Kimse Libya’da ne istediğini tam bilmiyor

Çok garip bir durumla karşı karşıyayız. Libya’ya NATO bombardımanı sürüyor, ancak ya kimseler final hedef hakkındaki görüşlerini açıklamak istemiyor ya da henüz doğru dürüst bir karar verememiş durumdalar. Buna, Türkiye de dahil. Eğer bir an önce temel politikada anlaşma olmazsa, Libya daha da karışabilir.

Haberin Devamı

Libya’ya yönelik askeri konular ile ilgili olarak, olayın içindeki her ülkenin açıklamasını dinliyorum ve kafa karışıklığım daha da artıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor ve temel hedeflerdeki belirsizlikler sürüyor.

 

NATO’un hedefi ne?

 

Kaddafi’yi devirmek mi?

 

Washington, bir gün “evet” diyor, ertesi gün “halka yardım için” orada olduklarını söylüyor. Obama, mahcup bir savaşçı gibi davranıyor. Net bir tutumu yok. Türkiye “olmaz öyle şey” diye karşı çıkıyor.

 

Diğer bir soru: “Direnişçiler silahlandırılacaklar mı?”   

 

Herkes birbirine bakıyor.

 

Haberin Devamı

Kimse bir şey söylemiyor. Ya el altından bir şeyler yapıyorlar ya da hala kararsızlar. Oysa Kaddafi, muhalefetin tozunu arttıracak konumda ve geri adım atmaya da hiç niyetli görünmüyor.

 

Başbakan Londra’da, böyle bir girişime de itiraz etti. Direnişçilerin silahlandırılmasına karşı çıktı.

 

Peki ne olacak?

 

O da belli değil.

 

Ankara, bir yerde Libya’da iç savaşın yaygınlaşmasından çekiniyor.

Ancak Kaddafi iktidardan yollanacaksa, bunun başka şekli var mı, ikna turları mı yapılacak?(!)

 

Bir diğer konu: Davutoğlu, ülkemizin bombardımana katılmayacağını, görevinin yardım ve denetlemelerle sınırlı olduğunu açıkladı.

 

İyi de, NATO bombardımana karar verirken, Ankara ne yapacak? Ortak karar alırken veto mu edecek?

 

Haftaya Pazartesi, NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Ankara’da olacak. Umarım, o zamana kadar Washington tereddütlerinden kurtulur ve ortak bir tutum bulunur. Aksi halde NATO’nun Libya girişimi çökme tehlikesi ile karşı karşıya...

İNTERNET İLE NE POLİS, NE SAVCI BAŞA ÇIKABİLİR...

 

Haberin Devamı

İnternet, sonunda ne polis korkusunun ne de savcıların tehditlerini dinledi ve “İmamın Ordusu” kitabı dağıtılıverdi.

 

Hadi bakalım, şimdi milyonlara karşı soruşturma açsınlar, polisler bilgisayarlara el koysunlar (!). Artık yepyeni bir çağdayız ve yargımızın da kendini buna alıştırması gerekiyor. Yasalar değişmeli, kafalar farklı işlemeye başlamalı. Sürek avına çıkmaktan vazgeçilmeli.

 

İnternetle kimse başa çıkamaz.

 

Şimdi “İmamın ordusu”’nın ne biçim bir örgüt dökümanı (!) olduğunu daha iyi anlayacağız. Büyük olasılıkla da hayal kırıklığına uğrayacağız.

BAYILDIM ŞU FLİP’E...

 

Oğlum hediye etti.

 

Avuç içi kadar bir kamera. HD çekim yapıyor ve anında istediğiniz bilgisayara transfer edip kullanabiliyorsunuz. Bırakın benim gibi meraklı olmayı, elinize aldığınızda siz bayılacaksınız. Markası Flip MinoHD. Turkcell’in Kanyon, Capital ve Bağdat caddesindeki mağazalarında bulabilirsiniz. Bu kadar reklamını yapmamın nedeni, okurlarımdan öylesine “hangi el kamerasını alayım?” sorusu geliyor ki, işte yanıtım. Gidip bir bakın...

İDRİS AKYÜZ DE MEDYA YERİNE SİYASETİ SEÇTİ...

Haberin Devamı

 

Gazeteciler genelde meslekleriyle övünürler ve siyasetten uzak dururlar. Bir liderin iki dudağı arasına girmek istemezler. Kendi işlerini iyiyaparak, topluma daha fazla yarar sağladıklarına, daha etkili olduklarına inanırlar. Ancak bu kural giderek değişiyor. Gazeteciler, mesleklerinin  değil de, siyasetin daha etkinleştiğini görüyor olacaklar ki, teker teker saf değiştiriyorlar.

          

İdris Akyüz, bu kervana katılanlardan sonuncusu.

          

...Çağdaş Cumhuriyeti korkmadan korumak, hukukun keyfileştirilmesini engellemek için...” kolları sıvadı ve CHP’den aday adayı oldu.

 

Akyüz, mert adamdır.

 

Yolu açık olsun.

TÜSİAD’IN BİR ÇUVAL İNCİRİ...

 

Gerçekten yanılmışız.

 

Haberin Devamı

Anayasa taslağı açıklandığı zaman heyecanlanmıştım. TÜSİAD’ın eski tutumu aklıma gelmiş ve “darbeci geçmişlerini temizliyorlar” demiştim.

 

Hatırlasanıza,  İstanbul sermayesi geçmiş her darbenin destekçiliğini yapmış, büyük patronlarhiç çekinmeden “Asker ne yapacaksa yapmalı” demeçleri vermişlerdi. Onlar için,TSK devleti temsil eder, devlet de ihaleleriyle sevdiği patronları zenginleştirdi. Rekabet sevilmediği için, İstanbul sermayesi statükonun bozulmamasına özen gösterdi.

 

İşte böyle bir geçmişi olan TÜSİAD’ın, o son derece liberalanayasa taslağı çıkınca, “Tamam, bu defa Türkiye gerçekten değişiyor” demiştim.

 

Neredeee...

 

Besbelli, ağır toplar hemen hareketegeçmiş, eski alışkanlıklarıyla, Ümit-Cem Boyner çiftine derslerini vermişler.

ÜMİT BOYNER KEŞKE İSTİFA ETSE

 

Haberin Devamı

Cem Boyner, ortaya bir fikir atmıştı.İnsancıl bir tutumla, “kişi mutluluğu, ülke bölünmesinden daha önemli” demişti.

 

Ne var bunda?

 

Kişisel bir yaklaşım.

 

Karşı görüş çıkarırsınız, olur biter.

 

Anayasa taslağı, “değiştirilemez üç maddenin dahi değiştirilebileceğine” değinmişti.

 

Ne var bunda?

 

Allahın emri mi?

 

En sonunda, buna da itiraz edersiniz. Farklı görüş ortaya atarsınız. Oysa, 11 maddelik bir ultimatom gibi bir açıklamayla, TÜSİAD gurur duyduğu bir çalışmayı mahvetti.

 

Keşkeaçıklama öncesinde, eski yeni ağır toplara sorsalar ve ortak bir görüş oluştursalardı da, kendilerini sonradan böylesine küçük düşürmeselerdi.

 

Şimdi kalkıp “Bu rapor bizim değil. Yazanları bağlar” demek, çok ayıp oldu. Değerli bilim adamlarını da küçük düşürdüler. Bundan sonra, TÜSİAD’a kim inanır, TÜSİAD’ı kim ciddiye alır? Kendi içinde en basit bir iletişimi dahi beceremeyen o koskoca patronlar da, meğer birer kağıttan kaplanmış. Bundan sonra artık, gövde gösterisi yapar gibi, Ankara veya yurt dışı turlar yapmaktan, akıl vermekten de vaz geçmeliler.

 

Ümit Boyner’e üzüldüm.

 

Eminim, istifayı dahi düşünmüştür. Keşke görevi bıraksa. TÜSİAD’ın, yeni bir Türkiye’yi taşıyamayacağı açıkça ortaya çıktı.

TÜRMEN’İN YERİ DOLMAYACAK...

 

Rıza Türmen, bu hafta içinde veda etti ve Milliyet’teki köşesini bıraktı. Siyasete gireceğini açıkladı ve gitti.

 

Türmen’in yazıları kolay okunmayan cinstendi, ancak hepimizi öylesine güzel aydınlatır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) demokrasi ve fikir özgürlükleri konusundaki yaklaşımını o kadar “tarafsız” biçimde yansıtırdı ki, adeta her yazısı oksijen gibi gelirdi. Türk yargısının anlaşılmaz dili ve her türlü yoruma açık, o garip koridorlarından bizi çıkarıp, basit bir şekilde uluslararası uygulamayı anlatırdı.

 

Türmen, bizler için bir kayıp oldu, ancak bugüne kadar ki katkılarına da çok teşekkür borcumuz var.

ADNAN BAŞKAN, YAPMA BUNU...

 

Adnan Polat, seçime mi gidecek yoksa mahkemeye mi başvuracak?

 

Mahkemeye gitmek, Polat’ın 2012’ye kadar kulübün başındakalmasına yol açacak.

 

Acaba değer mi?

 

GS Başkanlığı gönül işidir. Hele mahkeme kararlarıyla, zorla sürdürülemez.

 

Ben, Adnan Polat’ın, sırf bir daha başkanlık koltuğunda oturmak için böyle bir adım atacağını sanmıyorum. Ancak kimse, mahkemeden durdurma kararı alınmasını, benim gibi yorumlamaz. Bunu Polat’ın hırsına verir.

 

İşte bundan dolayı zaten tadı kaçmış bir işi daha fazla çirkinleştirmemek gerekir.

Yılmaz Özdil, medyamızda pek örneği görülemeyen bir yazar. Hürriyet’te başladığı günden itibaren de, kendini sürekli yeniliyor, farklılaştırıyor. Görüşleriyle uyuşmasanız dahi, Yılmaz Özdil’imutlaka okuma ihtiyacıduyarsınız. Son derece ilginç bir dil kullanıyor ve en önemlisi benim başka hiçbir köşe yazarında görmediğim bir anlatımı var.Öyle açılar buluyor, öyle bir dille hitap ediyor ki, kendinizi ister istemez okumak zorunda hissediyorsunuz. Liberal görüşü sevmez. Tarafsız yaklaşımı da sevmez. Yılmaz Özdil, taraftır ve ödün vermez. Benim dünyam ve yaklaşımım bambaşka. Zateneleştirilerinden ben de zaman zaman payımı almışımdır. Ancak, mutlaka okurum. Doğan Kitap’tan çıkan son kitabında,köşelerinin top 100’ünüseçmiş. Yılmaz Özdil hayranlarının kaçırmaması, Özdil’in görüşlerini paylaşmayanların da yazı okuma adına hemen alması gereken bir kitap.

Yazarın Tüm Yazıları