Kendimi küçük hissettiğim yerlere gitmeyi çok seviyorum

Sevdiğimin kollarına, doğanın ortasına, kutsal yerlere, büyük sanat eserlerinin yanına...

Haberin Devamı

Ve yanlarında başımı eğmeyi, dizimi çökmeyi, cenin pozisyonunda yatmayı seviyorum... Çünkü hatırlatıyor herkes kadar insan olduğumu, evrende toz olduğumu...
Ve de engelliyor böbürlenmemi, kibrimi, kendimi kıyasıya eleştirmemi... O halde yaşasın benden büyük, benden güzel, benden akıllı, benden çok, benden ölümsüz! Bana lazım olan, kendimi çevrelemem gereken sensin!
Bana bu koca cümleleri ettiren, Anish Kapoor sergisi oldu. Şu an Sabancı müzesindeki bu sergiyi, bir şeylerin içine çekilmek, içinde kaybolmak ve üstünde yansımak için gezmelisiniz.
Girişte güzel bir video var Kapoor ve eserlerini anlatan. Üşenmeyip sonuna kadar izleyin, içinde büyük bilgiler var. Derin düşüncelere giden cümleler, sanat eserleri var.
Derin düşünce, tıpkı nefesimizi tutup daldığımız denizlerdeki gibi, bize başka var oluşların mümkün olduğunu gösteriyor. Sonra nefesimiz bitip de yukarı çıktığımızda artık aynı insan olmuyoruz.
Aynı kalmamak için ihtiyacımız var derin düşünmeye, şaşırmaya. Büyük sanat eserlerinin de başardığı bu belki: Aslolanı hatırlatmak.
Söylediği iki cümleyi not ettim. Birincisi: Yeni olan her şey eskiden gelir. İkincisi de: Başarı, başarısızlıktan gelir.
Özellikle ikincisini ezberlemek gerekir. Başarısızlıkla karşılaşınca onu kendisi sanan o kadar çok insan var ki. Yaptığını değil, kendisini başarısız görüyor. Halbuki o sırada yaptığı şey başarısız sadece.
Anish Kapoor, yaptığı bir eser istediği gibi olmayınca: “Harika! Hadi o zaman bir sonrakine geçelim” diyormuş. Ne güzel bakış açısı.
Beynini çürütmemiş insanlar, bu taktikleri çok iyi biliyor. Hayata çalım atıp duruyorlar bu sayede.
Evet, olmadıysa olmadı. Hop, bir sonraki. Yakıtı bu olan bir insanı, kimse, hiçbir başarısızlık durduramaz.
Ceren’le konuşuyorduk tam. Kendini nasıl algıladığın, başkalarının seni nasıl algıladığı ve senin kendini nasıl sunduğun aynı çizgideyse yaşadın şu hayatta diyorduk!
Çünkü bunlar arasında fark olduğunda insanın frekansı bozuk oluyor. Çekmeyen radyolar gibi cızırdayıp duruyorsun.
İşte tam bu lafların üzerine Anish Kapoor’da kaybolmak iyi oldu.
Kendimizin yamuk yumuk hallerine baktık, gökyüzü aynasından göğe, duvarda sonsuza giden kara deliklerden sonsuzluğa baktık. Sarı ne demekmiş anladık. Taşlara oyulmuş anlamlara daldık.
Her zamanki gibi anlamadık, anlar gibi olduk. Benim anlamaya en yakın durabildiğim yer hep orası zaten. Anlamak kime nasip olmuş da ben anlayayım?
Anish Kapoor da demiyor mu zaten: Ben size bir şey anlatmaya bir mesaj vermeye filan çalışmıyorum. Hayatın da öyle bir çabası yok zaten.
Sergiden çıkınca yolun karşısında bir adam kavrulmuş mısır satıyor bazen.

Yazarın Tüm Yazıları