Hocaefendi ve Papa

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Ben kendi hesabıma 2. Yuhannes Pavlus'u günahım kadar sevmem. Vatikan ruhbanının doğum kontrol hapı yasağından boşanma afarozuna kadar vaaz ettiği bilimum gerici ahlak anlayışlarına ifrit olurum. Beddua savururum.

Dolayısıyla da Katolik lideri ‘‘Kara Papa’’ diye tanımlarım.

Ne var ki, Sezar'ın hakkı Sezar'a, aynı 2. Yuhannes Pavlus'u uluslarası siyaset bab'ında 20. yüzyıl devlet adamlarının en kaymak tabakasına koyarım.

Çünkü kuşku yok, Duvarın ve Sovyet İmparatorluğu'nun yıkılması, Polonyalı papaz tarihin akışına damga vurmuştur. Olayların seyrini değiştirmiştir.

Bu yüzden de, ‘‘moral’’ anlamda nefret ettiğim Papa'yı ‘‘realpolitik’’ bağlamda bir dahi addederim ve ona karşı büyük hayranlık beslerim.

* * *

FETHULLAH Gülen Hocaefendi önceki gün 2. Yuhannes Pavlus'u ziyaret etti.

Mümtaz din adamı ‘‘İslami tehlike’’ fobisinin yaşandığı ve ‘‘medeniyetler çatışması’’ teorisinin rağbet gördüğü bir dönemde, zaten daha önce ülkemizdeki Hıristiyan ve Musevi ruhbanlarla bir araya gelerek başlattığı hoşgörü ve diyalog arayışını bu kez Papa'yla temas sağlayarak en üst seviyeye çıkarttı.

Yalnız Türkiye çapında değil evrensel planda bir buluşma gerçekleştirdi.

Hocaefendi'nin Vatikan ziyareti tarihi bir nitelik taşıdı.

* * *

GÜLEN cemaatinin varlığı Türkiye açısından büyük bir şans oluşturuyor.

Hem iç kutuplaşmaları yatıştırıcı, hem din teorilerini sekülerleştirici, hem de ülkemizi dışarıya taşıyıcı faktörler açısından şans oluşturuyor.

Ama benim bu cemaate karşı da bazı kısmi eleştirilerim var ve Ahmet İnsel'in ‘‘Birikim’’ dergisinde yaptığı saptamaların bir bölümüne katılıyorum.

Fakat yaşadığımız dünya ve Türkiye konjonktüründe söz konusu ayrılıklar son derece ikincil bir nitelik arzediyor. Ortak paydalar tayin edicilik taşıyor.

Bu ortak paydalar da hem laikler ve dindarlar, hem de farklı inançlardan dindarlar arasındaki uzlaşma arayışlarında odaklaşıyor.

Böylesine bir uzlaşmaya karşı çıkan kutup ise bir yanda Jakobenleri, bir yanda da fanatik dincileri barındırıyor. Düşman kardeşler burada birleşiyor.

Üstelik, alçak saldırılarda tetikçi olarak ajan-provokatörlükleri herkes tarafından bilinen ve azılı faşistliği teşhir olmuş Maocu ‘‘karanlıkçı’’ların kullanılması cemaatin doğru yolda olduğunun ayrı bir kanıtını teşkil ediyor.

* * *

ÖTE yandan, Jakobenlerin bir türlü anlamak istemediğinin tersine, cemaatin yurtdışında hizmete soktuğu ve bayrağımızı engin bir coğrafyada dalgalandıran sayısız okul yeni Türkiye'nin emperyal vizyonuna yeni ufuklar kazandırıyor.

Söz konusu okullar dini cemaat kontrolundaymış...

Bunda gocunacak ne var ? Bin bir Batı devleti 19. yüzyıldan itibaren misyoner eğitim kurumlarıyla dünyaya yayılmadı mı ? Hala yayılmıyor mu ?

Bu satırların yazarı dahil ülkemizdeki pek çok ‘‘elit’’ aynı kurumların rahle-i tedrisinden geçmedi mi ? Yabancı lisanı on yaşında öğrenmedi mi ?

Moskova'daki cemaat lisesinden diploma alacak Rus çocuk Türk kültürünün ve Türkiye'nin periferisindeki potansiyel bir şahsiyeti oluşturmayacak mı ?

Hıristiyan alemin Cizvit yapılanmasıyla kıyaslanabilecek Hocaefendi cemaati geç kalmış bir misyonerlik ruhunun tezahürü olarak ülkemizi yüceltmeyecek mi ?

Evet, evet, evet !

Benim ‘‘moral’’ anlamda hazetmediğim ama uluslararası planda dahi saydığım 2. Yuhanna Pavlus'la buluşan Fettullah Gülen ve onun etrafındaki mümtaz cemaat hem hoşgörü ve uzlaşmanın dindar kitleler içindeki motorunu oluşturuyor, hem Türkiye'nin perpektiflerini enginleştiren misyoner ruhunu yükseklere taşıyor.

Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ve seçkin cemaate teşekkürler.













Yazarın Tüm Yazıları