Kiev’den sevgilerle

Türkiye’de medyaya yine çekidüzen verilen bir haftada belki talihsiz olacak ama...

Haberin Devamı

Geçen hafta Kiev’deydim. Küresel Araştırmacı Gazetecilik Konferansı’na katıldım. Dünyanın her yanından 300 gazeteciyle dört gün boyunca araştırmacı gazeteciliğin yeni tekniklerini konuştuk. Yeni bir sektör var ve her geçen gün büyüyor. Araştırmayı bırakan büyük medya kuruluşlarının yerini doldurmaya çalışan sivil toplum örgütleri. Hem nedir bu yeni sektör onu. Hem de kim bu insanlar. Nerelerde çalışıyorlar. Biraz ona bakacağız...

“Depodan içeri girdim. Sakallarım uzamış. Kafamda kirli bir bere. Üstümün aranmasını bekliyorum. Ne teyp cihazı ne telefon ne ehliyet... Yanımda kimliğimi ortaya çıkarabilecek hiçbir eşya yok... Ve oraya gittiğimden de sadece iki kişinin haberi var. Karım ve editörüm. Eğer geç kalırsam polise haber vermelerini bekliyorum. Ve biri televizyon karşısında uyursa hiç değilse başka bir şansım olsun diye her seferinde en az iki kişiye söylüyorum. O gün de iyi geçti. İnsan kaçakçılarıydı görüştüklerim. Buluştum. Ve haberi patlattım.”
Bunlar, Kiev’deki network toplantılarından birinde konuşan bir Sırp gazetecinin sözleri. Sırbistan’da organize suçları araştıran bir sivil toplum örgütünde çalışıyor. Ve odadaki yaklaşık 20 gazeteciyle birlikte kılık değiştirerek yaptığı haberleri anlatıyor. Sonra o bitiriyor, İngiliz başlıyor anlatmaya... Uyuşturucu satıcılarıyla alıcı gibi nasıl buluştuğunu... O bitiriyor, bu sefer Alman gazeteciye geçiyor sıra. O da bir diaspora mafyasının içine nasıl sızdığını paylaşıyor.
Bu bir yardımlaşma konferansı. Çoğunluğu eski Doğu Bloku ülkelerinde çalışan onlarca gazetecinin Batılı meslektaşlarıyla buluştuğu... Deneyimlerini paylaştığı bir platform. Panel, kurs ve network toplantılarından oluşan bir yıllık buluşma.
İlk defa katıldığım, bu sene yedincisi yapılan konferansta ben de yeni bir sürü şey öğrendim. Yeni veritabanları, araştırma yöntemleri vesaire... Ancak en ilginci... Yeni bir sektörle tanıştım. Ve yeni bir gazeteci modeliyle...

Haberin Devamı

Sivil toplumun gazeteciliğe girişi

MEDYA

Bilgiye ulaşamıyorsunuz. Çalıştığınız ülke şeffaf değil çünkü. Özgürce haber yapamıyorsunuz. Çünkü hükümetin baskısı altındasınız. O zaman önünüzde iki seçenek var: Ya laylayloma başlıyorsunuz. Yedim-içtim işleri... Ya da bir sivil toplum örgütü buluyor, onlarla ortak iş yapmaya başlıyorsunuz.
Bu sivil toplum örgütleri Amerikan Hükümeti, Avrupa Birliği, Soros Vakfı gibi kuruluşlardan yardım alıyor. Ve çalıştıkları ülkelerde gazetecilere araştırma fonları sağlıyorlar. Ya en baştan bu fonlardan yararlanıyorsunuz. Böylece altı ay, hatta bir yıl süren uzun dosyalar üzerinde çalışıyorsunuz. Ya da bu kuruluşların belirlediği para ödüllü yarışmalar için çalışıyorsunuz. Düzenli bir işiniz varken, zaman ayırıp özel haberler hazırlıyorsunuz.
Dağılım neydi bilmiyorum. Ancak Kiev’de New York Times, Guardian, Hürriyet gibi gazetelerden gelen sınırlı sayıda kişi dışında... Çoğunluk bu örgütler için çalışanlardı... Ve gördüğüm... Balkanlar, eski Sovyet ülkelerinde araştırmacı gazetecilik tamamen bu gazeteciler eliyle yürüyordu.

Haberin Devamı

Yeni araştırmacı tipolojisi

- Bahsettiğim çok genç bir yaş grubu. Hepsi 20’li, 30’lu yaşlarında... İngilizce yazan... Çok iyi bilgisayar kullanan... Eğitimli gazeteciler...
- Bilgisayar kullanımı konusundaki kurslara katıldım örneğin. Her seminerde odadaki çoğu kişi Yahoo Pipes kullanıyor. Google Refine üzerinden veri taraması yapıyor. Google Fusion’la gerektiğinde harita bazlı çalışıyordu.
- “Gazeteci ne kadar hacker olmalı” diye bir panel vardı. Çoğunun bilgisayarında I2 versiyonu veri analizi programları... Önümüzdeki yıl İstanbul’da yapılacak başka bir toplantıda, hacker’larla gazetecilerin buluşacağını... Ve o toplantı öncesi gazetecilerin hacker’lara kendilerini ispatlamaları için görevler vereceği söylendi.
- Bunun dışında her büyük kurumun... Bünyesinde hacker kadar ehil bir araştırmacı bulundurduğunu öğrendim. BBC’de bu iş için kurulan bölümün başındaki Paul Myers ile konuştuk. Bazı haberlerde kullandıkları yöntemler, tuzak web sitesi kurmaya kadar varan hacker taktikleriydi.
- Türkiye’den sanırım bir tek ben katılmıştım. Ancak Türkçe’ye o kadar büyük bir ihtiyaç olmuş ki... O yüzden hangi panelde konuşsam... Sonrasında yanıma gelip bir projede beraber çalışmayı teklif edenler çıktı. En ilginci... Bir Avrupa ülkesinde kaçak işçi çalıştıranların peşine düşmüşler. Türkçe bilen ve kılık değiştirerek iki ay bu ülkede işçi gibi çalışacak bir gazeteci var mı, bakıyorlardı.
- Türkiye’nin ilgi odağı olmasının başka bir sebebi de uyuşturucu... İstanbul, Avrupa’ya uyuşturucu sevkiyatında hâlâ kilit şehir. Ayrıca Avrupa’da örgütlü PKK, uyuşturucu dağıtımında halen önemli bir rolde. Özellikle Balkanlar’da çalışan network’ler, Türkiye’de işbirliği yapabilecekleri gazeteciler arıyordu.
- Bu yardımlaşma, suçun küreselleşmesiyle ilgili. Suç nasıl sınırlar ötesi bir şebeke üzerinden yürüyorsa... Bu konferansa katılan gazeteciler de, bu şebekeleri takip edebilmek için kendilerine sınırlar ötesi ağlar oluşturuyor.
- Ve konferansa gelenlerin hepsi de... Birbirleriyle bilgi paylaşmaktan çekinmiyor. Aliyev Ailesi’nin Panama’da kurduğu şirketlerle Azerbaycan’da nasıl işler yaptığını... PKK’nın Azerbaycan’da nasıl örgütlendiğini... Karadağlı suç örgütü lideri Safet Kaliç’in İstanbul’daki bağlantılarını gelip bir bir anlatıyorlar...

Haberin Devamı

İnternette gizlilik tartışması

MÜNAZARA

Dört gün sürdü konferans. Kafama takılan sadece tek bir çelişki oldu. Bir seminerdeyim. Konu internette insan takibi. New York Times’tan Andy Lehren ve iki uzman Alman gazetecinin sunumlarını dinliyorum. Bitti. Soru-cevap faslına geçildi. Ben de Türkiye’de internete koyulan ses kayıtlarını anlattım. “Örtülü bir savaş var. Ve gazeteciler bunları internete kimin koyduğunu bulamıyor. Bir yol olabilir mi” dedim. Konuşmacı Albrecht Ude cevap verdi. Ve “Ben internette gizliliğe inanıyorum. Buna İran gibi yerlerde ihtiyaç duyan birçok gazeteci var” dedi.
Çelişki şurada... Benim işim, eğer haber konusu kişi için hayati tehlike riski doğurmayacaksa, ne varsa ortaya çıkarmak. Ama sivil toplum destekli, ABD, Avrupa fonlu gazeteciliğin işi, gazetecilikle toplumları daha demokratik bir hale getirmek. O videoları kimin koyduğunu bulursam yazarım. Ama sivil toplum gazeteciliği, o videolar sayesinde Türkiye’nin özgürleştiğine inanıyorsa, isimlere ulaşsa da yazmaz.
Hangisi doğru diye soruyorsanız... Bence bunda doğru yok. İkisi de kendi içinde tutarlı. Ama ikisi de gazetecilik mi derseniz... Bilmiyorum...

Haberin Devamı

100 adamın iş dağılımı

POLİTİKA

Çelişki demişken... Kiev’deki toplantıda da zaman zaman gündeme geldi. Avrupa’daki insan ticareti ve uyuşturucu işinde üstlendiği roller yüzünden PKK hakkında epey bir araştırmacı, notlar topluyor. Çukurca saldırısı da gelince... Kısa bir şey söylemek istedim.
Aylar önce George Friedman’la konuşurken anlatmıştı. “Amerika’da ilk istihbarat örgütü 1941’de kuruldu. Türkiye’nin bugünkü hali bana 1930’ların Amerika’sını hatırlatıyor” dedi. “Neden” dedim. “Çünkü” dedi, “Şöyle bir çelişki var. Türkiye’nin görece gücü bölgede hissediliyor. Ancak bunu kurumsal tabanı olmadan yapıyor. İstihbarat, yardım kuruluşları, askeri bağlantıları olmadan. Bunları oluşturmak zaman alır. Amerika’da 9 bin istihbarat analisti vardır. Bu durumda Türkiye’nin 1000 istihbarat analisti olması gerekir. Çünkü biz tüm dünyayı düşünmek zorundayız, Türkiye sadece bölgeyi.”
Yani bütün mesele... Aslında elinizdeki kaynağı nasıl kullandığınız...
Elinizde 100 adamınız var diyelim. 20’sine Türkiye’ye getirttiğiniz Hamaslıları takip ettirirseniz... 20’sini Çeçenleri korumak için görevlendirirseniz... 20’sine Ankara’daki Suriyeli muhaliflerin geçmişlerini araştırtırsanız... 20’sini Taliban’ın İstanbul’a açacağı ofis için fizibiliteye gönderir... 10’unu Libya’ya yerleştirir... 10’unu İran’la nükleer madde takası yapsınlar diye koşturur... 10’unu da Müslüman Kardeşler’le ilişki geliştirsinler diye Mısır’a yollarsanız...
Kaç oldu, 100’ü geçtik mi? Aşağı yukarı böyle bir şey işte... PKK için adamınız kalmaz!..

Yazarın Tüm Yazıları