Kimi öldürsem ki?

DÜNKÜ yazımı okuyup da anlayanınız oldu mu?

Olduysa eğer, lütfen bize bir telefon açın; çünkü ne ben, ne de yazı işleri müdürleri yazıdan bir şey anlamadık.

Haydi anlaşılmama meselesini bir yana bırakın, yazının nasıl o hale gelebildiği konusunda da ortada somut bir bilgi yok.

Yazıdaki mantık akışı, orijinalinde bir numaralı maddeden başlayıp 20 numaralı maddeye kadar giderken, ortada sadece 20 numaralı madde kalmış, arada bazı maddeler ve numaralar kaybolmuş; üstelik bu kaybolan maddelere de atıflar var yazıda ve sonuç itibarıyla ortaya muazzam bir abukluk çıkmış.

* * *

Espri olsun diye söylemiyorum yahu, vallahi billahi anlamadık ne olduğunu.

Kristal eşya satan, ağzına kadar mal dolu bir dükkána girip oyun oynamaya başlayan fil nasıl tahribat yaparsa, yazı da kimliği meçhul birisi tarafından o hale getirilmiş sonunda.

Bu gibi durumlarda ben genellikle cinayet işlerim aslında.

Ve ilk öldürmeyi düşündüğüm insan da doğal olarak Ertuğrul Özkök'tür.

(p.s 1: Bu düşüncemin oluşması için aslında yeni nedene ihtiyacım yok. Yılların birikimi var bu konuda bende, bu detayın da halk tarafından bilinmesini rica ediyorum.)

Ancak bu olayı son derece fantastik hale getiren nokta, yazılarıma darbe vurmaktan sadistçe bir keyif alacağını tahmin ettiğim Ertuğrul Özkök'ün bile bu işin nasıl olduğundan haberdar olmadığıdır.

(p.s 2: O yazılarımı okumadığından dolayı kendisine telefon ettiğim zaman, yazıda var olan muhteşem absürdlüğün farkında bile değildi. Bu şekilde davranarak şişmiş olduğunu düşündüğü egomu indirmeye çalışıyor ama nafile; çünkü id'im gibi ego'm da tam bir ruh hastası olduğundan dolayı onun böyle ince ayarlarla inişe geçmesi filan mümkün değil. Halkın bilmesi gereken ikinci detay da budur.)

* * *

Onunla konuştuğumuzda ne kadar haklı olursam olayım her defasında suçlanan taraf ben oluyorum.

Yazılarımın aslında çok uzun olduğundan bahsetti bana telefonda.

Haklı da. Ancak son durumda mazeretim var.

Yani düşünsenize, 20'nci maddede vatandaşa demişim ki ‘‘Başka çareniz kalmadı kardeşim, dininizi değiştireceksiniz’’.

Şimdi ister bana paranoyak deyin, ister abartıyor olduğumu düşünün, isterseniz de bunun şişmiş olduğu iddia edilen egomun bir halüsinasyonu olduğunu söyleyin ama insanlara dinlerini değiştirmeleri gerektiğini söylemek hayli iddialı bir çıkıştır.

Yani şimdi bu lafı küt diye söyleyip de arkasını doldurmazsanız, nedenlerinizi iyice açıklamazsanız olmaz ki yani!

‘‘Ben dedim öyle olacak, nedenleri açıklamamı beklemeyin benden’’ diyemem ki okuyucuya.

Değil mi ama!

Eh, böyle bir önerinin nedenlerini açıklamaya girişince de iş bazen istenmedik ölçüde uzayabiliyor gayet tabii ki.

Ama yok, Genel Yayın Yönetmeni'ne göre ben her konuyu 15 satır içinde açıklamak zorundayım. Örneğin, diyelim ki bana özel bilgi geldi, yarın dünyanın sonu gelecek diye yazacağım. Bu durumda ona göre bunun nedenlerinin açıklanmasının da 14 satırı geçmemesi gerekiyor.

Şunu açıkça bilmenizde yarar var.

Aslında bu sorun, ikimizin de ihtiyarlamış olmasından kaynaklanıyor.

Ben harfleri net göremediğim için ne kadar uzun yazdığımın katiyen farkında olmuyorum, o da artık harfleri göremediğinden yazıları okuyamıyor ve bunun da aslında yazının uzun olmasından kaynaklandığını zannediyor.

* * *

Evet işte böyle.

Sonuçta ben yazının dünkü durumu için sizlerden özür diliyorum.

Ve eğer isteyen olursa bana e-mail yollandığı takdirde yazının orijinal halini ona göndereceğime söz veriyorum.

Bu arada bu yazım nedeniyle beni öldürmek isteyenlere de bir önerim olacak.

Tamam öldürün de, en azından yazının orijinal halini okuduktan sonra yapın bu işi be kardeşim!

Çünkü mezar taşıma ‘‘Bir yazı işleri elemanı nedeniyle hayata veda etti. Kimliği ölümüne kadar yazardan gizli tutulan bu kişinin meslekteki bu büyük başarısı nedeniyle yazarımız cinayete kurban gitti’’ yazılmasını katiyen istemem.

Bilmem anlatabiliyor muyum?
Yazarın Tüm Yazıları