Hayat acı ama Kenan değil...

Karlar altında kaldığımız geçen haftadan sıcak bir olay anlatayım size.

İnternet haberciliği yapan bir arkadaşım var.

Yani moda deyimiyle "pijamalı gazeteci"; adı Çevrim (adına göre iş bulmuş, msn’de ne zaman ’çevrimiçi’ oluyor gibi bir espri gelmesin aklınıza, bizim için çok bayat!)

Çevrim geçen akşam Cihangir’de erkek arkadaşı Eddie’yle birlikte bir şeyler içtikten sonra yürüyerek eve dönüyor.

Yollar karla kaplı...

Evin önüne geldiklerinde Eddie sabah kolay çıkmak için park halindeki arabanın yerini değiştirmeye karar veriyor.

Park edeyim derken de araba kayıyor ve kara saplanıyor.

Patinaj yapan arabayı kardan çıkarmak için Eddie’yle Çevrim başlıyorlar uğraşmaya...

İtiyorlar çekiyorlar, mümkün değil çıkmıyor araba saplandığı yerden.

Tam o sırada yoldan kim geçse beğenirsiniz; Acı Hayat’ın oyuncusu Kenan İmirzalıoğlu.

Hayır, hayır bizimkiler "Bi el atsana be birader" demiyor.

Kenan İmirzalıoğlu, karda çırpınan iki kişiyi görünce gönüllü olarak yardıma soyunuyor.

Başlıyorlar arabayı itmeye.

Hava buz gibi soğuk, arabayı önden itiyorlar arkadan itiyorlar olmuyor.

"Dağ gibi Kenan" bile arabayı yerinden oynatamıyor.

Tam yarım saat uğraşıyorlar.

Kenan’ın eldivenleri de yok, buz kesiyor elleri, kan ter içinde kalıyorlar.

Tam o sırada devriye gezen polis memurları imdatlarına yetişiyor, hep birlikte arabayı saplandıkları yerden çıkarıyorlar.

Kenan "İyi akşamlar" diyor.

Bir kenara bıraktığı poşetini alıp giderken ekliyor; "Evde yerim diye kokoreç almıştım, kısmet değilmiş".

* * *

Bu olay bana anlatıldıktan bir gün sonra, yaşlı bir kadının yolun ortasında düştüğüne tanık oldum.

Buzda kayıp öyle kötü yere yuvarlandı ki, herhalde bir yerini kırdı dedim.

Kadın bir süre yerden kalkamadı.

Herkes seyrediyor!

Dükkan kapısından bakan esnaf, yoldan geçen adamlar, alışverişten dönen kadınlar, penceredeki ben...

Kadın yerden doğrulmaya çalışıyor, herkes donmuş gözlerle ona bakıyor.

Yuh be kardeşim dedim, bu kadar mı vicdansızlaştık!

Sonra genç bir çocuk yardım etti de, ayağa kalkabildi kadıncağız...

* * *

Bir yanda düşen yaşlı bir kadına yardım eli bile uzatmayan insanlar, diğer yanda gecenin buz gibi soğuğunda yarım saat araba iten bir televizyon starı.

Madem insanlar televizyondan ve ünlülerin hayatından bu kadar etkileniyorlar, neden Kenan’ın vicdanının milyonda biri sokaktaki adamda yok dersiniz?..

Trafikteki polis arabaları

Trafikteki en büyük problemlerden biri devriye gezen polis arabaları.

Hiçbir şey umurlarında değil!

Ne trafik kuralları, ne hız limitleri, ne de diğer arabalar.

Bu yollar benim edasıyla gidiyorlar adeta.

Geçen gün Haliç’ten Balat’a doğru gidiyorum.

İki şerit yol.

Yol bomboş ama sol şeritte bir trafik ekibi 30 kilometre hızla gidiyor.

Peşinde upuzun bir kuyruk.

Ceza yeme korkusuyla kimse de sağından geçmeye cesaret edemiyor.

Selektör yapamıyor, korna çalamıyor.

Hep beraber memurların sahil gezintisinin bitmesini bekliyoruz.

Arabaların hızla gittiği TEM’de de bazen aynı şey yaşanıyor.

Düşük hızla giden polis arabaları, trafik güvenliğini tehlikeye atıyor.

Önceki gün de Beşiktaş’ta dönülmez yerden, önüme atladı bir polis otosu.

Karlı yolda zor durdum.

Hepimizin park yapılmayan yere bırakılan ve trafiğin akışını kilitleyen polis otosu yanından söylenerek geçmişliğimiz vardır.

Evet polis arabasının trafikte geçiş üstünlüğü var, belki bir olaya yetişiyorlar, belki acil bir durum var.

Bunları anlarım!

Ama ortada, rutin devriye turunu yapan polislerin keyfi otomobil sürüşleri yüzünden yaşanan sıkıntı var.

Polislerin yollara, "babamızın malı" muamelesi yapmayı bırakması lazım.

Şimdi İkbal’i savunuyoruz

Gün Başlıyor’un sunucusu İkbal Gürpınar, programına askılı dansçı çıkardığı için TRT’den ayrılmak zorunda kalmış.

TRT yönetimi, programı yapımcı Safiye Genli’nin elinden alınca Gürpınar da bu durumu protesto etmiş.

Şimdi TRT’ye karşı İkbal Gürpınar’ı savunuyoruz.

Hatta geçenlerde Melih Aşık Milliyet’te, "Safiye ve İkbal hanımları bu ilkeli ve onurlu davranışlarından dolayı kutladı".

Oysa iki yıl önce, Aralık 2004’te medya İkbal Gürpınar’ı yerden yere vuruyordu.

Devlet kanalından ayda 10 milyar para alması Meclis gündemine kadar gelmişti, Şenol Demiröz yönetimi İkbal’e neden üç ayrı program sunduruyor diye sorgulanmıştı.

Samanyolu TV’de sunuculuk yaptığı için, ilişkilerini kullanarak TRT’ye transfer olduğu ima edilmişti.

Zamanında STV’nin yüzü neden TRT’de diye eleştirilen İkbal, şimdi TRT’ye karşı "kahraman" ilan ediliyor.

Geçmişte STV kimliği yüzünden bazı çevrelerce ’sevilmeyen’ İkbal, şimdi TRT ’yobazlığına’ karşı çıkan isim gibi gösteriliyor...

Geldiğimiz nokta yeterince ilginç değil mi?..

(Ben 2004 Aralık’ında İkbal’in TRT’ye geçmesinin doğru olduğunu ve aldığı paranın fazla olmadığını yazmıştım.

Şimdi de TRT’nin askılı dansçı sansürüne şiddetle karşı çıkıyorum ama İkbal’i kahramanlaştırmadan).
Yazarın Tüm Yazıları