Hadi Uluengin: Rüzgar döndü !

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Bizim meslekte biraz matbaa mürekkebi koklamış olanlar bilir, piyango numarası hariç, gazetelerin en az okunduğu tarih daima yılın ilk günüdür.

Öğlene doğru mahmur yataktan kalkacaksın da; tenezzül buyurup kepenk açtılarsa bayide veya bakkalda ceride bulacaksın da; büyük ikramiye çıkmadığı için kalayı basıp sayfaları hışımla savuracaksın da; neden sonra, işte laf olsun torba dolsun kabilinden manşete göz atacaksın... Ölme eşeğim, ölme !

Üstelik adettendir, biz eli kalem tutan taife 1 Ocak'ta ‘geçen dönemin zorluklarına rağmen bu yılın daha mutlu geçeceğine inanıyor ve okuyucularımıza nice bahtiyar seneler temenni ediyoruz’ türünden beylik satırlar döşeniriz.

Eh şimdi bir de takvimin dört rakkamı birden değişti ve zaten ‘milenyum, milenyum’ diye hanidir ortalıkta vaveyla kopuyor, varın gerisini siz düşünün !

Ben de ne yazacağımı düşüneyim...

* * *

BULDUM, meteorolojiden bahsedeceğim ! Daha doğrusu rüzgarlardan...

Çünkü, şükür ki şükür, rüzgar döndü ! Yani bizim ülkemizde de döndü !

Malum, Berlin Duvarı'nın yırtıldığı 1989 Kasım'ından beri dünya sathında muazzam bir iklimsel değişim olmuştu ve rüzgarlar, tıpkı Okyanus alizeleri gibi, belirli bir doğrultuda ve daima istikrarlı biçimde esiyorlardı.

Şu noktadan yelken bastınız mıydı, doğru yeke tuttuğunuz ve pusulayı şaşırmadığınız takdirde, hedef limana salimen vasıl olmak işten bile değildi.

Oysa, Türkiye coğrafyası ‘mikro klima’ denilen cinsten ‘tek tabanca’ bir alçak veya yüksek basınç bölgesine mi giriyor nedir, tüm doksanlı yıllar boyunca rüzgarlar bizim tarafta hiç değişmedi. Hep eski yönden üfürdü.

Üstelik, geçtim yerküre esintileriyle uyum sağlamayı, inanılmayacak şey, Temmuz ortasında Kırlangıç; Şubat nihayetinde de Erik fırtınası yaşar olduk.

Ezelden beri bildiğimiz takvimin yaprakları dahi çıldırı.

Doksanlı yıllarda dünya rüzgarları aynı cihette esti, fakat ender sayıdaki birkaç başka ‘mikro klima’ alanla birlikte, bir tek bizimkiler onların tam tersi yönde püfürdü.

* * *

AMA şimdi diyebiliriz ki, dün noktaladığımız üç dokuzlu yıl bizim iklim şartlarımız açısından da hayati bir odak noktası oluşturdu.

Atmosferdeki genel hava akımları on sene sonra nihayet etkisini gösterdi ve ülkemizin ‘tek tabanca’ ve ‘mikro klima’ özelliği kırılmaya başladı.

Coğrafyamız rüzgarları da düzenli Okyanus alizelerine ve istikrarlı Akdeniz meltemlerine döndü. Onlara uygun rota ve seyirde esmek trendine girdi.

Doğru yeke tuttuğumuz ve pusulayı şaşırmadığımız takdirde, pupa yelkeni bastık mıydı artık biz de hedef limana salimen varacağız.

İki bin yılına ümitle bakmamın nedeni de işte bu rüzgar dönüşümü...

* * *

FAKAT tabii ki ebleh bir iyimserliğe kapılmanın da alemi yok !

Adı üstünde ‘mikro klima’ bu, atmosferik basınçların anti - kural özelliğinden dolayı onun genel iklim şartlarıyla çeliştiği yine olacaktır.

Hamsin sıcağında birden karayel ve meltem püfüründe aniden poyraz tekrar bastırabilir. Büyük ihtimalle de böyle yalpalamalar yaşanacaktır.

Ancak, müneccimbaşılık yapmak istemiyorum ama, artık bunlar ‘yol kazası’ olmaktan fazla öteye gidemeyecektir. Rota biraz yanılsa ve limana varış bir süre gecikse dahi ana yön değişmeyecektir. Değiştirilemeyecektir...

Çünkü, rüzgar döndü !.. Şeytan kulağına kurşun, iyicene döndü !..

Bin şükür, iki binli yıllara, yelkenimizi hep pupadan ve hep istikrarlı esintilerle şişirebilecek küresel bir rüzgarın muazzam ivmesiyle giriyoruz...

Hepimize, köhne rüzgarların kötü serdümenlerine bile kutlu olsun !

Yazarın Tüm Yazıları