İyi insan olmak

Bu bir ilk...

İlk defa bu bayram, aile büyüklerimin hepsini telefonla aradım, hallerini hatırlarını sordum, onlarla bayramlaştım.

Diyeceksiniz ki "oha!.."

Haklısınız, lütfen deyin... Ama gerçek bu...

Ya uzaklarda bir yerlerde saat farkının kurbanı oluyordum ya da deniyordum ama düşüremiyordum, bir şekilde bulamıyordum, ulaşamıyordum, konuşamıyordum ve bir bayramı daha onların sesini duyamadan -suçluluk içinde- geçiriyordum.

* * *

Bu yıl özellikle iş edindim.

Teker teker hepsinin numarasını çevirdim ve "Bayramınız kutlu olsun" dedim.

Yoo başım göğe ermedi ama itiraf ediyorum kendimi çok iyi hissettim. Vazifesini yerine getirmiş insanların rahatlığı ve huzuruyla tatilime devam ettim. Bayramlaşma faslı bittikten sonra kendime en çok ben hayret ettim ve şöyle dedim:

"Vay be, bu bilince erişebilmek için 38 yaşına gelmem gerekiyormuş!"

Sevgilim fırsatı kaçırmadı, dalgasını geçti:

"Hayır benimle evlenmen gerekiyordu" dedi.

Doğru söylüyor aslında. O bana göre daha iyi bir insan. Daha vefalı, daha hayırlı, daha saygılı, daha inançlı. Düşünsenize ölüleriyle bile tanıştırdı beni, sık sık mezarlığa gider onlarla konuşur, sohbet eder. Geçenlerde dedesinin büyüklerinin Mısır’daki mezarları için tasaya düştü mesela, o mezarlar acaba ne haldeymiş, bir gidip bakması gerekirmiş. Benim aklıma bile gelmez böyle şeyler. Tuhaf bir ilişkisi var ölüm ve ölülerle. Maşallah bir de hiçbir cenazeyi kaçırmaz, tanıştığımız yıllarda iki de bir cenazeye gitmesine çok şaşırmıştım, "Seninkine de gelsinler diye mi bu kadar çok cenazeye gidiyorsun" demiştim; biliyorum söylenmez ama çıkıverdi ağzımdan, o da "Hayır içimden geldiği için" demişti.

Üzüm üzüme baka baka kararırmış.

Dünkü röportajda Josh Hollyway diyor ya, "Karım sayesinde daha iyi bir insan oluyorum" diye; ben de bu yaşımdan sonra sevgilim sayesinde daha iyi bir insan olurum belki...

Uğur Cebeci mesela ameliyat oldu, arayamadım, aradan o kadar zaman geçti ki, bu sefer de "Bu saatten sonra hangi yüzle ararım" dedim. Sonsuza kadar sessizliğe gömülmeyi tercih ettim.

Aynı şekilde Yalçın Balcı... O da ameliyat oldu, ben de yine tık yok.

Ayşegül’ün kocası Cemo’nun doğum günü vardı fii tarihinde, "Geleceğim tabii" dedim, gidemedim, basiretim bağlandı arayamadım da; duble utanç içinde kavruldum durdum, onlarla ne kadar zaman görüşmedim bilin.

Tam iki yıl!

Düşünebiliyor musunuz bir de gerçekten sevdiğim insanlar bunlar.

* * *

Bu vesileyle, aramayı isteyip ama arayamadığım, doğum gününü atladığım, evlilik yıldönümünü unuttuğum herkesten özür dilerim. Eniştemin Keko mesela.

Doğum günü vardı, olabilir mi böyle bir şey, onu da unutmuşum.

Nálán’ın doğum günü yarın, onu unutmayacağım işte!

Anladınız, artık ben de vefalı bir kadın olma gayretindeyim. Seksi kadın olmaya çalışmaktan vazgeçtim anasını satayım, vefalı ve hayırlı olayım. Bu yaşımda bunun daha önemli olduğunu öğrendim. Sevgilim bu sabah işe giderken dedi ki "Bu akşam Alya’yı uyuttuktan sonra beyaz kanepede buluşalım..."

"Neden" dedim. "Sana yardımcı olmak istiyorum" dedi.

Bir liste yapacakmışız birlikte. "Ne listesi" dedim.

"Kimleri ihmal ettim? Kimlere hıyarlık ettim listesi" dedi.

O insanları teker teker arayacakmışım... Bir yerden başlamalıymışım... Hayat, böyle kafamı kuma gömerek geçmezmiş. Çocuklar gibi sevindim.

"Sen beni galiba gerçekten seviyorsun" dedim. "Galiba" dedi.

"Nasıl öderim sana borcumu" dedim.

"Bir de öpücük verirsin olur biter" dedi.

Sabır ve dayanma gücü

Ölümün iyisi olmaz belki... Ama bu kadar kötüsü... Bu kadar acısı...

Dağlara taşlara... Evimizden uzağa...

"Aman Allah’ım" oldum duyunca...

Esat Edin ve çocuklarından söz ediyorum. İçimde çok derin bir sızı hissediyorum.

O geride kalan 14 yaşındaki yavruyu düşünmek dahi istemiyorum. Allah yardımcısı olsun. Ama o, nasıl inançlı olsun, söyler misiniz?

O, neye, kime inansın... Bütün ailesini ondan alan Tanrı’ya mı?

Nasıl bir şeydir bu? Neyle açıklanabilir? Açıklanabilir mi? Yoksa izah edilecek ve sorgulanacak bir tarafı yok mu?.. 6 ay gibi kısa bir sürede koskaca bir aile, tamamen yok oldu. Üç çocuğuyla kamp yapan bir baba... Dere yükseliyor, onları da içinde uyudukları çadırı da alıp götürüyor, kilometrelerce sürüklüyor... O çamurlu suda boğuluyorsun... Kafanı taşlara çarpa çarpa... Böyle bir kader olabilir mi? Böyle bir son olabilir mi? Siz o çadırın içindeki paniği düşünün, o çocuklarını korumaya çalışan babanın perişanlığını aklınıza getirin...

Yok yok, getirmeyin. İnşallah öteki tarafta bir aradadırlar. Mutlu ve huzurludurlar.

Tek tesellimiz bu olabilir.

Murat’a da hayat, 14 yaşında taşıyabileceğinden çok daha ağır acılar verdi, sabır ve dayanma gücü versin de Allah. Bizler de sevdiklerimize sıkı sıkı sarılalım, her an ayrılabileceğimizin idrakinde olarak...

Artık yürek dayanmıyor

Peki ya o şehitler... Nedir bu başımıza gelenler... "Bu vatan için verecek daha çok evladımız var" laflarını da anlayamıyorum ben.

Tamam bu vatan sağ olsun ama...

Bu kadar çok gencin ölmesi mi gerekiyor?.. Bu kadar çok ocağın sönmesi mi gerekiyor?

Artık yürek dayanmıyor. Allah rahmet eylesin.

Ve bu lanet olası saldırılar artık bitsin, bitsin, bitsin...
Yazarın Tüm Yazıları