İsmet Solak: Düşün yollara, safları sıklaştırın!

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Bir ödünsüz Atatürkçü'ye daha kıydılar. Bir can dostumu daha yitirdim. Büyük milletim, başın sağolsun!

Ama, uyan artık şu derin uykudan. Bak, Atatürk'ün sınır neferleri, tek tek cımbızla seçilerek yok ediliyor. Sayımız azalıyor. Safları sıklaştırın.

Engin Aydın, ‘‘Laik cumhuriyet düşmanları ile bölücüler planlı, örgütlü. Atatürk'ün sancağını taşıyanlar dağınık, başsız kaldı’’ derken haksız mı?

Suphi Karaman, hastane önünde Hasan Fehmi Güneş'le ikimizin elini tuttu:

‘‘Toplumda önder kişilersiniz. Kemalistler, namuslu aydınlar, solcular ve demokratlar aynı çatı altında toplanamazsa, terör hepimizi temizleyecek, laik cumhuriyeti de yok edecek. Bu dağınıklıktan kurtulun artık!’’

Yekta Güngör Özden, tüm birikimi ve inancıyla uyarıyordu:

‘‘Sokak lambaları birer birer söndürülüyor. Yargıya müdahale edenlerin asıl görevi, Atatürk'e ve laik cumhuriyete yapılan saldırının faillerini zaman yitirmeden yakalatmaktır. Öldürülenler, bilerek seçiliyor.’’

Bakın, kimler öldürülüyor?

Cavit Orhan Tütengil... Karıncanın ezilmesine gönlü razı olmayan sevgi yüklü bir bilge. Abdi İpekçi, meslek etiğimizin barış güvercini. Bahriye Üçok, din simsarlarına yüreği ve bilgisiyle kafa tutan cumhuriyet kadını. Uğur Mumcu, yeri asla doldurulamayan namuslu ve araştırmacı yazar.

Ve Ahmet Taner Kışlalı! Sınıf arkadaşı Mustafa Özyürek anlatıyor:

‘‘Ahmet, giyiminden kuşamına, yazısından konuşmasına kadar tam bir örnek Türk aydını idi. Centilmendi. Ahmet'i öldürmeyi düşünenler insan olamaz!’’

Ehl-i Dil toplantısında emekli Koramiral Atilla Kıyak Paşa, konuğumuzdu. NATO ve yeni genişleme sürecini anlatacaktı. Konu değişti, terörü konuştuk.

Ahmet'in en yakın arkadaşı ve nikáh şahidi Aycan Giritlioğlu, gün boyu evinde kalmıştı. Duygularını açıklarken sesi titriyordu:

‘‘Öfke doluyum... Bizi yönetmekten aciz kalan siyasilere karşı öfkeliyim. Ve haklıyım. Neden Ahmet? Neden Uğur'un katilleri yıllardır bulunmuyor?’’

Aycan'ın yüreği mağma kazanıydı sanki, kabardıkça kabarıyordu:

‘‘Eşi anlattı. Kahvaltıyı Ahmet hazırlamış. Nilüfer, bebeği giydirmiş. Ahmet, 'Biraz büyüse, beni tanısa ve gülümsemeyi öğrense' demiş.’’

Bu bebeğe nasıl kıydılar, nasıl? Sedat Örsel, az ve öz konuştu:

‘‘Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa var. Bu satıh, bütün vatandır. Ahmet Taner, bu sathı müdafaa ederken şehit düşen bir Kuvayı Milliyeci'dir.’’

Yargıtay Üyesi Hüseyin Deniz, gazeteci kökenli. Ahmet Taner'le mesleğe aynı yıllarda başlamışlardı:

‘‘Eğer, bir toplum, ölülerinin hesabını sormak için değil de yasını tutmak için toplanıyorsa, kuşkunuz olmasın yeni ölüler de olacaktır.’’

Baki Şehirlioğlu, bir şeyin altını özenle çizdi:

‘‘Terörün amacı toplumda yılgınlık yaratmaktır, bu tuzağa düşmeyelim.’’

Eski İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan, yakın koruma olayını anlattı. İstek üzerine koruma görevlisi ile devletten araç ve benzin veriliyor. Bunun yerine 'korunması gereken kimselerin' devlet tarafından korunmasını istedi.

Yüzlerce kişi, 'ben koruma isterim' deyip alıyormuş. Adını unuttuğunuz eski bakanlar korunuyor. Araç ve benzin devletten. Ama, Ahmet korunmuyor!

Atilla Kıyat Paşa noktayı koydu:

‘‘Öldürülen insana ve öldürüldüğü zamana bakınca, amaçları anlaşılır. Ama, bizlere düşen görev, teröre teslim olmamaktır.’’

Devletine güvenen biri olarak soruyorum: ‘‘Yılanı Suriye'de deliğinden çıkaran, Kenya'da yakalayıp, getiren aynı devlet değil mi?’’

Yılgınlık yok. Bugünkü cenaze töreninde Atatürk'e sahip çıkacağız.

Teröre, milli birlik şamarı vuracağız. Koşun! Bayrağı siz teslim alın.

Uğur Mumcu'nun cenazesindeki gibi, düşün yollara... Safları sıklaştırın.



Yazarın Tüm Yazıları