“İhtiyat”a evet; “umutsuzluk”a hayır...

Eyüp Can’ın dünkü “İmralı’da Öcalan’la iki gün” başlıklı haber-yazısı, yeni yılın ilk haftasının en büyük “haber bombası” idi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yılbaşı öncesi İmralı’da iki gün geçirdiğini ve “Öcalan ile müzakeresi tamamlanana kadar adada kalmayı tercih ettiğini” ve “nihayetinde Öcalan ile PKK’nın silah bırakması yönünde kapsamlı ve belli bir takvime dayalı bir mutabakatı varmış” olduğunu içeren haber-yazısı.

Haberin Devamı

Eyüp Can, “mutabakatın kapsamının hayli geniş” olduğunu belirtiyor, “Fidan’ın Öcalan ile vardığı mutabakata göre Öcalan gelinen yeni aşamayı konuşmak için, yeni yılın ilk haftasında kendisini ziyarete gelecek bir heyet bekliyor” diye “ağırlıklı olarak BDP’li siyasetçilerden oluşacak” bir heyetten söz ederek, bazı isimleri sıralıyor.
Ne var ki, Eyüp Can, yazısının son bölümünde şu satırlara yer veriyor:
“Kağıt üzerinde mutabakat sağlanmış görülüyor. Gerçek hayatta ne olacağını hep beraber göreceğiz. Dün de yazdım, tüm bu gelişmelere rağmen, ben Beşir Bey (Atalay) gibi çok da umutlu olamıyorum. Çünkü bu sorun sadece entegre bir strateji değil. ‘çelikten bir çözüm iradesi’ gerektiriyor. Var mı? Sizleri bilemem ama ben henüz göremiyorum.”
Kendi payıma, ben, “henüz görememek”ten gayrı, bu “irade”yi ortaya koyacak olan, koyması gereken “siyasi karar verici”nin “çözüm için” gereklinin de ötesinde “zorunlu” olan “donanım”a ve “siyasi cesaret”e sahip olduğundan tam olarak emin değilim.
Bununla birlikte, Abdullah Öcalan ile İmralı’da “müzakerenin başlamış olması”nın “kendi dinamiğini” oluşturacağını ve ileriye, yani “umuda doğru” yol alabileceğimizi sanıyorum.
Ülkemizde “iç kanama”nın durdurulması ve “can kayıplarının önlenmesi”nin yanısıra, en yakıcı, en önemli sorunun çözümü için “askeri yol”un yol olmadığını, “müzakereli çözüm”ü 20 yılı aşkın bir süredir savunmakta olan birisi açısından, -yani benim açımdan- “müzakere süreci”ne yönelmek, ilgili tarafların tüm zaaflarına ve “riskli” ve “mayınlı” bir yoldan ilerlenecek olmasına rağmen, iyidir, desteklenmelidir. Umutlar beslenmeli ve ayakta tutulmalıdır.
Umutların umutsuzluğa dönüşmesini önlemek, sürecin hayal kırıklığıyla sonuçlanmasına ve dolayısıyla “şiddet”in “bumerang etkisi”yle geri dönmesine engel olmak için, ihtiyatı elden bırakmamak, eleştirel mesafeyi korumak şarttır ama aynı zamanda bu süreci, ülkemizin ve halkımızın selameti için desteklemek de şarttır.
Bundan tam bir buçuk yıl önce, uzun ve titiz bir çalışmanın sonucunda kaleme aldığım “Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır? ‘Kürt Sorunu’nun Şiddetten Arındırılması” başlıklı yaklaşık 120 sayfalık rapor TESEV Raporu olarak yayımlanmış ve İngilizce’ye de çevrilerek basılmıştı.
Raporun yayımlanmasından iki hafta sonra kılıçlar çekildi ve son bir buçuk yıl içinde, sorunun en kanlı safhası olan 1990’lardaki bir buçuk yıllık bir süreden dahi, daha fazla kan aktı.
“Şiddet” geri geldiği vakit, yakın çevreme, “Bu iş böyle çözülemez. Er ya da geç, müzakere noktasına dönülecek. Sorunu çözmek için Abdullah Öcalan ile görüşülecek. Yani, birinci kareye geri döneceğiz. O vakte kadar ölecek olanlara çok ama çok yazık olacak” demiştim.
Çok yazık oldu gerçekten. Hem çok sayıda canımızı yitirdik, hem çok önemli zaman kaybettik. Bu arada benim gibileri de hedefine yerleştiren “cadı kazanları” kaynatıldı. “Kişilik katli” saldırıları arttı. Durduğumuz pozisyonu terketmediğimiz için nice hakarete ve tehditlere maruz kaldık.
Şimdi, 2013 başında büyük heyecan ve iyimserlik ve de umut yaratan hükümetin “yeni açılımı”, esas olarak, bir buçuk yıl önceki raporda ifade etmiş olduklarımızdan pek farklı değil.
Nitekim, önceki gün Cemal Uşşak şöyle bir twit kaleme aldı: “Dikkat edilirse, Cengiz Çandar’ın Kürt Raporu’nda yer alan tavsiye çözümler uygulamaya konmak isteniyor. Çandar’ı hedef seçenlere duyurulur.”
Dün de Ergun Babahan’dan şu twit: “Cengiz Çandar’ın Kürt Raporu’nda yazdığı gerçeği devletin anlaması epey bir zaman aldı. Öcalan barış için kilittir...”
Her iki isme “hakşinaslık”larından ötürü teşekkür ederim.
Bu vesile ile Rapor’un “İçindekiler” bölümünün başlıklarını okurların –okumamış olanlar için- dikkatine getireyim:
“Kürt Sorunu’nun Çözümünde Mevcut Paradigmanın Geçersizliği
- Kürt Sorunu ile PKK’nın Ayrılmazlığı
- Öcalan ile Kürt Sorunu’nun İç İçe Geçmesi
- Denenmiş Yollar: PKK’yi Bölmek ya da Tasfiye
Yeni Paradigma: Son Kürt İsyanı olarak PKK
- İsyan ve Terörizm Tanımları
- Bir İsyan Hareketi olarak PKK’de Değişim ve Devamlılık
- İsyanın Psikolojik Boyutu
PKK’nin İç Dinamikleri
- Abdullah Öcalan Faktörü
- PKK’nin “Şahin” Kanadı
- PKK’nin Kurucu Kadrosu ve “Sol” Arka Planı
- “Tek Adam” ve Örgütteki Gücü
- Irak, İran ve Suriye’deki PKK ve Öcalan Gücü
- Kürtlerde “Kutsal Üçleme”: Apo, PKK, Dağ
Çözüm Aracı olarak Müzakere
- Güvenlik Siyasetinden Siyasi Çözüme
- “Diyalog”dan “Müzakere”ye Geçiş Aşaması
- Öcalan’ın Askeri Yetkililer ile Temasları
- MİT’in Rolü ve Öcalan’la Görüşmenin Önemi
- Görüşmelerin Niteliği
- Sivil Siyasetin Yükümlülükleri
- Pratik Sonuçlar
PKK’nin Devletle İlişkisinin Yakın Tarihi ve Çıkarılacak Dersler
Bir Güven ve Uzlaşma Arayışı Olarak Sınır Dışına Çekilmek
- Sınır Dışına Çekilmenin Maliyeti
- Sınır Dışına Çekilme ve Örgütte Bölünme
- PKK’nin Sınır Dışına Çekilmesinin Türkiye Devleti için Anlamı
- Bugünkü Durumda Geçersiz bir Adım: Sınır Dışına Çekilme
- Silahlı Mücadeleye Dönüş
- PKK’de Yaşanan Bölünme ve Bir İç Bütünlük Aracı olarak Silahlı Mücadele
- Silahlı Mücadeleyi Kimler İstedi?
- Habur, KCK Tutuklamaları ve Ağır Sonuçları
Önümüzdeki Süreçte Kürt Sorunu ve PKK
- Yeni Anayasa, Yeni Çözüm Süreci
- ‘PKK Sorunu’nda Dış Boyut: İran, Suriye ve Diğerleri
- Çözüm Sürecinin Aciliyeti
- Öcalan’ın Süreçteki Konumu
- Kuşak Farklılaşması ve Duygusal Kopuş
Öneriler...”
Rapor’un sonunda “Abdullah Öcalan’ın Yol Haritası ve Eylem Planı” ile “Bölge Baroları’nın Yasa Tasarısı” ise “Ekler”de yer alıyor.
Görüleceği gibi, “PKK’nın silah bırakması” amacına yönelik olarak “gök kubbenin altında söylenmemiş” hemen hemen hiç söz kalmamış gibi. Ve, Rapor, “Devlet”te var.
Önümüzdeki mesele, “ne yapılacağını bilememek”ten kaynaklanmıyor. “Uygulama”ya ne kadar niyet, ne kadar samimiyet, ne kadar kararlılık, ne kadar cesaret, ne kadar beceri var.
Büyük ölçüde olduğunu sanıyorum. Yeterli ölçüde mi? Bilmiyorum.
Konuyu tartışmayı sürdüreceğiz...

 

Yazarın Tüm Yazıları