İçimde birikenlerden parçalı bulutlu

Ara ara aklıma düşen ama ertelediğim bazı konulara kısa kısa değineceğim bu hafta. Yazmak istediğim birkaç konu oluyor; bir ucundan başlıyorum yazmaya fakat bazılarını yeterince renkli bulmayıp bir kenara ayırıyorum. Yine de kenarda köşede kalanları kısaca da olsa paylaşayım istedim bu defa

Üniversite sınavı sonuçları açıklandı, kayıtlar başlıyor. Kimi sevdiği, kimi hiç aklında olmayan bir bölüme girdi. Şimdi geri dönüp kendi eğitim hayatıma baktığımda şöyle bir gerçekle karşılaşıyorum. Ben ve çevremdeki pek çok kişi, sınav başarısının bu kadar dershanelere endekslenmediği bir dönemde, dereceyle girilen liselerde okuduk. Sonrasında Türkiye ve dünyadaki iyi üniversitelerde farklı alanlarda eğitim aldık.
Ancak ister makine mühendisliği, ister işletme okumuş olsunlar; pek çok arkadaşım şu an çokuluslu şirketlerde marka müdürlüğü yapıyor, bankalarda ve finans kurumlarında ‘para’yla uğraşıyor. Servetin ve üretimin dengesiz dağıldığı bir dünyada bu değerli beyinler, memleketimizde doğru ekim yapılmadığı için verim alınamayan ya da verimsizleşen arazilerle meşgul olsa, satış ve pazarlama yerine üretime kafa yorsak, neler olabilir diye düşünmeden edemiyorum...

NEDEN TARIM YOK

Eğitim sistemimize baktığımızda çok net fark ediliyor ki, birçok konuda seçmeli ders olmasına rağmen; tarım, doğal kaynaklar, üretim ve hayvancılık gibi konularda yok. Oysa memleketin ve dünyanın gıda politikaları, üretim ve üretimin yönetilmesi gibi konularda genç yaşta bilgi sahibi olmak ciddi bir vizyon getirebilir insana. Türkiye’nin en önemli kaynaklarından verimli topraklarını ve dört mevsim ayrı üretim yapabilme potansiyelini etraflıca düşünebilir, belki de geliştirebiliriz bu şekilde. Doğrudan bu işlerle uğraşmayacak olanlar için bile ufuk açıcı olacaktır böyle bir eğitim.
Şu an çevremdeki pek çok kişi yaptığı işi sorgulama noktasında. Belki birçoğu başka çıkış yolu görmeyecek ya da başka bir yol tutacak bir formasyona sahip olmadıklarından, maaşlarının iyi olmasını filan düşünüp durumu yarı mutlu kabullenecek. Ve hayatlarına olduğu gibi devam edecek. Tüketimi pompalamak üzerine kurulu düzende pek çok kaynak da, potansiyelleri gerçekleştiremeden akıp gidecek.
Kendi mezun olduğum üniversiteye bu konuda önerilerle gitmeyi düşünüyorum. İş hayatındaki deneyimlerimizi, aklımızda kalan ve filizlenen önerileri eğitim kurumlarımızla paylaşsak güzel olmaz mı? Neden olmasın!

İKİNCİ BAHARINDA PİDE

Bugün hem israf karşıtı önerilere atıfta bulunan, hem de ramazana özel bir tarif vermek istedim. Pide, iftar sofralarının vazgeçilmezi elbette. “30 günlük bir lüks bu, ne yapalım” diyor ve evde varsa bile dayanamayıp taze pide alıyoruz bazen. Oysa bir gün önceden kalmış pidenin de tadına varalım istedim...
4 diş sarımsağı havanda ezin ve içine 4 çorba kaşığı zeytinyağı koyun. 3 dal taze kekiğin yapraklarını da ayırıp ekleyin ve biraz karıştırarak zeytinyağının, sarımsak ve kekiğin rayihasını çekmesini bekleyin. Bu sırada başka bir kapta dil peynirlerini ince ince elinizle ayırın. Mantarları da 2-3 milimetrelik dilimlere kesin. İkisini karıştırın ve üzerine havandaki karışımı ekleyin. Elinizle dağıtarak, sosun tüm mantar ve dil peynirine geçtiğine emin olun. Ağız tadınıza uyacak şekilde doğal tuz ekleyin. İyi bir bıçak kullanarak, bir pideyi enine kesin ve üst bölümünü alın. Üzerine mantarlı karışımı ekledikten sonra fırında 5 dakika pişirin. Masaya bütün şekilde getirin. İsteyenlere parça parça kesin. Bol merasimli olacağına da emin olun.

İSLENMİŞ TUZLA TANIŞALIM

Küçük çaplı bir mucizedir islenmiş tuz. Tütsülendiği için, ateşte pişmiş hissi veren bir büyüdür... İçine katıldığı her şeye közlenmiş gibi bir tat verir.
1) Teneke bir çay veya çikolata kutusu bulun.
2) Kutunun içine meyve ağacı dalı, biberiye veya kekik dalları, bulabilirseniz birkaç defne veya limon ağacı yaprağı ekleyebilirsiniz. Kutuyu bu dal ve yapraklarla 2 parmak yüksekliğinde doldurun.
3) Folyo kağıdını, kutunun içini kaplayacak, biraz da kenarlara taşacak şekilde üçe katlayın.
4) Folyo kağıdına kenarlardan delikler açın ki, is yukarı çıkabilsin. Ortasına doğal tuz ekleyin ve kutunun içerisine koyup kapağını kapatın. Bir çivi yardımıyla kutunun kapağına 4-5 delik açın. Sonra bir saat kısık ateşte pişirin. Biraz kötü kokacağından, bu işlemi küçük tüp veya mangalla açık havada yapabilirsiniz.
NOT: ‘Her balık tütsülenebilir mi?’ gibi bir soru gelmişti. Pek çok balığı, sebzeyi, peyniri, bazı etleri ve tavuğu tütsüleyebilirsiniz. Aklınızda bulunsun, biraz yağlı, lop ve filetosu çıkarılabilen balıklar daha güzel olur.
İşlenmiş tuz tarifini paylaşma fikri, tuzla ilgili yazışmalar sırasında bir FSD üyesinin (Fikir Sahibi Damaklar) beni ‘Evcini’ isimli bloga yönlendirmesiyle alevlendi. Bu vesileyle, çok beğendiğim bu bloğu ziyaret etmenizi yürekten tavsiye ederim. Bayılacaksınız! Hayatımıza renk ve bilgi katmak için yapabileceğimiz bir başka şey de FSD’ye üye olmak!

ELİMİZDEKİLERİ KORUMAK İÇİN SİZDEN GELENLER

Temmuz’da yayımlanan ‘Cennetten Kovulmadık’ başlıklı yazımda bir liste yapmıştım. Elimizdekileri korumak ve değerlendirmek adına, sizden de öneriler istemiştim. Başta Meral Aşkın, Mehtap Mertdoğan ve Sevil İsen olmak üzere, önerilerini benimle paylaşan okurlara teşekkür ederim. Önerilerinizin devamını da rbirgul@hurriyet.com.tr’a gönderin, paylaşalım. Yerimiz dar olduğundan birkaç öneriyi aktarıyorum, diğerleri için www.refikaninmutfagi.com’a bakabilirsiniz.
1) Sadece sebze haşlama sularını değil, makarna ve mantı haşladığımız suları da kıvamlı çorbalar yapmakta kullanabiliriz.
2) Artık mahalle fırınlarında da ekmek dilimleme makineleri var. Ekmekleri dilimletip buzdolabında saklayabilir ve gerektikçe ısıtarak kullanabiliriz. Böylece her gün 12 milyon ekmek ziyan olmaz belki!
3) Maydanoz ve dereotu çok çabuk kararabiliyor. Oysa güzelce yıkayıp kurular ve buzdolabı poşetlerine yerleştirirsek ömürlerini iki kat uzatabiliriz. Kullanması da çok daha kolay oluyor bu şekilde.
4) Buzdolabında tek kalmış kabak ve havuç gibi malzemelerden sebze çorbası yapabilirsiniz, mercimek çorbası gibi çorbalara katabilirsiniz.

MARİFETLİ MAARİF TAKVİMİ

Kayısılar artık tezgahlardan kalkıyor. Son hafta.
Üzüm çeşit çeşit boy boy göz kamaştırıyor.
Barbunyanın sonu.
Nane, kekik ve zahter kurutmak için doğru zaman.
Bursa’nın dağlarından en son vişneleri buldum. Mutluyum!

HAFTANIN SÖZÜ

Başkaları yararına bir şeyler yapmak görev değil zevktir, sonunda sizin mutluluğunuz artar.
ZOROASTER (ZARATHUSTRA)
Yazarın Tüm Yazıları