Kendime dair (I)

ELLİ dört yaşındayım ve Marksizmle köprüleri atalı tam çeyrek asır bitti.

Yani, ‘cinnet yılları’ diye tanımladığım süre ömrümün kısa bir dönemini kapsıyor.

Bilhassa da, ‘akıl çağı’ denilen o otuzlu yaş olgunluğunun çok öncesine uzanıyor.

Goethe’nin tabiriyle, arayış içindeki her genç adamın ‘çıraklık yılları’nı içeriyor.

İster ‘ergenlik heyecanı’, ister ‘moda budalalığı’, isterseniz de ‘hissiyat asaleti’ deyin, asla inkár etmediğim yukarıdaki ‘yol arkadaşlığı’ hayatımın bir parçasıdır.

* * *

BÖYLESİNE kişisel bir girizgáhı aşağıdaki nedenden dolayı yaptım.

Gerek perşembe günü Attilá İlhan’ın ölümü ardından yazdığım ve beylik mersiyelerin aksine, kendisine karşı olduğumu vurgulayan yazı; gerekse AKP’yi siyasi çizgide ‘ihtilalci’ olarak tanımladığım cumartesi makalem, bir bölüm ‘militan’ okuyucunun tepkisini çekti.

‘Militan’ kelimesini kasten kullandım, zira ‘tepki’ internet vasıtasıyla düzenlendi.

Yakası açılmadık küfürleri geçiyorum, ‘suçlamalar’ şu ana iki temada odaklanıyor:

* * *

BİRİNCİSİ, ‘dönek’! İkincisi ise ‘satılmış’!

Anladınız, ‘döneklik’le yukarıda sözünü ettiğim geçmiş kastediliyor.

‘Satılmış’lıkla da, çıkar sağlamak için iktidara ‘yalakalık yaptığım’ çağrıştırılıyor.

‘Vatan haini’ni, ‘emperyalist uşağı’nı, ‘takkesiz liboş’u falan da çereze ekleyin.

* * *

KABUL, medya yorumcuları ister istemez ve muhtemelen de benim gibi, öznel arzu ve iradelerine rağmen ‘kamusal kimlik’ kazanırlar. Doğaldır. Oyunun kuralını benimsiyorum.

Ancak, onların da o ‘kamusal kimlik’teki gerçeği açıklamak; eğer kişisel suçlama mevcutsa da bunlara karşı kendilerini şahıslarını savunmak hakkı vardır.

İşte, bugün ve yarın ‘Kendime Dair’ yazmayı da bunlardan dolayı meşru sayıyorum.

Kaldı ki, arada bir böyle ‘dertleşmeler’ okuyucu - yazar diyaloğuna ivme kazandırır.

Ve, artık çok fazla kabak tadı verse dahi madem şu ‘döneklik’ meselesi yine temcit pilavı gibi ısıtılıyor, ilk paragrafta bıraktığım yerden, şimdi tekrar onunla başlıyorum.

* * *

DEDİĞİM gibi, kendimle uzun, sancılı ve acımasız bir ahlaki - vicdani hesaplaşma ertesi Marksist defteri kapattıktan sonra, o gün bugündür hep aynı istikarlı çizgiyi sürdürdüm.

Genel anlamıyla, insanı özgür kılacağına inandığım felsefi hümanizmayı; onun siyasi yöntemi olarak da sivil demokrasiyi benimsiyorum. Alnım açık, bundan hiç taviz vermedim.

Nitekim, madem ben yazan bir insanım ve madem ‘söz uçar, yazı kalır’, çeyrek asırdır kaleme aldığım şeyler ortada ki, bunların her bir satırına şu an da imza atmaya hazırım.

Bunun adı mı ‘döneklik’ oluyor?

* * *

TABİİ ki hayır! Zaten, ‘pilavdan dönenin kaşığı kırılsın’ türü saçmalığı da üretmiş olan dogmatik ve fanatik zihniyet, bilim felsefesinin ‘tez - deney - ispat’ mantıkçılığını reddettiği içindir ki, ‘dönek’ kelimesini küfür, hakaret ve aşağılama olarak kullanıyor.

Oysa ben, pirincin taşlı, lapanın yağsız ve tencerenin tutmuş olduğunu farkettiğim an o pilavı yemek niyetinden vazgeçtim. Makarnaya ‘döndüm’ ki, kendimle iftihar ediyorum.

Tek değer biçtiğim şey, şimdiki makarnayı başkasından çalıp çırpmadığım; onların nafakasından kesip kesmediğim ve haram parayla edinip edinmediğimdir ki, yine alnım açık!

Üstelik, bugün dün söylediklerinin tam aksini söyleyen; ama, hem dün, hem de bugün ‘doğru’ olduklarını iddia eden etik ahlaksızlarının, ‘yanlış’ını dürüstçe kabullendikten sonra çeyrek asırdır aynı çizgiyi sürdüren bana ‘dönek’ demeleri kıymet-i harbiye taşır mı?

‘Kendime Dair’ yazmayı yarın da sürdüreceğim.
Yazarın Tüm Yazıları