Irak’ta umut ışığı mı?

PANDORA, kutusunu -ki efsaneye göre bu aslında kavanozdu- açtığı zaman içinden insanlık için her türlü kötülük fışkırdı, kavanozun dibinde sadece umut kaldı.

Irak’ta ABD’nin gerçeklere aykırı zorlama savlar ileri sürerek giriştiği savaş da birçok olumsuzluğa yol açtı. Irak halkı büyük ıstırap çekti, çok kan döküldü, terörizm ivme kazandı, transatlantik ilişkiler dibe vurdu, ABD tarihinin en büyük prestij kaybına uğradı, Ortadoğu’daki siyasi, sosyal, etnik ve dini dengeler bugünden bütün sonuçlarını göremediğimizi bir sarsıntı içine girdi.

Peki kavanozun dibindeki umut çıkabilir mi, Irak’ta 30 Ocak’ta yapılan seçimler umuda kapıyı açıyor mu? Bugün cevabını aradığımız soru bu.

* * *

Genel olarak 30 Ocak seçimlerinin mevcut koşullar içinde bir başarı teşkil ettiği yadsınamaz. Iraklı seçmenler toplumsal bilinç ve sorumluluk içinde geniş çapta terör saldırıları tehdidine rağmen seçim sandıklarına gittiler.

Seçim yöntemi ve uygulaması kuşkusuz bazı bakımlardan adaletsizdi. Sünnilerin katılmaması ve Türkmenlerin bazı bölgelerde oy vermelerinin çeşitli yollardan engellenmesi, seçimlerin meşruiyetini gölgeledi. Yine de tablonun bütünü nispeten iyimser bir değerlendirmeye elverişlidir.

Türkiye’nin genel tablodan daha çok seçimlere Kürtler ve Türkmenler açısından bakması da doğal karşılanmalıdır. Şimdiki halde Irak savaşından en büyük avantajı Kürtler sağlamışlar, ABD’nin en büyük destekçisi olarak Kuzey’deki özerkliklerini güçlendirmişler, bağımsız bir silahlı gücü muhafaza etmişler, Kerkük’te demografik oldubittilere girişmişler, Türkmenlerin haklarını kısıtlamışlardır.

Kürtler bugün bir yandan bağımsız devlet opsiyonunu açık tutarken diğer yandan nüfus oranlarının ötesinde Irak’ın yönetimine katılmaya hazırlanmaktadırlar. Başbakan Erdoğan’ın tepkisi bu nedenle anlaşılabilirse de, sert söylemlerinin gerçekçi ve tutarlı bir politikayla bağdaşmadıkları takdirde inandırıcı ve etkili olmaları beklenemez.

Tutarlı bir politikanın başlıca şartı, eldeki imkánların değerlendirilmesinde hata yapılmamasıdır. Amerikan kuvvetleri, Irak’ta olduğu sürece ABD’nin onaylamayacağı bir askeri operasyonun düşünülemeyeceği aşikárdır.

ABD kuvvetleri çekildikten sonra ise Türkmenlere karşı katliam girişimleri veya Kuzey Irak’taki PKK militanlarınca Türkiye’ye yönelik geniş çapta terör saldırıları gibi gelişmeler dışında, örneğin Kuzey Irak’ın statüsünü değiştirmeye yönelik bir askeri operasyon da mümkün gözükmüyor. Yanlış bir adım attığımız takdirde, bir dünya gücü olmadığımız için, askeri, siyasi ve ekonomik alanda ABD’nin hatası yüzünden ödediği bedelin kat kat fazlasını öderiz.

* * *

Peki, kuvvet kullanımı dışında opsiyonumuz yok mu? Elbette de var. Unutmayalım ki Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması sadece Türkiye’nin tasası değildir. Irak’ın parçalanması veya Kürtlerin bağımsızlık elde etmeleri sonucunda tamamen Şiilerin egemenliğinde bir devlet haline gelmesi, Körfez ülkelerinin ve Ürdün’ün kábusudur.

Kerkük’ün Kürt bölgesine bağlanmasına Sünniler kadar Şiiler de karşı çıkacaklardır. Diğer taraftan Irak’ın anayasal ve yönetimsel yapısı henüz saptanmamıştır. Anayasa hazırlanarak yıl sonunda referanduma sunulacak, arkasından bir seçim daha yapılacak.

Kürtlerle, Bağdat’la, Irak’taki siyasi partilerle diyalog dahil diplomasi için daha vakit var. Ancak Kuzey Irak’ta etnik bazda tercihe odaklı bir politikanın Türkiye’nin iç hassas dengeleri açısından ters tepki yapabileceği de unutulmamalıdır.

Türkiye, temel vizyonu ve öncelikleri ile bağdaşmayan, sorunlar arasındaki etkileşimi gözden kaçıran politikalara saplanmamalıdır. Söylemlerin tekrarlana tekrarlana akılcı siyaseti zorlamasına ve rayından çıkarmasına izin verilmemelidir.
Yazarın Tüm Yazıları