İran bile oynuyor

ÜLKEMİZİN ne durumlara düşürüldüğünü her gün hayretle, ibretle ve dehşetle izliyoruz. Türkiye hiç böyle olmamış, bu kadar küçülmemişti. Son örnek İran’dan!

Tayyip Erdoğan, İran’a resmi gezi düzenledi. Siyasetçiler, bürokratlar, korumalar ve gazetecilerden oluşan kalabalık bir ekip. Bu ekip oradan Türkiye ile haberleşecek. İran’da Türk cep telefonu hatları çalışıyor. Herkes telefonunu yanında götürüyor. Fakat orada molla takımı bize "ufacık" bir kazık atıyor. Türk firmalarının cep telefonu hatlarını -bazı teknik uygulamalarla- kesiveriyor!

Bütün heyet ve gazeteciler açıkta kalıyor. Türkiye ile konuşulamıyor, haber geçilemiyor. Kafilede bulunanlar birbirleriyle de konuşamıyor. Uğur Ergan’ın dün Hürriyet’te okuduğunuz haberi ibret vericiydi ve ülkemize yapılan saygısızlıklardan sadece birinin daha somut örneği idi. Türk heyeti İran’ın bu çirkin uygulamasına hiçbir tepki vermedi, veremedi.

Sonuçta binbir güçlükle herkes bir çare buldu. Bazıları bizim büyükelçilik telefonlarını kullandı, haberler internet üzerinden binbir güçlükle geçilebildi.

Şimdi bir düşünün! İran bile resmi Türk heyetine kazık atmaktan, zor durumda bırakmaktan çekinmiyor.

Yine düşünün! Bunlar niçin hep bizim başımıza geliyor? Niçin hep biz aşağılanıyoruz? Hem de her yerde!.. Avrupa’da, Ortadoğu’da, hatta İran’da!

* * *

Bunlara biz çanak tutuyoruz. Dışişleri Bakanı, büyük devlet adamı Abdullah Gül geçen hafta Ankara’daki AB büyükelçilerine verdiği yemekte AB’yi eleştirdi ve şöyle dedi:

"Bize bu yaptıklarınızdan sonra vicdanınız rahat mı?"

Bir Dışişleri Bakanı 21. yüzyılda "vicdandan" söz ediyor! Uluslararası ilişkilerde vicdan değil, ülkelerin karşılıklı çıkarları rol oynar. Bunu bile bilmiyor.

Avrupalı bu sözlere gülmez mi?

Dünya gülmez mi?


VE SATILIK TÜRKİYE

İran Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı Davudi, Başbakan’dan istekte bulundu:

"Türkiye’de bir banka satın almak istiyoruz."

Türkiye’nin bütün kurumları ve her yeri satılık. Fabrikalar, bankalar, kamu arazileri, ormanlar, kentlerin en değerli arsaları ya satışta, ya peşkeşte, ya da yağmada. Niçin?.. Çünkü AKP iktidarı çareyi satışta buldu. Her şeyi satıyor.

Batık devlet bütçesi ya akaryakıt dağıtım şirketlerine katrilyonluk para cezaları kestirerek, ya da her şeyi satarak biraz olsun kurtarılıyor.

Bankalarımız da tek tek yabancılara geçiyor. İran haklıdır! Bankacılıkta İran da olmalı ve mollalar altımızı oymayı sadece rejim ihracıyla değil, bankalarla da sürdürmelidir.

Şimdi hükümetten beklenen, "dost ve kardeşleri" İran’a kelepir bir banka bulup almasını sağlamaktır!

Orman yağması

TÜRKİYE’de büyük bir orman ve arazi yağması var. Özellikle İstanbul ve Ankara’da büyükşehir belediyeleri 1994 yılından beri Refah, Fazilet, AKP gibi birbirinin devamı olan partilerin elinde.

Ormanların ve kamu arazilerinin satışı, bunların imara açılması, korkunç bir rant yaratıyor.

Orman Bakanı Osman Pepe tam dört yıldır o görevde. Orman yağması için bugüne kadar ne yapmış? Niçin şimdi Acarkent, Acaristanbul için konuşuyor ve İstanbul ormanlarının yağmasını gündeme getiriyor? Bunları daha önce bilmiyor muydu, görmüyor muydu?

Biliyordu ve görüyordu. Ancak seçim yaklaştıkça o da kendi açısından "biz hortuma karşıyız" mesajını vermeye çalışıyor.

Yağma ve hortum elbette AKP döneminde başlamadı. Çok daha önceden vardı. Ama AKP iktidarı dört yıl boyunca bu konuda hiçbir şey yapmadığı gibi, peşkeşi hızlandırdı.

İstanbul’un Sultanbeyli isimli ilçesi, tümüyle ormandan elde edilen araziden kurulmuştur ve binaların çoğu kaçaktır. Bu ilçe genelde AKP yandaşlarının ve tarikat kesiminin elindedir.

Orman Bakanı, Sultanbeyli yağmasını ağzına alabilir mi? Alamaz...

Çünkü Türkiye’de her iktidar, bugün olduğu gibi kendi yandaşlarını korur. Niçin?.. Çünkü:

"Benim hırsızım, benim kaçakçım, benim vurguncum, benim üçkáğıtçım iyidir!"
Yazarın Tüm Yazıları