Hadi Uluengin: Türkiye'ye yardım edin






Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

MAŞALLAH, şu sıra dünya medyasının manşetinden hiç mi hiç inmiyoruz.

Fransız ‘Courrier İnternational’in dünkü nüshasında da öyleydi...

Dergi kapağında koskoca bir ay yıldızlı bayrak fotoğrafı ve pabuç kadar puntolarla, ‘Türkiye: Şaşkınlık İçinde Bir Millet’ başlığıyla yayımlandı.

İçeride ise tam yedi sayfa ‘gidişat’ımıza ayrılmıştı. Buralarda da, Batı'nın en ünlü ‘politolog’larından Alexandre Adler'in başyazısı dahil, kimisi bizim, kimisi yabancı basından tercüme edilmiş toplam on üç ayrı makale vardı.

Bugün, daha önce de bazen satırlarını buraya taşıdığım Adler'in ‘Türk Cumhuriyetçilere Yardım Etmeli’ adlı dünkü başyazını kısaltarak aktaracağım.

* * *

(...) Türkiye'de gözümüzün önünde ve toplumu itekleyerek Avrupalılaştırmak için gerçekleştirilen bugünkü büyük reformlar, Cumhuriyetçi Devletin toplumsal bünyedeki yaraların üzerine koyarken bazen fazla sıkmış olduğu pansumanları teker teker çıkartmayı hedefliyor.

Bu derme çatma çaputların sökülmesi de çok kan kaybına yol açıyor.

Oysa söz konusu kan yeni yaralara ait değil!

Yavaş yavaş kabuk bağlaması gereken eski cerahatlerden kaynaklanıyor.

(Devlet) Gulag tipi hapishaneleri kaldırmak istiyor, bizzat kendi elleri kanlı mahkumların kanlı isyanlarıyla karşılaşıyor.

Kürt bölgelerinde serbest seçimi onaylıyor, en büyük Kürt kenti Diyarbakır'da otonomistler iş başına gelince de, bu defa cezaevlerini, sönmek üzere bir PKK'nın terörüyle ilintisi olan yeni yöneticilerle dolduruyor.

Bosna'dan Azerbaycan'a, sınır ötesindeki en yakın halklara bakan dinamik bir dış politika uyguluyor; dolayısıyla da, Saraybosna'dan Bakü'ye her yerde çok faal davranan İslamcılara ve ultra milliyetçilere bir süre için, şimdiye dek hiç olmadığı ölçüde etkinlik tanımış oluyor.

Ve enflasyonun üzerine esaslı tedbirlerle gittiğinde de, ilk önce, paranın düşüşüne oynayarak semiren ve kötü yönetilen banka sistemini zaafa uğratıyor'.

* * *

‘TÜRKİYE her yerde, dereyi geçiş sürecinin ortasında...

Ülke yalnız enflasyonu yüzde elli oranında indirmekle kalmadı, aynı zamanda otorite ihlallerini de; insan hakları suçlarını da; Kürt sorunu da; Yunanistan ve Rusya’yla mevcut anlaşmazlıkları da yine yüzde elli azaltı. Dolayısıyla, geriye kalan yüzde elli yolun katedebilmesi için Avrupa'nın Ankara'ya yardıma koşması zamanı geldi. Fakat heyhat, ne Avrupa; hatta, ne de son yıllarda gerçek bir açılım uygulamış Fransa böyle bir tutumu benimsiyor...

Bu körlüğü nasıl yorumlamalı? Acep kötü olan büyülüyor da, erdemli olan sıkıcı mı geliyor? Aksi takdirde, Pakistan'dan Fas'a ve her türden İslamcıya hala hoş bakılmasını, buna karşılık Türk Cumhuriyetçilerine; Cezayirli ve Mısırlı laiklere; hatta belki de yarın, mücadelesine zahiren önem atfedilmeyen İran demokratlarına böylesine kaş çatılmasını neyle açıklabiliriz?

Oysa şu an, 18. asırdan beri bu iki toplumda da özgürleştirici rol oynamış olan iki ayrı güç, siyasi hürriyet ve modern devlet için mücadele veriyorlar.

Biri azad olmuş Osmanlı yeniçerileri, diğeri de reformcu Fars ruhbanları!

Birincileri, Aydınlanma Çağı'nın görkemli bir vezirinden inen mucizevi Ekonomi Bakanı Kemal Derviş gibi, çoğunlukla Arnavut kökene uzanan ve Şii tonlar taşıyan (Bektaşilik kastediliyor Ç.N.) Avrupalı Sünniler oluşturuyor.

İkinciler ise, örneğin Nuri, Karbaşi veya Huheyna gibi, Sünniliğe açık ve çoğu defa Azeri - Türk asıldan, ılımlı Şiilerde odaklaşıyor.

Bunlar, Ankara'da ve de Tahran'da demokrasi muharebesini kazanabilirler.

Ancak, yardımımızla ve anlayışımızla...

Yazarın Tüm Yazıları