Hükümetin “kimyası” bozulunca; Zincirleme Siyasi Hatalar...

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dili çok mu sürçüyor; yoksa “zihniyetinin dışavurumu” ile mi karşı karşıyayız? 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen sendikalar için söylediği “Ayakların başları yönettiği yerde kıyamet kopar” sözlerini nasıl yorumlamalı?

Haberin Devamı

Türkiye’nin geleneksel yönetici elitinin Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını “ayak takımı”, onların hükümetini “ayakların baş olması” olarak gördüğünü bilmeyen yok. Gerçi, bu, bu şekilde yani Tayyip Erdoğan’ın “işçi sınıfı iması”yla söylediği şekliyle, kendisine yönelik olarak kendisinden hazzetmeyen “bürokratik elit” tarafından hiç söylenmedi ama kendisinin öyle görüldüğünü kendisi de biliyor olmalı.

Biliyor olmalı, çünkü çeşitli vesilelerle ve genellikle “anti-demokratik usûller”le iktidarına yüklenildiğinde yaptığı konuşmada “seçkinciliği” vurguladığını ve buna karşı çıktığını biliriz. Öyleyse, nasıl olur da, “bürokratik elit”in “ayakların baş olması”nın “mücessem ifadesi” olarak gördükleri Tayyip Erdoğan’ın kendisi,böyle bir söz sarf edebilir?

Haberin Devamı

Dil sürçmesi mi, zihniyetinin dışavurumu mu?

Fark etmez. Başbakan, bir “siyasi sıfat” ve “siyasi kimliğe” sahip. Onunla ilgili “psikolojik analiz” yapmak bizlerin işi olamaz. Buna gerek de yoktur. Konuya “siyaseten” yaklaşmak zorundayız ve Tayyip Erdoğan, büyük bir “siyasi kusur” işlemiştir. İşçi sınıfına “ayak takımı” nitelemesi, “elit” tarafından yapılsa bunun bir “ideolojik anlamı” olabilir ama bu Tayyip Erdoğan tarafından yapılıyorsa, feci bir “siyaset kusuru”na işaret eder. Hele, Başbakan’ın bir ayağı, zaten, “yargı darbesi” nedeni ile çukurdayken...

 

***                     ***                     ***

 

Başbakan’a bu kusuru işleten gelişmenin arka plânında, malûm, 1 Mayıs konusu var. Erdoğan hükümeti, 1 Mayıs’ı “Emek Bayramı” ve “resmi tatil günü” ilân etmek konusunda kendisinden beklenen adımıatamadı. Tüm beklentilere bir “hayal kırıklığı” ile karşılık verdi. “Dağ fare doğurdu” ve Cemil Çiçek, 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabul edildiğini, 1 Mayıs’ın tatil günü olmayacağını, kutlamaların da İstanbul Taksim Meydanı’nda yapılmayacağını açıkladı.

1 Mayıs’ın tatil günü olmamasına bir de “ulvî ekonomik gerekçe” bulundu. 1 Mayıs, tatil olursa günde 2 katrilyon YTL açık olurmuş. Bu hesabın gayrısafi milli hasıla toplamını 365 gün üzerinden hesaplayarak yapıldığını ve saçma sapan, geçersiz bir hesap olduğunu “ekonomi uzmanları” söylüyor. Üstelik, bugüne dek AKP’ye destek vermiş olanlar.

Haberin Devamı

Niye Taksim’de kutlanamıyor 1 Mayıs? 1977 yılındaki kanlı kutlamadan ötürü mü? O günden bu yana 31 yıl geçti. Kaldı ki, eğer mazideki “kanlı anılar” söz konusu olacak ise, Türkiye’nin birçok köşesini kutlama törenlerine kapatmak gerekecek.

Polis Teşkilâtı’nın kuruluşunun bilmemkaçıncı yıldönümü törenleri, nice başka kuruluşun törenleri için açılan Taksim Meydanı, niçin sendikalara ve işçi sınıfına açılamasın? Bunun hiçbir geçerli ve kabul edilebilir bir mantığı yok.

Bu tavrı Ak Parti tabanının eğilimleriyle de izah etmenin imkânı yok. Yani, 1 Mayıs “Emek Bayramı” olarak ilân edilse ve “resmi tatil günü” olsa, Ak Parti tabanından Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının göğüsleyemeyeceği tepkiler mi yükselecekti?

Haberin Devamı

Söz konusu değil. Türkiye’de işçi sınıfı mensupları arasında oy dağılımına baksanız, çok muhtemeldir ki, önemli bir oranı 22 Temmuz 2007’de Ak Parti’ye oy vermiştir.

Dolayısıyla, AKP yönetiminde işçi sınıfına yönelik böyle bir duyarsızlığın, hatta hoyratlığın açıklamasını yapmak daha da zorlaşıyor.

Kapatma davâsıyla birlikte –anlaşılır nedenlerle- hükümetin ve parti yönetiminin kimyasının bozulduğu belli oluyor. 22 Temmuz sonuçlarını gereğince okuyamayan, Türkiye’yi kararlılıkla demokratikleşme adımlarına yöneltme ve böyle bir süreci “yönetmek” yerine savrulan yöneticiler, “yargı darbesi”ne maruz kalınca, eş zamanlı olarak “sinirlendiler” ve “paniklediler” ve bu gelişmenin “travmatik etkisi”yle “şaşkınlık”tan sıyrılamayarak, zincirleme siyasi hata yapmaya başladılar.

Haberin Devamı

1 Mayıs’a ilişkin olarak Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının oluşturduğu “hayal kırıklığı”nın nedenleri, belki, bu açıdan bakıldığında görülebilir ve anlaşılabilir.

1 Mayıs, dünyadaki 100 küsur ülkede “İşçi Bayramı” ya da “Emek Bayramı” olarak her yıl ve onlarca yıldan bu yana kutlanıyor. Batı demokrasilerinin neredeyse tümünde bu böyle ve 1 Mayıs, “resmi tatil günü”dür.

Bu siyasi iktidarın eline, Türkiye’yi 1 Mayıs üzerinden de “dünyalılaştırmak” için ve hem de başlarının en sıkışık olduğu bir dönemde, mükemmel bir fırsat geçmişti; bunu akıl almaz bir şekilde heba ettikleri görülüyor.

Yanlışlarını düzeltmeleri için halâ önlerinde birkaç gün var.

 

***                    ***                ***

 

Haberin Devamı

Yukarıda değindiğimiz “zincirleme siyasi hatalar”dan bir başkası, 23 Nisan Çocuk ve Ulusal Egemenlik Bayramı vesilesiyle sergilendi. Başbakan, DTP’nin eski Eş Genel Başkanı ve şu sırada partinin TBMM Grubu Başkanı Ahmet Türk’ün elini sıkma zerafetini göstermedi. Onu, göstere göstere, görmezden geldi.

Niçin?

Başbakan, yine malûm sebeplerden ötürü, DTP’yi meşru görmemeye çalışıyor ve bunu davranışlarıyla da vurguluyor.

Ne tuhaf bir paradokstur ki, DTP, tıpkı Başbakan’ın kendi partisi gibi Anayasa Mahkemesi’ne açılmış kapatma davâsının konusu. Yani, Başbakan ve partisini de “meşru görmeyenler” var ve üstelik bunlar devletin “kilit konumları”nda oturuyorlar.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DTP milletvekilleriyle diyaloga girdiği, onların “protokol”daki yerlerini kolladığı, TBMM’nin “doğum günü” olan bir günde, Başbakan, TBMM çatısı altında grup oluşturabilecek bir seçmen desteğine sahip olan insanları “meşruiyet sınırı dışında” görmek ve göstermek isterse, başına getirilmek istenenlerden “şikayetçi olma hakkı”nı da zayıflatmış olur.

23 Nisan’dan 1 Mayıs’a, bu ülke insanlarına “gergin bayramlar” yaşatmamak bir yönetim sorumluluğudur ve şu dönemde, ne yazık ki, Türkiye’de “birleştirici, hoşgörülü, esnek” ve “başarılı” bir yönetimin hüküm sürdüğünden söz edebilecek durumda bulunmuyoruz...

Yazarın Tüm Yazıları