Hamid Bey ve Anders ile konuşunca...

Birgün arayla iki ülke lideriyle konuştum. Biri, paramparça ve mutsuz. Diğeri zengin ve mutlu. Biri Afgan lideri Hamid Karzai, diğeri Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen… İki ayrı dünyanın lideri.

Karzai son derece karizmatik bir insan. Son derece şık giyiniyor. Yumuşak bir kişiliği var. Mesajlarını çok kısa, net ve anlaşılır bir şekilde veriyor.

Burçun İmir ile birlikte karşımıza oturduğu zaman, bir üçüncü dünya lideri değil, Afgan kökenli bir İngiliz veya Amerikan burjuva aile reisine benziyordu.

Ülkesi ise paramparça. Mutsuz ve kendini nasıl bir geleceğin beklediği belirsiz. Karzai de hergün vurulabilecek bir hedef. Buna rağmen, cesaretle çalışıyor, çırpınıyor.

Türkiye’ye gerçekte neden geldiğini, söyleşi sırasında anladım. Türk Tümgeneral Zorlu’nun komuta edeceği uluslararası gücün Kabil dışını da görev sahası içine almasını
istiyor. Türkiye dahil, bu güce asker veren ülkeler ise son derece çekimserler. Kabil’in dışına çıkıldığı taktirde büyük risklerle karşı karşıya kalınacağını biliyorlar.

Karzai’nin tek amacı, Uluslararası yardımın akışını hızlandırmak. Bunu başarabildiği oranda, ülkesini kurtaracağına inanıyor.

Afganistan’ın çeşitli etnik grupların elinde bölünmesini engellemek güç. Üstelik her karışan ülkenin bir başka hesabı var. İşin içinden nasıl çıkabileceğini kimse bilemiyor.

Karzai şu sırada “geçici lider” . Sürekli lider konumuna gelmek istediğini de hiç gizlemiyor.

Türkiye’ye de mesajı çok netti: Bize destek verin, bize yardım edin. Afganlıların Türklere özel bir sevgileri vardır.

Karzai, geldiği şekilde rüzgar gibi ülkesine döndü. Arkasında hoş bir izlenim bıraktı.

DANİMARKA BAŞBAKANI İSE BAMBAŞKAYDI

Karzai’den sonra, Danimarka’nın gencecik Başbakanı (42 yaşında) Anders Fogh Rasmussen ile buluştum.

Kendinden emin, zengin ve mutlu bir ülkenin lideri olduğu herhalinden belli. Karzai bir başka dünyayı, Rasmussen ise bambaşka bir dünya’yı temsil ediyorlar.

Biri Türkiye’den destek istedi, diğeri Türkiye’ye destek verebileceğini anlattı.

Danimarka Başbakanı tahminlerin ötesinde açık ve net konuştu. Hiç kıvırtmadı.

Söylediklerini şöyle özetleyebilirim:

- Türkiye’ye AB üyeliği konusunda bir tarih vermeye hazırız, işki Kopenhag kriterlerine uyum gösterilsin. Zira, bu kriterler üzerinde pazarlık olmaz.
- Türkiye’nin tam üyeliğine samimi şekilde bakıyoruz. Türkiye bugüne kadar önemli reformlar yaptı. Ancak bunların uygulanması şarttır ve henüz tam koşullar yerine gelmemiştir.
- PKK adını değiştirse dahi, bizim için hala terör örgütüdür ve AB’nin terör listesine alınacaktır.
- Kıbrıs Rumları bir çözümü engelleseler dahi, AB’yi yine de tam üye olabileceklermiş gibi bir izlenim yanlıştır. Rumlar bunu kazanılmış bir hak gibi görmemelidirler.

Danimarka Başbakanının bu ziyareti çok önemli. Zira, bu yıl sonunda Kopenhag’da Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakerelerinin ne zaman başlayabileceğine dair bir işaretin çıkması bekleniyor.

Ankara’nın istediğini elde edip edemeyeceği, şu önümüzdeki aylarda Türkiye’nin atacağı adımlara bağlı. Yani, Türkiye isterse tarih alabilecek, istemezse bir başka baharı bekleyecek…

*** *** ***

YAZARLAR KENDİ GAZETELERİNİ ÇIKARIYOR...

Gazeteci, yazar ve aydınların ortak girişimi GAZETEM.NET, 11 Mart Pazartesi günü internet ortamında yayına başladı.

Etik duruş, tutarlılık, özgürlükçü demokrat temel ve bağımsız bir gazetecilik anlayışını, asgari müşterekler ve değreleri olarak açıklayan GAZETEM.NET yazarları, öncelikle demokrat bir referans oluşturmayı hedefliyor.

Siyaset, haber analizi, ekonomi, sanat ve spora yer veren GAZETEM.NET’te “Yazarların Mutfağından” ve yazarların kaleminden yemek tarifleri de olacak.

Ahmet Altan, Mehmet Altan, Ali Bayramoğlu, Ferhat Kentel, Alev Er, Ahmet İnsel ve Etyen Mahçupyan’ın siyasi yorumlar yapacağı gazetede, Eser Karakaş ve Erol Katırcıoğlu ekonomi yazılarıyla, Sevin Okyay sinema eleştirileriyle, Pakize Barış’ta edebiyat ve hayata dair notlarıyla, Evrim Altuğ plastik sanatlarla ilgili konulardaki haber ve eleştirileriyle, Yiğiter Uluğ ve Emre Zeytinoğlu da spor yazılarıyla yer alacak.

Ayrıca GAZETEM.NET’te yer alacak olan “Haber-Analiz” köşesinde de hergün gazetenin bir başka yazarı günün önemli haberlerini yorumlayacak.

Araştırmalara kaynak oluşturabilecek anketler de hazırlayan gazetede, sonuçlar dosyalanıp arşive aktarılarak okurların kullanımına sunulacak.

Hayırlı olsun...

ZORLU PAŞANIN ZOR GÖREVİ...

ISAF (Kabil’de güvenliği sağlayacak çok uluslu kuvvet) komutanlığına çok doğru bir atama yapıldı. TSK’da bu görevi aynı etkinlikte sürdürecek mutlaka bir çok komutan vardır. Tümgeneral Akın Zorlu, bu adaylar arasından seçildiğine göre, diğerlerinden farklı meziyetleri olsa gerek.

Bizim öğrenebildiğimiz kadarıyla, en farklı yanı, Uluslararası deneyiminin olması. Yarı asker, yarı diplomat gibi davranabilecek nitelikte bir komutan olarak tanınması,

Zorlu Paşa’nın işi gerçekten çok zor.

Bizim alıştığımız gibi, emir verdimi söylediği anda uygulanmayacak. Kuvvete dahil her ülke’nin askeri kendi komutanlarına da danışacaklar.

Türk Silahlı Kuvvetleri Kabil’de, şimdiye kadar hiçbir yerde olmadığından (Somali dahil) daha zorlu bir imtahandan geçecek. Uluslararası barış gücü deneyiminde not alacak.

Bu görev hem TSK, hem de Zorlu Paşa’nın adeta bir nevi “bitirme sınavı” gibi gözlenecek.

Başarılı olacağından da eminim...

ÜNİVERSİTE HOCALARINA NEDEN EZİYET EDİLİYOR?

Üniversitelerde eğitim vermek için çırpınan binlerce hoca, kelimenin tam anlamıyla artık bıkkınlar.

Yıllarca uğraştılar ve sonunda Devlet’ten bir zam koparabildiler. Tam seviniyorlar dı ki, kursaklarında kaldı. Zira pastaya hemen başkaları da saldırdı. Hocaların payları azaldı. “Ne yapalım, bu kadarıyma idare ederiz” derken, bu defa uygulama çarpıklıkları ile karşılaştılar.

Doçentlerin önemli bir bölümü zamdan yararlandırılmadılar. Profesörler arasında Devlet Üniversitelerinde göreve devam etmek isteyenler zam alamıyorlar.

İnanılır gibi değil, ancak doğru.

Oysa bu insanları el üstünde taşımamız gerekmez mi? Ancak burası Türkiye... Hiç belli olmaz.

BAKİ, UZUN KOŞUYOR

Baki Koşar, CNN TÜRK’ün azınlıkta kalan muhabirlerinden biridir. “Azınlık” deyince hepimizin aklına Lozan anlaşmasıyla saptanmış resmi azınlık gelir. Oysa Baki, resmi azınlık değildir., düşünce şekli, dünyaya bakışı, olaylara ve insanlara yaklaşımıyla “azınlıkta” kalanlardan biridir. Bu azınlık monumu onu farklı yapar, değerini arttırır.

Bu hafta farkını gösterdi ve Chivi Yazıları Yayınevinin çıkardığı “Kilidi Sırlı Anahtar” kitabını imzaladı.

32 yaşının hem olgunluğunu, hem de duyarlığını öylesine usta şekilde kağıda dökmüş ki, okunması hoş, okundukça da kendinizi başka bir düşünce aleminde bulduğunuz nefis bir eser çıkmış.

Televizyon gibi, kuru ve somut verilere dayanan habercilik dalında çalışmak çok zordur. Daha zoru, o ortamdan çıkıp, böyle bir kitap yazabilmektir.

Baki, eminim daha nice kitaplar yazacak ve farkını daha fazla gösterecek.

GENÇLERİN BİR İSTEĞİ VAR...

İki gün önce ilginç ama bir o kadar da hoşuma giden bir e-mail aldım. Mail’i Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü öğrencileri göndermişler. Ülkenin içinde bulunduğu bu sıkıntılı dönem onları da çok etkilemiş. Gelecek kaygısı yüzünden eğitimlerine tam olarak odaklanamadıklarını söylüyorlar.

Bir dilekleri var: “Nasıl ki eğitim fakültelerinden mezun olanlar sınavda aldıkları puan doğrultusunda atanıyorlarsa, TRT'nin ilgili branşlarına da sadece İletişim ve Güzel Sanatlar Fakültelerinden mezun olanlar da sınavla işe alınmalı” diyorlar. Diğer dilekleri de, İletişim ve Güzel Sanatlar Liselerinde öğretmen olarak görevlendirilmeleri. Bu konuda MEB'e başvurmuşlar ve MEB'den böyle bir talebin olmadığı yönünde cevap almışlar. Ama yine de yılmamışlar.

Anadolu'daki üniversitelerde okuyan gençler olarak kendilerini ifade etme şansını bulamadıklarını belirtiyor ve bu konuda yardım istiyorlar. Eğitimini aldıkları branşlarda çalışmaya çabalayan bu gençlere şans verilmesi gerekir. Herbiri birkaç yıl içinde mezun olacak olan bu gençlere sırtımızı dönmeyelim...
Yazarın Tüm Yazıları