Hadi Uluengin: Erkaya ve hayat tarzı

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

MERHUM Güven Erkaya'nın hayat tarzı tercihi kesinkes benim de tercihimdir.

Nitekim, on küsur yıl önceki AGİK görüşmeleri sırasında Viyana'da tanıdığım ve muhtemelen hem bahriyeli aidiyetinden, hem de çetrefil dosyalara olan derin hakimiyetinden dolayı hemen büyük sempati duyduğum rahmetli amiral daha sonra DKK makamına oturup Erbakan'ın davetinde rakı istediğinde, haberi okuduğumun ertesi günü, bu tavrı hararetle destekleyen yazı yazdım.

Burada bir ilke söz konusuydu ve Erkaya'nın kadehte sembolleştirdiği çok önemli jest aslında benim hayat tarzı tercihimi sahipleniyor ve savunuyordu.

Ancak, ne zaman ki 28 Şubat süreci berraklaştı, kendisine duyduğum kişisel sempati devam etse bile, sürece, dolayısıyla mimarlarına karşı mesafe aldım.

* * *

BURADA da yine ilke geçerliydi... Çünkü, hayat tarzı tercihlerimizin özde aynı olmasına rağmen bu tarzın korunmasına ilişkin yöntemde ayrışıyorduk.

Çok şematikleştirsek, Güven Erkaya'nın şahsında odaklaşan genel yaklaşım, ikimizin ortak tercihine yönelik tehdidi benim değerlendirmeme göre abartıyor ve bunun otoritarist müdahelelerle bertaraf edilmesi gerektiğine inanıyordu.

Abartmayı vurguladığım ve tehdidin demokratik çerçevedeki ikna - diyalog forumunda aşılabileceğini düşündüğüm için de beni naif ve safdil addediyordu.

Tekrarlıyorum, bu ‘metodoloji farkı’ dün olduğu gibi bugün de, tercihleri özde aynı olan ‘laik kesim’ mensuplarını biçimde ayrıştırmaya devam ediyor.

Mesele hedefte değil, hedefe ulaşmak için izlenecek yöntemde düğümleniyor.

Kimin doğruyu, kimin yanlışı seçtiği sorusunun cevabı ise hala ortadadır.

* * *

FAKAT sathi bakılır ve Erkaya'nın ölümü ertesinde yine rezil tutum takınan ‘Akit’ gazetesi ve onun tercümanı olduğu camia kıstas alınırsa, doğru parkuru merhum amiralin temsil ettiği kesimin seçtiği varsayımı haklılık kazanıyor.

Zira, kendi hesabıma hayat tarzı tercihimin demokratik ikna - diyalog yöntemiyle korunabileceği ilkesine hala inansam bile, aynı ırkçı refleks ve aynı uygarlık düşmanı hamurla yoğruldukları için, Dışişleri Bakanına ek olarak merhum Komutana karşı da Maocu varakpare ‘Aydınlık’la beraber ortak kampanya yürüten ‘Akit’ ceridesi ve onun fanatik kitlesi yaygaraları ve sloganlarıyla öyle bir ürperti veriyor ki, bende dahi insiyaki olarak, bir an için, tercihin ancak ‘dişli müdahele’ yöntemiyle savunabileceği görüşünü taşıyan ‘otoritarist laiklik’ taraftarlarının belki haklı olabileceği fikri uyanıyor.

Zira hayat tarzı bu... İnsanın hal ve oluşunu tümüyle belirleyen bir genel değerler manzumesi... Paçayı bir defa kaptırmaya gör, gitti gider dahi gider !

Çankaya davetinde rakı servisi yapılmamasına susarsan yarın Çiçek Pasajı meyhanesinde, öbür gün de kendi sofranda gülsuyu şerbetine talim edersin...

Ardından da Sivas otelinde, altı cayır cayır yanan imbikten süzülürsün...

* * *

AMA bu korkuma rağmen yine de biliyorum ki, tıpkı ‘laik kesim’ gibi geniş bir yelpazeye ayrışan ‘İslami kesim’i asla aynı kefeye koymamak gerekiyor !

Evet ‘Akit’in dehşeti var ama, örneğin dünkü ‘Zaman’da, zaten uzlaştırıcı genel yayın politikasına ek olarak, bir Nuh Gönültaş'ın söz konusu ceridenin hezeyanlarını müthiş eleştiren ve hayat tarzının demokratik ikna - diyalog çerçevesinde korunacağı konusunda ipucu, hatta delil veren yazısı da var.

Peki, neden daima birincisinden panikleyip diğerlerini görmezden gelelim ?

Niçin hep ‘takiye’ diye tutturup önyargılarımızı sorgulamaktan kaçınalım ?

Tamam, tabii ki hayat tarzımızı savunacağız ve merhum Erkaya'nın örneğini izleyerek protokoler davette buzlu rakı isteyeceğiz. Paçayı kaptırmak yok!

Fakat, hayat tarzımızı savunmak için de illa ve illa tek bir yöntem yok!

Tıpkı, tek bir ‘İslami kesim’in ve tek bir ‘laik kesim’in olmadığı gibi...

Değerli komutan Güven Erkaya'nın toprağı bol, denizleri sukunetli olsun.

Yazarın Tüm Yazıları