
tarlalar yumuşak ve yeşil
bütün bunlar çaldığım anılar
ama düşlediğinde masumsun, hayal ettiğinde masum...
Mezarlığa doğru koşarken
arkadaşlarım ve ben güldük
ve hiç ayrılmamaya and içtik
öleceğimiz güne kadar."
"An"ı kıymetli, andaşı kıymetli yıllar dileğiyle...
Paylaş