İki Prof. batıramadı ya Türkiye'ye bir şey olmaz

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Hükümetten zaman zaman yükselen uyumsuz seslere bakıp sakın karamsarlığa filan kapılmayın.

Türkiye'yi Çiller-Erbakan ikilisi batıramadıktan sonra kimse batıramaz.

Onun için gönlünüzü ferah tutun.

Bakın bu ülke önce Tansu Çiller gibi ekonomiden anlamayan bir ekonomi profesörü tarafından tam 3.5 yıl yönetildi.

1993 şubatında dolar bir gecede 14 bin liradan 41 bin liraya fırladı.

Ne oldu? Hiç... (Başka ülkede olsa o başbakanın hayatı sönerdi.)

Ardından Türkiye bütün dünyanın anlayamadığı bir ekonomik krize girdi.

Ama o krizden çok çabuk çıktı. Bütün dünya şaştı kaldı.

Bu giriş-çıkışa dünyanın en ünlü ekonomi uzmanları hâlâ akıl erdirmeye çalışıyor.

Biz işte böyle bir ülkeyiz ve böyle insanlarız.

Ne yaptığımıza, ne yapacağımıza kimse akıl erdiremez.

Biz bugüne bugün dünya siyasetine Tansu Çiller gibi bir dâhi (!) armağan etmiş bir milletiz.

* * *

En son numaramız ise RP...

Allah'ın izniyle kafa yapısı olarak 1400 yıl önceki dünyaya takılıp kalmış bir partiyi iktidar yaptık.

Siz dünyada ‘‘Adil Düzen’’ gibi deli saçması bir program yapan partinin halkın oyunu alıp iktidar olduğunu hiç duydunuz mu?

Ama biz o partiyi iktidar, başkanı profesörü de başbakan yaptık.

Herhalde bu zat, kafası 1400 yıl gerilerde takılmış kalmış tek bilim adamıdır dünya üzerinde.

Başbakanken az daha rejimi patlatacak olan bu zat şimdi çıkmış ‘‘Halkın inancına baskı yapmayın. Suyu sıkıştırırsanız kabı patlatır’’ diye ders veriyor.

Tanrı aşkına söyleyin Türkiye'de ibadetini yapıyor diye kime baskı yapılıyor?

Türkiye'nin her yerinde adım başı cami yok mu?

Bu camilerin minarelerinden 5 vakit ezan okunmuyor mu?

İsteyen istediği camiye gidip namaz kılamıyor mu?

Orucunu tutmuyor mu?

Her yıl Suudi Arabistan'ın tanıdığı kontenjanı delecek kadar büyük bir kalabalık hacca gitmiyor mu?

Dininin gereği olan her türlü ibadetini yapmıyor mu?

Peki durum buyken bu yalanları söylemek günah değil mi?

* * *

Şark kurnazlığı bizi bir zamanlar yöneten iki profesörün de paçalarından akıyor.

Biri çıkıyor meydanlara, sanki çok severmiş gibi demokrasi nutukları atıyor.

Bütün sıkıntısı yeniden başbakan olamamak.

Öteki de bir yandan partisinin kapatılmasını önlemek için Anayasa Mahkemesi'ni yağlıyor, bir yandan da halkı kandırmaya çalışıyor.

Sonra da düzmece partiler kurdurup konulacak olası yasaklardan kurtulma kurnazlıkları arıyor.

Sanki Anayasa Mahkemesi'nin yıllarca mürekkep yalamış hukukçuları bu şark kurnazlıklarına kanacak ve kararlarını ona göre alacaklar.

Özellikle kapatma korkusundan birdenbire büyük demokrat kesilen bu zatın Meclis'teki arkadaşları önüne gelene saldırıp küfür ediyorlar, yumruk sallayıp kafa atıyorlar.

Ülkenin yararına olabilecek bütün yasaları engellemeye çalışıyorlar.

Ondan sonra da sıkıştıkları zaman boyunlarını büküp demokratlık postuna bürünüyorlar.

Bu kadar içtenlikten yoksun bir anlayış ha Refah içinde toplanmış olsun, ha Fazilet içinde...

Kafa değişmedikten sonra ne fark eder?

Yazarın Tüm Yazıları