Kıbrıs sorunu ve Galatia, yani Hatice

Kıbrıs’ta, Annan Planı yeniden müzakere masasına gelecek mi? Çözüm ne kadar yakın? Moskova’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve Rum Yönetimi lideri Tasos Papadopulos’un sürpriz buluşmasında neler konuşuldu?

Medyanın yazdığı gibi ‘buzlar eriyor’ mu? KKTC’nin yeni cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın ilk adımları neler olacak? Rum Yönetimi, Kıbrıs vatandaşı Türklere daha doğru dürüst bir hak tanımadan, yükümlülüklerini hatırlayıp, KKTC’deki ‘Rum malları’ üzerinde oturuyorlar diye mahkemelere sürüklemek ve İnteropol’den kırmızı bülten çıkarmakla çözüm çabalarına ne kadar katkıda bulunuyor? AB, Kıbrıslı Türklerin geçen yıl 24 Nisan’daki referandumda çözüme ‘Evet’ demesinin asgari karşılığını ödemiyor?.. Bu ve daha nice soruya verilen ya da verilecek resmi cevaplar, Kıbrıs sorununun özünü bize göre ortaya koymuyor. Bize göre, bu sorunun özü ilk bakışta basit görünen insan öykülerinde gizli.


Tam beş kardeştiler. Eleni, Habis, Venetia, Yorgos ve Galatia. Baba Anaksagoras inşaat işçisi. Nasıl beslesin onca boğazı? Takvimler 1935’i gösterirken Venetia’yı daha çocuk yaşta Limasol’da zengin bir aileye hizmetçi verir. Bir süre sonra da Habis ile Galatia’yı Larnaka’daki bir gazoz fabrikasının sahibine ‘Eti senin kemiği benim’ dercesine teslim eder. Birkaç yıl sonra baba Anaksagoras genç yaşta apandisit yüzünden ölür.

Galatia 17’sine basmıştır. Larnaka’da o zamanlar sadece birkaç taksi vardı, birinin de şoförü Larnakalı Derviş. İlk bakışta vurulmuş Galatia’ya. Kız da beğenmiş onu. Ağabeyi Habis’e açmış gönlünü ‘Bir Türk’ü seviyorum’ diye. İtiraz etmemiş ağabeyi. Aşka saygı göstermiş: ‘Türk ne demek? Allah’ın kulu değil mi o da? Madem iyi insan, benim bir diyeceğim yok.’ Haber salmış annesi Maria’ya ve diğer kardeşlere. Kıyamet kopmuş. ‘Ölürsem mezarıma gelmesin’ diye cevap yollamış anası.

Derviş, delikanlı. Dört bir yanını aşk alevi sarmış bir kere. Kaçırmış Galatia’yı. Kadını yapmış. Basmış nikahı da. Larnaka’da iki göz bir evde yaşamaya başlamışlar. Annesi Maria ve dört kardeşinden ikisi Eleni ile Yorgos’un adını bile duymak istemedikleri Galatia daha 19’unda anne olmuş. Bir, iki derken tam üç çocuk doğurmuş. Arada bir ağabeyi Habis ve ablası Venetia ile haberleşir, dertleşirmiş.

Derviş 1974 olaylarında ailesini alıp kuzeye göç etmiş.

Sonrasında ne ses ne seda...

VE KÖTÜ HABER

Yıllar yılları kovaladı. Venetia, KKTC’de iki yıl önce geçişlerin serbest bırakılmasıyla kızkardeşi Galatia’yı aramaya başladı. Yaşı 80’e dayanmasına aldırmadan sorup soruşturdu. Galatia’nın uzun bir süre Maraş yakınlarında Yeni İskele’de kaldığını öğrendi.

Politis Gazetesi’nin yardımlarıyla Galatia’nın izi bulundu sonunda. 1996’da göçüp gitmiş bu dünyadan Hatice, yani Galatia. Üç çocukla güneyden kuzeye geçtikten sonra beş çocuk daha yapmış, 19 tane de torunu varmış.

Umutla bekleyen Venetia’ya kötü haberi kim verecekti? Yeğenleri, yani Galatia’nın, yani Hatice’nin çocukları Çetin, Metin ve Şengül üstlendiler bu işi. Çocuk yaşta terk ettikleri Güney Kıbrıs’a geçip ilk kez gördükleri teyzelerinin kapısını çaldılar.

‘Metin evladım, sen ağabeyim Habis’e benziyorsun’ deyince Venetia, Şengül gözyaşlarını tutamayarak sarıldı teyzesine.

‘Anneniz ne yapıyor, kardeşim Galatia nasıl?’

Derin sessizliği biraz Rumca bilen Çetin bozdu: ‘Annemi 9 yıl önce kaybettik. Safrakesesinden şikayetçiydi. Ameliyat oldu. Sonra doktorlar kanser dediler...’

Gözleri boşluğa takıldı. Yaşlar Venetia’nın ihtiyar, yorgun gözlerinden kimbilir kaçıncı kez aktı.

Belki sağken kardeşine kavuşamamıştı ama yeğenlerini bulmuştu en azından. Haber saldı kardeşlerine, yeğenlerine, ‘Gelin Galatia’nın çocuklarını görün’ diye.

Kıbrıs sorununu herhangi bir uzmanın detaylı raporundan bile belki daha çarpıcı şekilde ortaya koyan bu öykünün son cümlelerini Rum Kesimi’nin önde gelen gazetecilerinden Yorgos Kaskanis’in yazısından ödünç alıyoruz:

‘Sen bu dünyadan erken göçmedin Galatia. Biz geç kaldık. Tıpkı bizi ilgilendiren onca şey için geç kaldığımız gibi. İçimizde dost kim, düşman kim ayırımını yapmakta geciktik. Tarihimizi anlamakta geciktik. Her şeyde geciktik. Bu yüzden de baharın kokularını kaybettik. Mutluluğu kaybettik..’

ATİNA REHBERİ 5

Atina’da ilk gecenize hazır mısınız? Önce şehir merkezinde Plaka mahallesine bir uğrayalım. Bilindiği üzere kanunlar her zaman yazılı değildir ve her şey kitaplarda bulunmaz. Bu çerçevede, Plaka’dan geçmeyen turist, turist filan değildir.

Plaka eski bir Osmanlı mahallesi ama Yunanistan’ın bağımsızlığına kavuştuktan sonra, Osmanlı izlerinin Atina’da ortadan kalkması için ne gerekiyorsa fazlasıyla yapmasından nasibini almış. Devlet politikası diyorlar...

1980’lere kadar Türkiye’deki tatil beldelerinde rastladığınız o barlar sokağından farksızdı Plaka. Diskotekler, barlar, pavyonlar; sarhoş turistler ve eğer bunlar kadınsa arkalarından koşan bir gecelik aşka inanmış Yunanlıların hegemonyasındaydı burası. ‘Topkapı’ filminin başrol oyuncusu Melina Merkuri, kültür bakanı olduğunda Plaka’yı temizledi. O gün bu gündür sadece turistik eşyaların satıldığı dükkanlar, tavernalar, kafeler ve kültür etkinliklerinin barındırıldığı mekanlar var. Bu mahallenin kaldırımları, daracık sokakları, neoklasik tek ya da iki katlı evleri, balkonlardaki saksıları, özellikle Siklad bölgesi adalarını hatırlatıyor.

Taşıtların girmesi yasak olan Plaka’da atmosfer eğer kadınsanız, başınızı erkeğinizin omzuna koyup ‘Ah ne iyi ettik de buraya geldik’, erkekseniz elinizle kadınınızın beline dolayıp aynı sözleri dedirtecek türden. Bu arada, trafik yasağını delmek burada da İstanbul’da olduğu gibi marifet sayılıyor.

Nerede mola vereceğiz? Pekala, bu mahallenin iki meydanında dizili kafeler olabilir. Ancak favorimiz, daha kapıdan içeri girmeden uzo ve likör aromalarının koku duygunuzu fethettiği, Kidathineon Sokağı’ndaki 115 yıllık Vretos. Vakit, raflarında, markası kolaylıkla ‘Yaktın Beni’ ya da ‘Bundan İyisi Can Sağlığı’ olabilecek içkilerin dizili olduğu bu mekanda ayakta bir şişe birayı paylaşmanın vakti...

Gece, bu şehre geç gelir. Saatler 23.00’ü gösterdiğinde ‘Psiri mahallesi nerede’ diye sora sora gidin. Plaka’dan yayan 15 dakika kadar sürer. Psiri’de gündüzleri atölyeler, tamirciler, koltukçular; geceleri de tavernalar, barlar hükümdar. Siz deyin 30, biz diyelim 50 tane taverna var. Çoğu da müzikli. Hatta bazılarında, buzukinin nağmeleri mikrofonsuz, hoparlörsüz ulaşıyor kulaklara. Mahallenin, İroon (kahramanlar) Meydanı’na geldiğinizde karşınıza dört sokak çıkacak. ‘Acaba’ demeden hepsini dolaşın.

Bu mahallede fiyatlar üç aşağı beş yukarı aynı. Müşterilerin büyük bölümü gençler. Ama fıkır fıkır olanlardan. Mekanlarda rebetiko’dan günümüzün pop şarkılarına kadar Yunan müziğinin tüm versiyonları icra ediliyor. Bir şarkı var ya, hani ‘Buraları yıkılıyo, bıyıklı peşime takılıyo’ diyor; işte o bile çalıyor. Eğlence, haftasonları doruğa çıkıyor, genç kadınlar da masaların üzerine tabii! Eğlence, Psiri’de haftanın 6 gecesi ikamet eder. Pazar günlerinin kıyameti ise öğle vakti kopar.

ÇOK ÖNEMLİ...

Türkiye’deki DJ’lere duyurulur. Malum yaz, bedenler daha bir esmer, daha bir terli. Halis muhlis Roman Yorgos Ksantiotis’in (CD kapağı üstte) ‘Cikulata çikita’ ve ‘Sokerde’ (her ikisi de ne demekse) şarkılarını mutlaka bir yerlerden bulun. Adam buralarda harikalar yaratıyor.
Yazarın Tüm Yazıları