İyiliğe karşı iyilik hikâyedir!

BAŞARILI mı, başarısız mı?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu kimisi (özellikle yandaş medya denilen grup) öve öve göklere çıkarıyor, kimisi de (muhalefet yapan grup) yerin dibine batırıyor.
İkisi de yanlış bence...
Ne söylendiği kadar iyi, ne de yerildiği kadar kötü!
Davutoğlu “İç politika ile dış politika iç içe geçmiştir artık” diyor. Bu bir bakıma haklı!. İçte de, dışta da, her alanda Amerika’nın etkisi görülüyor. Davutoğlu bunu demek istiyorsa haklı! Yıllardır Amerika ve Avrupa Birliği’nin güdümünde, yuvarlanıp gidiyoruz!
Sayın Dışişleri Bakanı her zaman, hedeflerinin iddialı olduğunu ortaya koyuyor ama şöyle bir düşündüğümde, dışarıda elde edilmiş önemli bir başarı göremiyorum doğrusu!
* * *
Amerikan New York Times Gazetesi’nin “Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana, her zamankinden çok daha canlı bir Türkiye, çalkantılı Arap dünyasında ve çalkantılar içindeki Irak’ın tümünde ağırlığını gözler önüne seriyor” diye yayın yapmasına pek aldırış etmemek lazım...
O ağırlığımızın arttığı söylenen Irak’ta Amerikalıların, askerlerimizin başına çuval geçirdiğini, Kuzey Irak’ta da hiçbir söz sahibi olamadığımızı, ABD izin vermeden, teröristleri bile kovalayamadığımızı unutmayalım!
Boş hayalleri, boş böbürlenmeleri bırakıp gerçeği görmekte yarar var!
WikiLeaks belgeleri de gösterdi ki, Amerika’nın yönlendirdiği bir politika içindeyiz!
* * *
Rahmetli İsmet İnönü (1884-1973) zamanında, 1960’lı yılların sonuna doğru Amerika ile aramız açılmış ve ilişkilerimiz iyice gerginleşmişti. İşte o günlerde İsmet Paşa durumu, “Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer!” diye özetlemişti.
Ayı, adı üstünde ayıdır, çok güçlüdür, ne yapacağı belli olmaz.
Dost bile olsa ayı ile yatağa girilir mi hiç?
Kafası kızınca tırmalar mı, pençe mi atar, ısırır mı, yoksa tutup bir yerinizi mi kırar, hiç belli olmaz!
Büyük devletlerin de çıkarları bozulunca ne yapacağı belli değildir!
Şimdi Amerika birçok konuda bize bastırıp duruyor. Biraz fazla direnirsek, aba altından sopa gösteriyor “Yaramazlık yapmayın haa!” diyor. Yakamızı kaptırmışız bir kere!
Bu durum bize “Kurt ve Turna” hikâyesini hatırlatıyor.
* * *
Öldürdüğü zavallı hayvanla kendisine ziyafet çeken kurdun boğazına kocaman bir kemik parçası saplanmış. Büyük bir acı içinde kıvranan kurt, rastladığı bir turnaya:
“Boğazımdaki bu kemiği çıkarırsan sana istediğin ödülü vereceğim. Ne olur bana yardım et” diye yalvarmış.
Kurdun acı içinde kıvranmasına dayanamayan turna, uzun boynunu kurdun ağzına sokup kemiği çıkarttıktan sonra kurda, kendisine nasıl bir hediye vereceğini sormuş.
Az önceki yalvarmalarını unutan kurt:
“Hediye mi istiyorsun?” diye haykırmış “Seni gidi haddini bilmez kuş seni! Ben, başını kurdun ağzına soktuğunu ve kurdun da seni yemediğini torunlarına söylemen için hayatını bağışladım. Sen ise benden hediye istiyorsun ha! Fikrimi değiştirmeden çabuk gözümden kaybol, defol git!”
* * *
Kıssadan hisse:
Dünyada, iyiliğe iyilik sadece bir hikâyedir. Başkalarına güvenerek hayal kuranları ise tek sonuç bekler: Hayal kırıklığı!
Yazarın Tüm Yazıları