Kelebek etkisi

İstanbul’un her yerini kelebekler sardı. 10 katlı binaların asansörlerinde, mağazaların soyunma kabinlerinde, alışveriş merkezlerinin otoparkında bile kelebekler uçuşuyor bu aralar.

Haberin Devamı

Uzmanlar açıklama yapmış; nedeni aşırı yağışlar. Yağmurlar sürdüğü için şehir hala yemyeşil, tırtıllar da şu sıralar kozadan çıkıyor ve besin bolluğu nedeniyle sayıları artıyor.
Ama benim ilgimi çeken, kelebek (bana kalırsa besili güve bunların çoğu) bolluğundan ziyade olayın insanlar üzerindeki semiyotik yansıması.
Herkes bir işaret bekliyor sanki.
Aradıkları işareti de bulmuşlar: Kelebekler...
Ama neyin işareti?
Ayşe (Arman), birkaç gün önceki yazısında hayra yordu kelebekleri. Dizlerinden ameliyata giden Zehra Teyze’yi onlarla avutmuş: Bak her yerde kelebekler uçuşuyor, bu iyiye işaret.
Ama bindiğim taksinin şoförü öyle düşünmüyor. O yüzde yüz emin kendinden; deprem olacak. Kelebekler depremin habercisi.
İyi haber değil kötü haber yayılır ya, birden herkes aynı şeyi konuşmaya başlıyor. Deprem geliyor, kelebekler o yüzden arttı!
İşareti nasıl yorumladığın ruh haliyle alakalı galiba.
Geçen yıl, sardunyanın çiçeğine bir tanesi kondu diye sevince boğulanlar, bu yıl 10 tanesini bir arada görünce paniğe kapıldı. Twitter’daki yorumlara bakıyorum, sanki Marslılar’ın saldırısına uğradık. İstila veya terör diyenler, şehir kelebek cehennemine döndü diye feryat edenler, kasten göze kamikaze dalışı yaptıklarını iddia edenler var.
Kelebek etkisi işte...

Haberin Devamı

Yeni nesil yeme bozuklukları

Yeme bozukluğu denince ne anlarsınız? Bulimia (yiyip yiyip kusma), anoreksiya (ölesiye aç kalma), aşırı yemek yeme... Fakat hayat değiştikçe ve karmaşıklaştıkça, hastalıklar da değişip çeşitleniyor işte. Geçen hafta The Sunday Times’ta yayınlandı haber. Yeni nesil yeme bozukluklarını araştırmışlar. Hepsinin kökeninde yine zayıflık saplantısı var elbette.
Örneğin çiğneyip tükürme yöntemi varmış. Yemeğin tadını çıkarmak için çiğniyorsunuz ama kalori almamak için yutmuyor, tükürüyorsunuz. Ben bu yöntemle annemi az delirtmemiştim çocukken. Tabii selülit korkusu değil, yememe inadıydı benim motivasyonum. Fakat merak ettim, oturmuş bir masada arkadaşlarla ya da sevgilinizle yemek yiyorsunuz, o lokmayı nereye tüküreceksiniz?
Ortoreksiya, sağlıklı beslenme takıntısının adı. Organik, içinde E grubu katkı maddesi barındırmayan gıdaların peşinde koşanlara deniyor. Pazarda çilekleri tezgahta tek tek inceleyen, domateslerin duvara çarpınca zıplayıp zıplamadığını test eden birini görürseniz anlayın ki ortoreksiktir.
Listede gece yeme alışkanlığı da var. Stres ve uykusuzlukla bir arada görülüyor. Gece yeme alışkanlığından mustarip kişi buzdolabının önüne çöküyor, soğuk da olsa bulduklarını mideye indiriyor. Elbette en favori atıştırmalık dondurma. Gece yedikleri için, çoğu bütün günü aç geçiriyor.
Bir de diabulimikler var. Bunlar tip 1 diyabet hastaları. Kilo vermek için kasten insülin iğnelerini aksatıyorlar. İnsülin zamanında gelmeyince kanda şeker seviyesi yükseliyor, vücut yağ ve kas rezervlerinden yakmaya başlıyor. Bu da hızla kilo verilmesine yol açıyor. Umarım hırsıza yol göstermek gibi olmamıştır, çünkü hayatınızı tehlikeye atacak bir yöntem.

Haberin Devamı

Bizde ailenin kutsal olduğunu volkanlar bile biliyor

İzlanda Başbakanı Johanna Sigurdardottir’in, kadın sevgilisiyle yaptığı evlilik, İzlandalılar’dan çok bizi meşgul etti galiba. Günlerdir okuduklarım ve dinlediklerim, beni Eyyafyallayöküll noktasına getirdi artık.
Yanardağın adını anmışken; bu felaketin, yozlaşma nedeniyle İzlanda’nın başına geldiğini ima edenler bile var. Yani volkan, kadın başbakan başka bir kadına aşık oldu diye patlamış.
Bindiğim dolmuşta muhafazakar bir radyo kanalı açık. Sigurdardottir’e de, İzlanda’ya da, yozlaşmış Avrupa ahlakına da verip veriştiriyor.
Zaten Avrupa’da aile kavramı bitmiş, insanlar evlenmediği için böyle yeni moda evlilik çeşitleri uyduruyorlarmış özendirmek için. Hadi sadece kendi başlarını yeseler neyseymiş, ya bu durum bize de sirayet ederseymiş... Ondan sonrası muhteşem Türk aile yapısı, ailenin kutsallığı ve değerleri güzellemesi...
İki kadının birbirini sevip evlenmesine İzlanda’da volkanlar bile dayanamayıp patlıyor ama babalar kızlarını hamile bırakınca Türkiye’de yaprak kıpırdamıyor. O babalar karılarını, çocuklarını dövse, işkence etse, taciz etse bile güneş parlamaya devam ediyor bizde. Gencecik kızlar kendini asıyor, vuruyor ama yaz yine geliyor bu topraklara.
Bizde doğa bile biliyor ailenin kutsal olduğunu çünkü...

Yazarın Tüm Yazıları