Huzurlu Bodrum sokakları!

Dün Bodrum’a indik.

Nejla, İzmir’e gitti, Alya, ben, annem ve Kuki.

Annem bu alanda profesyonel değil, her yere köpekle filan gitmiyor, gidemiyor, Kuki’yi çok hakim değil. Zaten Kuki de ilk köpeği, gayet steril ve pamuklar içinde yaşıyor, sadece annemin göl kenarındaki evini ve bahçesini biliyor, oralarda birlikte yürüyüşlere çıkıyorlar. Tabii buraya gelince Kukicik, dünyanın gördüklerinden ibaret olmadığı anladı ve çıldırdı. Hayatında devrimci bir sosyalleşme gerçekleşti.

Bodrum, Bodrum...

Aman Allah’ım algıda seçicilik bu olsa gerek!

Kaç tane sokak köpeği var biliyor musunuz marinada, ara sokaklarda?

Tonlarca...

Çapkını, yaşlısı, umarsızı, serserisi, yavşağı, çıtkırıldımı, hanımevladı, anasının kuzusu, centilmeni, hırtı, isyankarı, sonradan görmesi, söz dinlemeyeni...

Kuki hepsi ile teşviki mesai içinde.

Mami perişan, "Kukuş gel dedim sana buraya!" diyor.

Hayır, kızımız, hepsiyle ayrı ayrı hasret gideriyor, öpüşüyor, koklaşıyor; annem ipini kısaltıyor, çekmeye çalışıyor ama Mami’yi takan yok, elin çapkın köpeğiyle öpüşe, kokuşa devam. Annem birden bir tehdit savuruyor: "Bana bak, söz dinlemezsen seni dün gittiğimiz Venedik Sirki’ne veririm. Oradaki köpekler gibi seni de nasıl muma çevirirler görürsün" diyor. Kuki tehditlere boyun eğecek gibi değil, oralı bile olmuyor.

Mami panik içinde ne yapması gerektiğini bilmiyor. Ben? Valla, ben o esnada kendi kızımı kontrol altına almaya çalışıyorum, gördüğü her parka girmek istiyor, elimi bırakıyor, koşuyor gidiyor, Pal Sokağı Çocukları’ndan biri gibi, kontrol edilmesi imkansız bir neşeyle saldırıyor parklara, üzerinde elbise var ama içinde ele avuca sığmaz bir oğlan çocuğu yaşıyor, parka girer girmez ayakkabılarını fırlatıyor ve doğruuuu en tırmanmaması gereken, en kafasını kıracağı şeye çıkmaya başlıyor, bin kere "Alya in oradan" diyorum, beni salladığı yok, hadi bir numara ile çocuğu oradan aldık diyelim, parkın bütün çocuklarını azdırıyor, en hanımefendi kurdelalı kızlar bununla çete oluyor, anneleri, "Uyma evladım sen ona" diyor.

Bir parklar, bir de dondurmacılar!

Şikayetçiyim.

Adım başı dondurmacı.

Panda’yı, Algida’yı ve sokaktaki bütün dondurmacıları dava edeceğim. Çocuğum elden gitti. O artık bir dondurma canavarı. Gidiyor dondurmacının başına, "Vanilyalı var mı?" diyor, "Burada ona kaymaklı deniyor" diyorum ama "Ben vanilya feviyorum!" diyor.

Annem bir tarafta köpeğiyle baş edemiyor, ben diğer tarafta kızımla...

İşte tam o sırada Mazhar’ı görüyoruz, Biricik ve kızı Eda ile dolaşıyorlardı.

Annem, Kuki’yi bu defa başka bir köpeğin elinden kurtarmaya çalışıyordu, ben de artık hiç değilse 4. Panda’yı yememesi için kendi kızımı ikna etmeye uğraşıyordum. Alya o dondurma dolaplarından birinden her nasıl daha önce yememiş olduğu Karbeyaz isminde bir şey buldu, ismine bayıldı, "Anne harika bir şey bu" deyip yemeye koyuldu.

O arada annem "Yardım edin, yardım edin, Kuki elden gidiyor" dedi.

Mazhar en cool haliyle, "Öyle olur. Bunun adı aşk" dedi...

Mami "Nasıl yani?" dedi.

"Bu kadar korunmuş kızlar, bir sokak serserisine aşık olurlar... Siz istemiyorsunuz ama kızınız hayatını yaşamak istiyor!"

Mazhar
en şeker halindeydi, annemle ince ince dalgasını geçti.

Mami bana dönüp "Bodrum Bodrum’u söyleyen adam Mazhar mıydı?" dedi.

"Evet" dedim.

"Ondan sonra mı Bodrum meşhur oldu?" dedi.

"Mami zor sorular soruyorsun" dedim.

Mazhar, "İsterseniz kucağınıza alın köpeğinizi, daha rahat edersiniz" dedi.

Bunu gören Alya, "Anne sen de beni kucağına al!" dedi, aniden kalkınca puset yere düştü, çantalar devrildi, telefon uçtu, cüzdan dağıldı...

Yoldan geçenler "Aaa Alya!" dedi, "Bir fotoğraf çekinebilir miyiz?" (Nedense çektirebilir miyiz yerine çekinebilir miyiz demeyi tercih ediyorlar.)

Alya "Ben Alya değilim!" dedi.

Mazhar gitti.

Sokak köpeği gitmiyor.

Annem bana "Söyle ona gitsin!" diyor.

Ve yazının finali:

Alya, ufukta bir oyuncakçı görüyor

Aman Allah’ım!

Hamiş: Silk and Cashmere. Bodrum marinayı geçtikten sonra sağda. Kaldırıma masalar atmışlar. Bembeyaz masalar, turkuaz örtüler. Cafe demeyi dilim varmıyor, dünyanın en güzel "kokteylcisi", uzun zamandır bu kadar güzel Mohito içmemiştim, tuhaf ama bana Londra cafelerini hatırlattı. Alya gerçi orada da ortalığı dağıttı, koltukların üzerine tırmandı, saklambaç oynadı, oraya buraya toz şeker döktü. İşletmecisinin 4 yaşında bir kızı olduğu için halden anladı, inanılmaz şeker davrandı. İlk iş oraya Aylasız gidip sarhoş olacağım!

Hamiş 2: Hidavent. Yalıkavak’ta denizin üzerinde. 15 yıllık balıkçıların arasında bir yıl önce açılmış yeni bir yer. Servis ve balıklar muhteşem ama en çok cesaretleri hoşuma gitti. Karı- koca İstanbul’dan gelmişler, kızlarıyla birlikte ve maile bu işe girişmişler. Mutfak açık mutfak, neyin nasıl piştiğini görüyorsun, mezeler öldürücü, yok yok, rüzgar çıkınca şal-mal veriyorlar, tuvaletler de şahane. Çocuğun varsa bu özellikle önemli. Ne diyeyim? Bu tür çocuk sever mekanlar içimin yağını eritiyor.

Ne 2’si, 10’larca Bodrum var

Ben "2 Bodrum var" diye yazdım, Bodrum’u çok iyi bilen, senelerce yaşamış biri, Özgür, mail atmış, ne 2’si 10’larca Bodrum var demiş, aynen yayınlıyorum.

* * *

1- Emeklilerin Bodrum’u ayrıdır. Migros, pazar, deniz, havuz ve ev arasında yaşanır.

2- Küçük otel, pansiyon sahiplerinin Bodrum’u farklıdır. Turizm patlasın diye her yıl dua ederler.

3- Bodrum memurlarının, işçilerinin farklı bir Bodrum’u vardır.

4- Türkbükü’deki bir kaç otel, iskele, onların sahipleri ve sakinleri -mankenler, meşhurlar, ikoncanlar falan- ayrı bir Bodrum’a sahiptirler. (Şu an Kiev Ukrayna’da yaşayan birisi olarak bizim Televole tayfasına manken-model demenin imkanı yok. Kiev’de bir caddede 15 dakika durup 50 tane top model düzeyinde kızı toplayıp dünyanın en başarılı model ajansını kurabilirsiniz.)

5- Bodrum’un yerlileri ayrı bir Bodrum’u oluşturur.

6- On beş günlüğüne gelmiş ve buradan bir aşk macerası ile dönmeyi kafasına koymuş üniversitelinin Bodrum’u ayrıdır.

7- "Herşey dahil"cilerin Bodrum’u, beş yıldızlı otellerin sahipleri ve sakinlerinin Bodrum’u, müteahhitlerin Bodrum’u, bürokratların Bodrum’u, başka şehirlerde işlerini batırıp Bodrum’da bar, restoran, ferforje demir atölyesi açan, bermuda pantolon, uzun saç, keçi sakal, kulakta küpe kendini oldum sananların Bodrum’u ayrı.

8- Kendini arayan, kendini kaybeden sanatçıların, sanatçı ruhlu entelektüellerin Bodrum’u, yatçıların Bodrum’u, Bitez’deki İngilizler’in Bodrum’u, Fatih Terim’in Bodrum’u, Ali Şen’in Bodrum’u diye bu listeyi uzatıp gidebilirsiniz...

Tüm o çirkin yapılaşmasına ve doğa katliamına rağmen, kat yasağının iyi kötü uygulanması nedeniyle kendine özgü çok güzel bir tatil yeridir. Her gün binlerce hayat yaşanır ve aynı mekanda olmasına rağmen herkesin farklı bir Bodrum’u vardır. (Özgür.)
Yazarın Tüm Yazıları