İmparator Meiji Japon viskisini nasıl yarattı

Japon birası ve viskisi olağanüstü güzeldir. Yine de Japonların bunları ihraç etmek gibi bir gayret içinde olduklarına hiç tanık olmadım.

Bay Nikka bizim Tanzimat'a denk düşen bir tarihte, Japonya Batı ile kucaklaşmaya karar verdiğinde, İmparator Meiji tarafından İskoçya'ya gönderilmiş. Orada ziraat tahsili yapmış ve viski yapımcılarının yanında çalışmış. Sonra dönüp ülkesinde kendi adını taşıyan damıtımevini kurmuş. Şimdi viski dünyasında önemli ödüllerin sahibi.

Viski hayatıma geç girmiş bir içki. Buna karşılık küçük dünyamda önemli bir yeri var. Ne o beni bırakıyor, ne de ben onu unutabiliyorum. Belki biraz da içkiyi neredeyse damlalıkla tüketmemden ötürü, evimde müthiş bir viski koleksiyonu oluştu. Yıllardır, konuyla ilgili veya ilgisiz, her yurtdışına gidişimde eve viski taşır oldum. Hele bir anım var ki, hiç unutamam...

Justerini & Brooks firmasının davetlisiydik. İskoçya'daki damıtımevini ziyaret edip bir kurs gördükten sonra Londra'ya döndük. Burada Londra mağazasının müdürü ile tanıştırıldım. Kendisinden bazı ender malt viskileri bulmasını rica ettim. O zamanlar her istenilen malt viskiye ulaşabilmek bir rüya. Mağaza müdürüne, nasılsa hepsi bulunmaz diye, yirmi beş-otuz viskilik bir liste verdim. İçimden, ‘‘bunlardan beş altısı bulunsa iyidir’’ diye geçiriyorum. Ertesi gün otele koca bir kutu gelmiş. ‘‘Size J & B'den yolladılar’’ denildi. Açıp baktığımda düşeyazdım. Mağaza müdürü istediklerimin tümünü bulduğu gibi, benim listemde olmayan bir düzineye yakın viskiyi daha kutuya koymuş. Allah'tan kalabalık bir barmen grubuyla beraberim. Viskileri çocuklara dağıtarak gümrükten geçebildim.

Bir de Japonya dönüşüm var. Japonya'ya bir aralar sık gidiyordum. Oradaki biraları ve viskileri tatmamış olmak, bir içki meraklısı için gerçekten hüzünlü bir durum sayılır. Japon birası ve viskisi olağanüstü güzeldir. Yine de Japonların bunları ihraç etmek gibi bir gayret içinde olduklarına hiç tanık olmadım. Neyse... O seyahat dönüşü hatıralık birkaç içki almışım. Tam uçağa bineceğiz ki, cebimdeki yenler batmaya başladı. Karşımda da çok hoş bir gümrüksüz içki mağazası var. İçeri daldım. Satıcıya, ‘‘Ellerim dolup taşıyor. Öyle bir viski ver ki Türkiye'ye kadar taşıdığıma değsin’’ dedim. Adam hiç tereddüt etmeden önüme 12 yıllık bir ‘‘Nikka Pure Malt Whisky’’ koydu. Şişeyi taşıdım. Eve gelir gelmez tattım. İyi ki de taşımışım...

Birkaç hafta önce Teoman Hünal telefon etti. Önce sahibi olduğu Akaretler'deki İtalyan lokantası La Vecchia Toretta'ya davet edecek sandım. Meğer ‘‘Eve gel; Mehmet Yalçın, sen, ben bir viski tadımı yapalım’’ dermiş. Eli boş gitmemek için 12 yıllık ‘‘Nikka Pure Malt Whisky’’mi koltuğumun altına sıkıştırıp yola koyuldum. Mehmet Yalçın da Macallan The 1874'ü taşımış yanında. Geri kalan şaheserler Teoman Hünal'ın koleksiyonundandı. Neler vardı derseniz, kısaca sayayım: Talisker'in 25 yıllık fıçı sertliğindeki viskisi, Highland Park'ın 40 yıllık 1958 tarihli viskisi ve The Macallan'ın 52 yıllık 1946 tarihli o muhteşem ürünü...

Tadımın bütün ayrıntılarını burada anlatmam mümkün değil. Olsa olsa bir gün gazetede tefrika edilebilir. Ya da daha iyisi bu ay bir Gusto alıp ayrıntıları okuyabilirsiniz. Ama sonra yer kalmaz diye hemen bir iki notu aktarmalıyım.

NİKKA'NIN İSKOÇYA MACERASI

Bunlardan birincisi Nikka ile ilgili. Mehmet Yalçın tadım notlarında bunun için ‘‘Canlı kırmızı renkli. Burunda çok hoş reçine ve şeri çağrışımlı kokular var. Ağızda hafif tatlımsı. Meşe ve şeri tadı ağızda da hissediliyor’’ demiş. Bunlar viskiye ilişkin teknik notlar. Halbuki ilk kez duyduğumdan bu yana Bay Nikka'nın hikayesini en az viskisi kadar ilginç bulurum. Bay Nikka bizim Tanzimat'a denk düşen bir tarihte, Japonya Batı ile kucaklaşmaya karar verdiğinde, İmparator Meiji tarafından İskoçya'ya gönderilmiş. Orada ziraat tahsili yapmış ve üniversite sonrasında da bir süre viski yapımcılarının yanında çalışmış. Sonra dönüp ülkesinde kendi adını taşıyan damıtımevini kurmuş. Şimdi viski dünyasında önemli ödüllerin sahibi. (Hikayenin gelin-kaynana motifli bir de İskoçyalı gelin kısmı var ama onu da bir başka sefere anlatırım.)

ŞAHSİYETSİZ BOYALI ALKOL

Teoman Hünal'ın evinde viskileri tattığımız gün, içkilerin tatları kadar, viski dünyasının dedikodusunu da yaptık. Dedikodudan aklımda kalan ana tema, bu sıradışı içkinin -en azından Türkiye'de- iyi plase edilemediğiydi. Viski diye şahsiyetsiz ve dolayısıyla üç kuruşa süpermarketlerde satılan boyalı alkolleri içenler için sözüm yok. Diğer meraklılar için bir edebiyatçımızın şiire ilişkin bir sözüne öykünerek söyleyeyim: Viski şahsi ve muhteremdir! Şahsilik, herkesin önce kendi kişiliğine, sonra da ağız tadına uygun bir veya birkaç viskisi olmasından ya da olması gereğinden kaynaklanıyor. Bunun temel nedeni de, gerçek viskilerin birer kişiliği olması. Viski içmek evlilik gibi: Huzur ve mutluluk için kişilikler çatışmamalı! Muhteremliğe gelince... İki haftadır her iyi viskinin altında nasıl incelikler yattığını anlatmaya çalışıyorum. İyi şeylere de saygı duymasını bilmek lazım.

Keyfiyet, viski içenlere ve satanlara saygıyla duyurulur...


120 yıl sonra bile aynı viskiyi yapabildi


Başka bir ilginç hikaye de Macallan The 1874'e ait. Ben ona 'manolyam' diyorum. Hani şarkıda aşık sızlanıyor ya, ‘‘Koklamaya kıyamam seni güzel manolyam’’ diye. Benim manolyalarımdan biri de bu viski. Evdeki şişem on yılda ancak yarılandı! On küsur yıl önce, The Macallan aile şirketiyken, bir müzayedede firmaya ait 1874 tarihli bir şişe viskiyi ele geçiriliyor. İçinden şırıngayla bir miktar viski çekilip tadılıyor. Tadanlar arasında bulunan şirketin başyapımcısı ise ‘‘Ben bunun aynısını yaparım’’ deyiveriyor. Kısa yoldan sonuca gelirsek, bu iddia başarılmış. Dünyanın en hassas burunlarının yer aldığı bir jüri orijinal şişedeki viski ile 120 yıl sonra yapılmış replikasının arasındaki farkı bulamamış. Fark bulunamayan tatlar müthiş bir narenciye kokuları senfonisi. Teoman Hünal ve Mehmet Yalçın'ın da isabetle teşhis ettiği gibi, The Macallan'a özgü baskın şeri tadı bu şişedeki örnekte aynı şekilde hissedilmiyor... Sonuçta The Macallan 3 bin şişe replikayı üretip şişesini 65 İngiliz lirasından (yaklaşık 100 dolar) sattı. Bu şişe işte böyle bir koleksiyonun parçası. Ama hemen söyleyeyim, bugün piyasa fiyatı ilk fiyatının on katı, yani şişesi yaklaşık 1,000 dolar!
Yazarın Tüm Yazıları